Kobay

317 13 0
                                    

   Multi Mark Sheppard, şu bölümün sonunda göreceğiniz cool adam işte, anlarsınız.

   Gözlerimi açtığımda kendimi aynı şekilde buldum. Soğuk ama tam olarak üşümediğim bir yerde, sanki bir sandalyede oturuyormuş gibi ama son derece ayakta... Yine "İkinci" beni ele geçirmişti. Beni olmasa bile bedenimi. Olanlara odaklanmaya çalıştım. En son... En son...

   Kapının dışından sesler geliyordu. Evet, bir anlık şaşkınlığım kontrolü elden bırakmama ve uzun süre boyunca kapana kısılı kalan diğer ruhumun açığa çıkıp bedenimi ele geçirmesine neden olmuştu. Neden böyle olduğu hakkında pek bir fikrim yoktu. Bu yeteneği ilk keşfettiğimde çok sevmiş, hatta seçilmiş kişi olduğumu düşünmüştüm. Tuhaftır ki, ne için seçilmiş olduğumdan bile emin değildim. Belki dünyayı kurtaracak bir insan, belki de bir deney faresi. Sonra... Sonra işler değişti. İlk başta, uyuyup kendi rüyalarıma girdiğimde sanki ruhum rüyanın kontrolünü ele geçiriyordu ve başkalarının rüyalarına doğru bir yolculuğa çıkıyordu. Daha sonraları, ruhum, bedenim uyku halindeyken dışarı çıkıp insanların yaptıklarını gözlemlemeye de başladı. Evet, artık sadece masumundan psikopat düşüncelerle oluşturulmuşuna, sakininden fantastiğine rüyalara değil, insanların gerçekten yaşadığı olayların içine de girebiliyordum. Aslında eğlenceli geliyordu. Bu şekilde sevgilimin beni aldattığını veya bazı "arkadaşlarımın" rüyalarında bana zarar vermeyi hayal ettiklerini görmemiş miydim? Bunlar tabii ki hoşuma gidiyordu. Yine de o zamandan biliyordum, bu olaylar gerçekleştiğinde ruhumun ikiye bölündüğünü, benim hissettiğim kişiliğin olayları ayrı bir pencereden izlerken diğer kişiliğin bunları yaptığını... Ama bunun güzelliğine kendimi o kadar kaptırmıştım ki "İkinci"nin beni buralara kadar sürükleyeceğini tahmin edemedim...

   Bir süre sonra bildiğim şeyler çoğalmaya başladı ve omuzlarıma taşımakta zorlanacağım kadar büyük bir yük bindirdi. Çok doğruymuş, insanın bildiği sırlar fazlalaştıkça üzerindeki ağırlık da fazlalaşıyor. Aynı dünyanın bütün kitaplarını okumak gibi... Yazarlar bir kitap yazarken kağıda sadece kafalarında kurguladıkları hikayelerini değil, hayat görüşlerini, düşüncelerini, duygularını ve kendi kişilikleriyle ilgili şeyleri de karakterler aracılığıyla aktarırlar. Eğer bütün kitapları okursan dünyadaki, belki çok şey öğrenirsin ama bir o kadar da ağır şeyler yüklenir sana. Yavaş yavaş olgunlaşırsın, sonra da yaşın büyümeden yaşlanırsın. O yazarların belki de acı verici hayat hikayelerinden arta kalan duygularından farklı kişilikleriyle oluşturulmuş düşüncelerine kadar her şey işlenir ruhuna. Bana da aynen böyle oldu. İnsanların karanlık sırları vardır, gizli. Meraklılık bu sırların başladığı yerde bitmeli. Evet, bitmeliydi ama benimki bitmedi. Belki bitmesini isteseydim de bitmesine izin verilmeyecekti ama bunu bilemem. Aynı beni böyle bir karanlığa sürükleyen ve bir günahın çekiciliği gibi bunu eğlenceli kılan bir kişiliğim daha olduğunu bilemediğim gibi...

   Ve işte, şimdi, burada elim kolum bağlı oturuyorum ve tekrar kontrolü elime almaya uğraşıyorum. Ruhumu -aslında daha geniş bir açıdan bakarsak diğer ruhu- neyin bu kadar güçlü yaptığını anlamaya çalışıyorum. Olanları en azından izlemek ve kontrolü kaybetmeme sebep olan kapının arkasındaki kişinin kim olduğunu öğrenmek için kendimi zorluyorum. Bedenimi yarı uyku haline sokan ve artık benim direnişlerimi elinin tersiyle bile karşılayıp engelleyebilen diğer ruhum benim üzerimdeki kontrolünü daha da sıklaştırıyor ve aynı bedenim gibi bir karanlığa gömülüyorum...

-Deniz'den-
   Kapı açılırken yatağın içine çökmesiyle oluşan rayların sesi kulağımı doldurdu. Güneş'e baktığımda gözlerinin ağzımdan kaçan bir "Ah!" eşliğinde kapandığını gördüm. Gelen kişinin de beton zeminde yatağa doğru koştuğunu duydum ama o sırada tamamen Güneş'e odaklanmıştım. "Hey!.." dedim gözlerim dolmaya başlarken, "Yapma be Güneş..." Terden ve saniyeler içinde yüzümü ıslatmış olan gözyaşlarımdan dolayı yüzüme yapışan saçlarımı itmek için kafamı kaldırdığımda gelenin Burak olduğunu gördüm. Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü ve bir şey söylemek -ya da bağırmak- için ağzımı açtım ama bir an sonra sakinleşip bakışlarımı tekrar Güneş'e kaydırdım. Hemşireleri çağıran mavi düğmeye basarken sakince "Burdan gitmeni rica edeceğim." dedim. Burak da yaşadığı durumun şokunu atlatamadığından olsa gerek, sanki birinin çiçek getireceği biliniyormuş gibi Güneş'in yattığı yatağın yanındaki komodinin üstünde duran vazoya elindeki daha önce fark edemediğim çiçekleri koydu ve kapıya doğru yürüdü. O kapıyı açamadan kapı pat diye açıldı ve birileri koşarak içeri girerken Burak kenara çekildi, bu sırada Güneş'e son bir kez baktı ve kapıyı kapatıp çıktı. Ben de kendimi fazlalık gibi hissedip birkaç saniye sonra koridora fırladım. Ne olduğunu büyük ihtimalle odaya giren doktor ve hemşire topluluğundan anlayan Ümit Amca'nın yanına oturdum ve birbirimize kısa bir an baktıktan sonra bir daha hiç konuşmadan bekledik. Saatlerce bekledik...

Uykunun BedeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin