Kan

164 27 8
                                    

Küvetin içinde kanlar içerisinde yatan biri vardı. Yüzü kanlar içerisinde olduğu için kim olduğu pek belli değildi.

Beyefendinin yüzüne baktığımda endişe ve korkusu çok açık belli oluyordu. Genelde tepkisiz bir şekilde kalması gerekirken yüzünde bir duygu,ifade vardı. Belki de tanıdığı içindir diye düşünerek

"Tanıyor musun?"

Cevap yok. Neden beni hiç takmıyor? Neden benim sorularıma cevap vermiyor? Bu soruların hiçbirisinin cevabını öğrenemeyeceğim bu adamın bana iyi davranması kadar imkansız ve olanaksızdı. Ama yine de imkansızda da bir bakarsın yüzde bir ihtimal çıkardı. Ve tekrar deneyecektim yüzde bir ihtimalde ihtimaldir. Hiç yoktan iyidir.

"Sana bir soru sordum. Bu kanlar içerisinde yatan adam kim ve eğer tanıyorsan neden hemen hastaneye götürmüyorsun? Biraz daha beklersen kan kaybından ölecek. Ha! Bir de söylemedi de-"

"Bi sus ya sus! Konuşmadan duramassın değil mi?" diyerek suratıma bağırdı.

Kırılmıştım. Ama bu kırılmam ilk ya da ikinci gibi yakın ilkler değildi. Hep kırıyordu ama hiç bir zaman affedilmeyi beklemedi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatına ve bana kızmaya devam ediyordu. Şu anda ağlamam mı gerekiyor yoksa bana bağırdığı için bunun öcünü ona bana yaptığından daha sert mi bağırmam gerekiyor onu da bilmiyorumdum.

Doğru ya onun kuralları vardı ve ben bu kurallara uymazsam o gün yaptığı gibi beni tek başıma karanlıkta köpeklerle baş başa bırakırdı. Bir daha köpek görmeye ve tekrar o korkuyu yaşamaya dayanamazdım. Ve yine o korkuyla ona sarılmayı,onun yanında kendimi güvende hissetmemi ona ödül olarak sunamazdım. Hep benim kendisine muhtaç olduğumu düşünmesini kendime yediremezdim. Sonuçta benim de bir gururum vardı ve onun ayakları altında ezilmesine göz yumamamazdım. Her ona olan muhtaçlığımda egosunun tavan yapmasına gururla böbürlenmesinden gerçekten nefret ederdim. Beni bir kuluymuşum gibi görmesi benim psikolojim üzerinde de ona olan muhtaçlığa zorunluluk kazandırıyordu. Ona bir tepki veremiyordum ve veremezdim kendi iyiliğim için sürekli kırılmayı zor da olsa göze almalıydım. Hem sonuçta onunla birlikte ömür boyu yaşamazdım. Bir kere o izin vermezdi. Bir kızla hangi erkek durmuştu ki. Bu tas kafalı sapıkta durmazdı. Erkekliğin birinci kuralı olup çıkmıştı.

"Odama git ve dolaptan beyaz bezleri getir."

Durduğumu görünce "Ne duruyorsun? Yürüsene! Biraz daha beklede kan kaybından ölsün sonrada seni katil diye polislere verelim hem ben senden kurtulurum hem de sen benden kurtulursun." dediği gibi beni katil olarak göstermesi korkusuyla koşarak onun odasına girecekim ki beyefendi kapısını kilitlediği için kapıyı ne kadar zorlasamda açılmayınca yüksek sesle "Beyefendicik kapıyı kilitlemişsin. Acaba nasıl girebilirim?"

Banyo hemen bu katta olduğu için gelmesi pek uzun sürmedi beyefendinin. Cebindeki anahtarı çıkardı ve deliğe sokacağı sırada "Beyefendicik. İyiymiş" diyerek güldü ve anahtarı hemen deliğe sokup çevirince içeri geçip siyah dolabından uzun beyaz bir bez çıkardı.

Banyodaki adamın kanlarını ıslak bir bezle silip salondaki koltuğa taşıdı. Kendisinden beklenilmedik bir şefkatle beyaz bezlere ilaç sürüp bıçakla yaralanan bölümüne yavaşça sardı.

"Banyodaki beyaz dolaptan bant getir."

"Tamam." diyip koşarak merdivenleri çıktım. Banyodaki bantı alıp tekrar koşarak merdivenleri indim. Salona geçip bantı ona uzattım ama almayıp sadece bakınca

"Alsana!"

"Görmüyor musun? Bezi tutuyorum. Sen aç ve bana ver."

Bantı açıp verdim."Oldu mu?"

Psikopat Yakışıklı(ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin