SON (B)ÖLÜM

203 22 66
                                    

Artık olanlar sonucu hissizleşmiş olan Sungmin bir sonraki odaya önden girdi, arkasından ise şaşkınlığın tüm bedenini bir ağ misali sardığı Sejun.

Bu yeni odanın duvarları da beyazlar içindeydi. Karşılarında üç beyaz kapı yan yana dizilmiş duruyordu. Sağ tarafta iki beyaz kapı vardı, sol tarafta da iki beyaz kapı bulunuyordu.

Sungmin, tam karşılarındaki kapıya sırtını dayamış tek bir noktaya yaşlı gözlerle bakan kahverengi saçlı gencin yanına giderken onu iyice süzüyordu. Hiçbir düzeneğe bağlı değildi, bu Sungmin'i şaşırtmıştı. 

"Jungwoo Hyung!"

Seslenmesine rağmen tepki vermeyen Jungwoo, Sungmin'i korkutmuştu. Gözlerini ağabeyinin dalgınca baktığı yöne çevirdiğinde gördüğü şey ile kaşları çatılmıştı.

"Bu da ne!" Şaşkınlıkla mırıldandı Sejun, odaya girdikleri kapının üstünde duvara monte edilmiş ekrana bakarken. Daha demin çıktıkları oda görünüyordu.

"Jungwoo'nun neden gözleri yaşlı sanıyorsunuz?" Sejun bu sese hala alışamamıştı. Fakat şaşırtıcı bir şekilde Jungwoo bu yabancı sese hiç tepki vermemişti, alışmış gibiydi.

"Jungwoo, tüm oyunu canlı canlı izledi. Son oyundan önce size de özet geçmemi ister misiniz?" Sesindeki alaycı tonundan bir an bile vazgeçmiyordu ses ve bu tüm üyelerin yıpranan sinirlerine bir fiske gibi düşüyordu. Bunun bir soru olmadığını bildikleri için hiçbir şey demeden olacakları beklediler. İlk önce ekrandaki görüntü kaybolup yerini boş bir karanlığa bıraktı sorasında ise Taewoon'un yerde baygın bir halde beyaz zemin üzerinde yattığı bir görüntü belirdi. Yerinden kalkıp etrafına garip bakışları ve diğer odaya geçişi görüldü ekranda, sonrasında deli gibi odanın içindeki çekmece ve kutuları açıp etrafa savurması. Bir süre sonra da Jongkook'un, Taewoon'un kolları arasında yüzünden kanlar süzülerek can verdiğini gördüler. Bu görüntüleri ikinci defa izleyen Jungwoo'nun göğsü hızla inip kalkarken gözlerine dolan yaşlar yanağındaki ezberledikleri yoldan sessiz sedasız süzülüyorlardı. Sungmin, yumruklarını sıkıp tırnaklarını avuçlarına geçirmişti, çaresizliği onu deli ediyordu. Sejoon ise oturduğu zemini var gücüyle yumrukluyordu. Hızla akan göz yaşlarıyla kızaran gözlerinden içindeki yangın görülebiliyordu, en yakın arkadaşının ölümünü izlemesiyle daha da büyüyen yangın...

Şimdi ise ekranda Taeha'nın ölümü gösteriliyordu. Sungmin hıçkırıklara boğulurken Sejoon'un yerleri yumruklamaktan kızaran elleri vurma şiddetini daha da arttırmıştı. Büyük ihtimalle birkaç kemiği çatlamıştı fakat o şu an bunu düşünemeyecek kadar öfke doluydu.

Yuhwan'ın ölümü gösterilirken Sungmin ikinci defa midesi ile mücadele etmişti ve bu sefer kazanmıştı. Sejoon ise görüntülere yarım yamalak bakabilmişti. Bu çok caniceydi. Taewoon'un ölümü ve Kangho'nun ölümü gösterildikten sonra ekran sanki yas tutarcasına siyahlara büründü fakat hala üç çift göz ekrandaydı. Gözlerini bir milim dahi başka yöne çevirmemişlerdi, daha doğrusu çevirememişlerdi. Birbirlerine bakacak güçleri dahi yoktu. Yanakları bir an olsun kurumamıştı. Sungmin fark etmemişti ama tırnaklarının açtığı yaralardan yavaşça kanlar sızıyordu. Sejoon'un ellerinin yanları kırmızıdan mora dönüşmüştü. Jungwoo'nun başı dönmeye başlamıştı, kendini bayılacak gibi hissediyordu fakat dik durmalıydı, en büyükleri oydu ve küçüklerinin yanında kendini bırakamazdı.

"Eh! Sungmin oyunun püf noktasını çözmüştü fakat Kangho fazla şanssızdı."

Hepsi bir anda kaskatı kesildi. Kızın ne demek istediğini anlamaya çalışıyorlardı.

"Oyunun püf noktası mı?" Sungmin, bariz bir merakla aklındaki soruları dile getirdi.

"Evet. Senin oyununda da vardı bu." Kızın sesi çok basit bir şeyi anlatıyormuş gibi küçümseyici çıkmıştı.

Death Game→SPEEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin