İkinci Yüz

444 19 4
                                    

   Multi Burak, Shawn Mendes.

-Deniz'den-
   Güneş yere yığıldığında yardım istemek için bağırdım. Hatta o kadar bağırdım ki bir an boğazım yırtılacak sandım. N'aparsam yapayım Güneş uyanmıyordu. Bayılmasına sebep olan şey neydi bilmiyordum. Nefes alıp almadığını kontrol etmek için eğildim ve kalktığımda herkes etrafımızda toplanmıştı. Öğretmenler beni soru yağmuruna tutup Güneş'i uyandırmaya çalışıyorlardı. Bunu görse haykırarak gülerdi. En sonunda aptal, özürlü, orangutan Burak geldi ve sanki çok seviyormuşçasına yüzsüz yüzsüz "Çekilin! Güneş!!!" diye bağırıp durdu. En sonunda beni uzaklaştırdılar ve ailesini çağırmam istendi.

   Yaşlı gözlerimle kalabalıktan çıktım ve nefes almaya çalıştım. Birkaç saniye sonra elimi eteğimin cebine attım ve telefonumu çıkarttım. Güneş'in babası olan Ümit Amca'yı aradım. Telefonu kulağıma götürmeden önce gözyaşlarımla ıslanan ekranı sildim.

   Üçüncü çalışta telefon açıldı ve karşıdaki ses "Alo?" dedi. O ana kadar kendimi toparladığımı sanıyordum ama Ümit Amca'nın sesini duyunca gözyaşlarım tekrar akmaya başladı.

   "Ümit Amca... Güneş... Güneş bayıldı!.. Ümit Amca, n'olur gel!.. Bilmiyorum ne olduğunu, yemin ederim!.." dedim ve gözyaşlarıma tekrar izin verdim. Bu sırada sınıfların kapıları kapanmaya başlamış ve koridorda birkaç öğretmen kalmıştı. Ümit Amca'nın şaşkın ve endişeli bir şekilde "Tamam, hemen geliyorum." deyip telefonu kapaması üzerine Güneş'in ve öğretmenlerin yanına gittim. İngilizce hocamız olan Serdar Hoca onu kucağına aldı ve revire doğru taşımaya başladı. Bizim dersimize girmediğinden tanımadığım bir kadın hoca da yanıma gelip "Hadi kızım, sen de sınıfına git. Biz arkadaşınla ilgileniriz. Ailesini çağırdın mı?" dedi. Önce "Evet, babasını aradım." dedim ve sonra da sinirle "Bekleyin, beni bunun dışında tutamazsınız. O benim en yakın arkadaşım. Ona bir şey olursa dayanamam." dedim ve ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. Ardından "Zaten geç kaldığımız için bu derse giremiyorduk." diye ekledim utana sıkıla. Öğretmen birkaç saniye yüzüme baktı ve gözlerimin kızarıp şişmesiyle perişan hâlim onu etkilemiş olmalı ki derin bir iç geçirip arkasını döndü ve yürümeye başladı. Bunu "gelebilirsin" olarak algıladım ve ben de öğretmenin peşinden revire doğru yürümeye başladım.

   Revire daldım ve hemşireye Güneş'in nerde olduğunu sordum. Üçüncü odada olduğunu söylediğinde odaların bulunduğu koridora girdim ve üçüncü odanın kapısını açtım. Güneş baygın bir hâlde yatıyordu ve yanında doktorla Serdar Hoca vardı. Serdar Hoca bana baktı ve "Deniz'ciğim, sen dışarda bekleyebilir misin acaba?" dedi. Yüzüm kızardı ve sinirle çıkıştım, "Hayır, o benim en yakın arkadaşım. Ayrıca benim yanımdayken oldu bütün bu olaylar ve onda bi' tuhaflık görüp görmediğim hakkında bir şeyler sormanız gerekmiyor mu? Siz de burdasınız hocam, ben de odada dursam ne olur ki? Sonuçta sadece bir bayılma. Neden bunu bu kadar büyüttünüz anlamıyorum. Biraz sonra uyanacak zaten ve onun yanında olmak istiyorum." Serdar Hoca ellerini saçlarının arasından geçirdi ve "Peki, kal. Ama burda sessizce oturmak zorundasın." dedi. Ben de "tamam" anlamında başını salladım ve küçük odadaki tek koltuğa geçtim. Bizim konuşmamıza pek aldırmayan ve Güneş'le ilgilenen doktorumuz Ahmet Amca başını kaldırdı ve çenesini sıvazladı. "Serdar, kızın hiçbir şeyi yok. Ne tansiyonu düşmüş ne bi' şeyi... Bir sorun yok gibi görünüyor ama uyanmıyor da... Bilmiyorum, burada kalsın ama içimde kötü bir his var. Eğer uyanmazsa hastaneye sevk etmek durumunda kalabiliriz..." dedi ve sustu. Serdar Hoca da düşünceli görünüyordu. Ben şaşkınlığımdan ve korkumdan sesimi çıkaramadım ve gözyaşlarıma hakim olarak öylece beklemeye devam ettin.

-Güneş'ten-
   Kendi içimde bir yerlerde sıkışıp kalmıştım. Sanki kişiliğim ikiye bölünmüştü ve baskın gelen taraf şu an ruhumun bedenime dönmesini engelleyen ve baygın bedenimi izleyerek kahkaha atan taraftı.

Uykunun BedeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin