YENİ İŞ,YENİ DÜZEN

90 13 17
                                    

Multimedia'da Dolunay

#HİRA'DAN

Hayal kırıklığına uğramaktan yoruldum... Ne yapmam gerekiyor? Mutlu olmak için, acılarımı unutmak için, dik durabilmek için... Çorbacıdan çıktıktan sonra gözyaşlarımı artık serbest bırakmıştım. Dolunay'la bile konuşmak istemiyordum bir süre... Kovulmuştuk yaa resmen kovulmuştuk. Normalde  her yürüyüşümüzde Dolunay'ın arkasında kalan ben şuan onu peşimden koşturuyordum. Arkamdan," Ya Hira !!!!  Yavaşlamayı düşünüyor musun sen?!" diye bağırdığında hızla ona dönüp" Ne kadar rahatsın sen be? Kovulduk biz ko-vul-duk!!!!" Son kelimeyi adeta tıslayarak söylemiştim. Bu kızın rahatlığına hayrandım doğrusu." Alt tarafı bir çorbacıydı, bulaşık yıkıyorduk, kurtulduk işte ne diye bu kadar  takıyorsun anlamıyorum sakin ol biraz." Deyip ne zaman geldiğimizi anlamadığım pansiyona girdi. Bense Dolunay'ın arkasından bildiğim bütün küfürleri etmekle meşguldüm. Alt tarafı çorbacıymış... HAH! O işe ihtiyacımız olduğunun farkında değil herhalde. Daha fazla kendi kendimi yeyip bitirmemek için bu düşüncelerden kurtulup pansiyona girdim. Odaya girdiğimde Dolunay pencereden bakıyordu. derin düşüncelere dalmış vaziyetteydi ki girdiğimi bile sonradan fark etmişti. Onun da üzüldüğünün farkındaydım ama davranışları fazla umursamazdı ve ben buna gıcık oluyordum. Sinirlerimi yatıştırmak için duşa ihtiyacım olduğunu anlayıp hızla banyoya girdim. Biraz olsun rahatlamaya ihtiyacım vardı, hiç olmazsa biraz... Uzun ve sıcak bir duşun ardından banyodan çıktım, Dolunay odada yoktu belki kafasını dinlemeye ihtiyacı vardır diye düşündüm ve hızlıca üzerimi giyinip yattım. Uyku da olmasa....

Kafama balyoz vuruluyormuş gibi gelen seslerle gözlerimi zorlukla açtım. Ama kafamda tepinen bir Dolunay görmeyi düşünmüyordum. Dediği şeyleri anlamaya daha doğrusu ayılmaya çalışarak doğruldum." Ne oluyor lan? Tepinmek için fazla yaşlı değil misin?" Dolunay bu sözlerime ufak çaplı kahkaha attıktan sonra heyecanla "Buldum kızım buldummm!!" dedi. Ya ne ses varmış arkadaş. 

" Önce bir sakin ol. Doğru dürüst anlat şunu ne buldun?" dedim merakla. Derin bir nefes alıp "Artık harika bir işimiz var Hira'cımmm." Şaşkınlıkla suratına baktığımda tekrar kahkaha atıp"Bu kadar şaşırmana gerek yok İstanbul sokaklarında iş ararken harika üstü bir cafede garson aradıklarını gördüm ve ikimiz adına iş başvurusu yaptım artık bir işimiz var. Üstelik tek maaşla geçinmek zorunda kalmayacağız....Ve bir de üniversite masraflarımız için de avans vermeyi kabul ettiler." Allah'ım dilim tutulmuştu sanırım sevinçten. Aferin kızım Dolunay sonunda doğru yolu buldun diye düşünürken Dolunay kolumu çimdikleyip, " Kızım bir şey söylesene sevinmedin mi yoksa?" deyip suratını astı içimden sevinç dansı etmek gelirken ben sadece Dolunay'a sımsıkı sarılmayı tercih ettim. O da şaşkınlığını üzerinden atar atmaz kollarını bana sardı...

 Uykum yoktu ama Dolunay'ın yorgun olduğu her halinden belliydi.  Yatakta garip bir şekilde yatan kuzenime "Benim uykum yok sen dinlen ben biraz dolaşacağım." dedim. O ise tamam anlamında başını sallayıp "Dikkatli ol." diyerek uyardı. Onu onayladıktan sonra hırkamı giyip kendimi pansiyondan dışarı attım. nereye gideceğimi bilmeden içimden geldiği gibi o cadde senin bu sokak benim yürüyordum kafamdaki düşüncelerle...

Üniversiteye altı gün sonra başlayacaktık. Galiba bunun tek iyi tarafı Dolunay'la aynı bölüm(işletme) okuyacak olmamdı. En azından daha kolay alışırdım. Dolunay da ben de ailelerimizi trafik kazasında kaybetmiştik.Tam üç yıldır kimsesizdik. Aynı gün aynı kazada... Piknik için arabaya doluşmuşlardı bizimkiler. Sadece biz evde kalmıştık Dolunay ile...Kahkahalarla çaylarımızı içerken o uğursuz haber geldi. İkimizde yıkıldık. Galiba son içten kahkahalarımızı da o gün atmıştık. Dolunay daha vurdumduymaz oldu acılarını unutmak için bense daha kırılgan. Unutabildik mi? Tabi ki hayır. Sadece kabuk bağladı yaralarımız,biraz daha çekilir hale geldi en azından.  Hava kararalı çok olmuştu. Bu son olanlardan sonra saate bakmayı bırak zaman kavramını unutmuştum. Cebimden telefonu çıkartıp baktığımda saatin dokuzu geçtiğini  gördüm.Ne kadardır dışarıdaydım acaba? Artık dönsem iyi olurdu. İstanbul gibi bir yerde gece vakti başımın belaya girmesini istemezdim çünkü. Adımlarımı pansiyon yoluna doğru çevirip ilerlemeye başladım. Kafam o kadar düşüncelerle doluydu ki; yolun nasıl bittiğini anlamamıştım. Odaya çıktığımda Dolunay uyuyordu. Onu uyandırmamak için sessiz hareketlerle üzerimi değişip yatağa girdim. Yarın ilk iş günümüzdü geç kalmayı hiç istemezdim. yani uyumak yapılacakların en mantıklısı gibi görünüyordu.

DOLUNAY'DAN

Gözlerimi açtığımda karşımda uyuyan bir Hira görmek beni pek şaşırtmadı doğrusu. Hayatımda tanıdığım en uykucu insan o zaten. Ben bunları düşünürken aklıma gelen şey ile heyecanla yataktan kalkıp saate baktım.Saatin 07.30 olduğunu görünce şaşkınlıkla gözlerimi ovaladım. Lanet olsun! Yarım saatimiz vardı. Ve uyuşuk Hira'mız hala uyumakla meşguldü. Bu kız yarım saat içinde hayatta hazırlanamazdı. Hızla üzerine eğilip dürtmeye başladım ama homurdanmaktan başka yaptığı bir şey yoktu. Aklıma gelen fikirle yüzümde büyük bir sırıtma hakim oldu. Bunu sen istedin Hira Soykan...

HAHAHA!!! YAŞASIN KÖTÜLÜK! Diye içimden gülerken dahiyane fikrimi hayata geçirmek için bir bardağı suyla doldurup haince Hira'ya yaklaştım. Ve hazin son. Hızla suyu yüzüne döktüm. Bunun sonucu tabi ki Hira'nın dayanılmaz çığlığı oldu. Eeee hak ettin Hira Hanım... Ne olduğunu anlar anlamaz," lan seni var ya... geri zekalı!!" diye bağırarak boğazıma yapıştı. Bu kız da bir atarlı  bir duygusal anlamadım gitti. Hemen kurtulamazsam beni bekleyen sonu anladığımda açıklama yapmak için çırpındım."Ayyy!! Uyanmadın ve biz işe geç kalacağız sevgili kuzenim. İlk günden kovulup zırlamaya heveslisin herhalde." diyerek onu dalgayla karışık iğnelememle, kıpkırmızı oldu ve" Allah Allah yaa hazırlanırım ne var?" diye konuşurken bir yandan da üzerini değişiyordu. Ben de hızlıca hazırlandıktan sonra çantalarımızı alıp dışarıya çıktık. Kalan paramızı da alacağımız avansa güvenerek geç kalmamak için taksiye verdik. Kısa süre sonra  durunca hızlıca taksiden indik.Allah'tan geç kalmamıştık. Hira'ya baktığımda şaşkın vaziyette önümüzdeki cafeye(çalışacağımız yere) baktığını görünce sırıttım. Sonra havalıca saçlarımı ellerimle savurup "Eee kızım benim bulduğum iş yeri böyle olur" dedim ima ile.

HİRA'DAN

Şeytan diyor şu kızı egosu ile boğ.Sabahtan beri sokmadığı laf kalmamıştı. Peki ben ne yapıyordum? her zaman ki gibi sabrediyordum. Delici bakışlarımı karşımdaki ego yığını kuzenime yolladıktan sonra hızlıca cafenin kapısına doğru ilerledim. Taki sert bir gövdeye çarpıp yere yapışana kadar...

Bildiğin burnum ezilmişti acı ile burnumu ovalayıp çarptığım şeye bakınca bir meteor topluluğu ve taş gibi kızların bulunduğu bir grup genç ile karşılaşmayı beklemiyordum açıkçası... Çarptığımı tahmin ettiğim çocuk ifadesizce bana bakarken ben Dolunay'ın yardımı ile ayağa kalktım ve yakışıklı çocuğun sesiyle tekrar o gruba döndüm."Adımlarını dikkatli atamıyorsan atmasını öğreteyim!"dedi.Allah'ım sana geliyorum... Ben biraz önce kuzenime mi ego yığını demiştim? Ukalaya bak ya kalkmış ahkam kesiyor, öküz. Bakışlarımı sakinleşmek için bay odundan çekerek diğerlerinde gezdirdim. Kızlar sürtükçe sırıtırken diğer taş çocuklarda bay odun gibi ifadesizce suratıma bakıyorlardı. Kızların sırıtmalarını daha fazla görmemek için bay oduna dönüp sinirimi kusacağım anda taş çocuklardan biri " ağabey boş ver uğraşmaya değmez zaten şuna bak dokunsan ağlayacak hadi gidelim Emir bizi bekliyor zaten " dedi ve beni son kez süzdükten sonra bir şey dememi beklemeden grupça yanımdan geçtiler. Ben daha olayın şokunu atlatamadan Dolunay'ın ettiği küfürlerle kendime geldim. Onun bile varlığını unutmuştum. Bir şey demesine fırsat vermeden elimle susturdum ve onu beklemeden cafeye girdim. Bu olayı unutmak istiyordum...

Cafenin içi de dışı gibi muazzamdı. Dışarıda olan olay yüzünden ilk iş günümüzde  geç kalmıştık ne kadar güzel demi ama(!) Zengin patronumuz bize fırça attıktan sonra  kovulduğumuzu ilan ettikten sonra güzel bir kız onu bu fikrinden vazgeçirdi.Baba diye hitap ettiği için patron kızı olduğunu anlamamız zor olmamıştı.Sonra sıcak gülümsemesiyle adının Melike olduğunu söyledi ve biz de bu sayede kendimizi tanıttık.  Kim der ki zenginlerin hepsi egolu diye? Bu kız çok alçak gönüllüydü ve Dolunay ile benim onunla çok iyi anlaştığımız bir gerçekti. Avanslarımızı da Melike yardımıyla kolayca aldıktan ve işten çıktıktan sonra kendimize kiralık  öğrenci evi aramaya başladık. Uygun küçük bir yer bulduktan hemen sonra bir sonraki  iş günümüze geç kalmamak için pansiyona oyalanmadan gidip odamıza çıktık. Garsonluk bu kadar zor muydu ya? diye düşünmeden de edemedim bir an. Dolunay da bende çok yorulmuştuk çünkü. Sıra ile duşumuzu aldıktan sonra  evimize iki gün sonra geçme kararı aldık. yatağa girdikten hemen sonra sırtı bana dönük olan Dolunay'ın uyuduğunu düzenli nefes alış-verişlerinden anladım. Ben hala kafamdaki düşüncelerle boğuşuyordum. Ama bu sefer kafamı meşgul eden düşünceler ne iş ne de parasızlıktı... Şimdi ki düşüncem Doruk denen odun ve grubuydu.

HAYALLER UÇURUMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin