"Jongkook öldü Taewoon!"
Esmer olan sarşın olanın iplerini çözmüştü. Onu sandalyeden alıp yerde kendi kucağına yatırmış bekliyordu hala. Gelen sese aldırmadı. Panzehiri vermişti Jongkook'a. O yaşayacaktı. Sadece vücuduna yayılabilmesi için biraz zaman gerekliydi. Ne kadardır bu şekilde onun uyanmasını beklediğini kendisi bile bilmiyordu. Kız bu gerçeği kaç defa ona söylemişti ve o duymamazlıktan gelmişti.
Üzerindeki gömleği çıkarttı ve arkadaşının yüzündeki kuruyan kanları silmeye çalıştı. Yüzünü silerken yanlışlıkla elleri arkadaşının yüzüne değdi. Soğumaya başlayan tenine. Sıcaklığını yitirmişti arkadaşı. O daha yeni yeni kabullenebiliyordu bu gerçeği. O ölmüştü...
Sarıldı arkadaşına son bir defa ve ağladı. Suçluydu, daha erken yanına gelmeliydi. O yaşayabilirdi fakat kendisi onun ölümüne sebep olmuştu. O kızın dediği gibi tam bir aptaldı.
"Yeter artık aptal! Diğer üyelerin de ölmesini istemiyorsan acele et!"
Kız bağırdığı için dalgınca duran genç irkilmişti. Gözlerini önündeki cansız bedenden alarak odada gezdirdi. Diğerleri, en azından onları kurtarmalıyım diyerek yerinden kalktı. Arkadaşının oturduğu sandalyenin önünde üçüncü odaya geçmek için bir kapı vardı. O kapının önüne geldiğinde aniden durdu. Arkasını dönüp dağınık odaya baktı.
"Peki ya Jongkook ne olacak?"
Arkadaşı ölmüş olsa bile onsuz gitmek istemiyordu. En azından ailesi için onun cesedini burada bırakmak istemiyordu.
"Oyunun sonunda tüm cesetlerle birlikte aynı şekilde verilecek. Endişelenme."
Genç sinirlenmişti. Bundan sonra hata yapmak istemiyordu. Her arkadaşını kurtarmak istiyordu.
"Başka ceset olmayacak!" diye haykırdı. Sanki o kız tam karşısında duruyormuşcasına gözleri tek bir noktaya bakıyordu. Gözlerinin içinden öfkesi ateş olarak fışkırıyordu sanki. Eğer karşısında herhangi birisi olsaydı onun bu kızgın bakışlarından korkabilirdi fakat karşısında uyandığı odadan şu an içinde bulunduğu odaya geçilmesini sağlayan beyaz kapı vardı.
"Sen öyle san!" alaycı bir kahkaha eşliğinde kızın sesi duyuldu odada.
Genç içinden Böyle bir şeye bir daha izin veremem diye geçirdi ve hızla kapıya dönüp kapıyı açtı.
İlk bakışda göze çarpan şeyler tam karşıdaki önceki iki kapı gibi beyaz bir kapı ve önceki iki oda gibi beyaz duvarlardı. Bu oda gencin ilk uyandığı odaya benziyordu fakat birkaç farklılık vardı. Karşısındaki beyaz kapının sağ ve sol tarafındaki duvarlarda duvarların beyazlığının üzerine çamur bulaşmışçasına siyah iki buton vardı. Oda daha genişti ve tavanı fazlasıyla yüksekti. Yaklaşık 15-20 metre yukarıdaydı tavan ve tavanda beyaz florasanlar yoktu. Odanın aydınlatmasını yan duvarlara iki şerit halinde dizilmiş beyaz florasanlar sağlıyordu.
Odaya ilk ayak bastığında ağlama sesiyle karşılaştı ve ardından iki kişinin adını söylediğini duydu. Ağlayan kekeleyerek ve korkakça söylemişti diğeri ise endişe ile.
"Taewoon Hyung!"
"Tae-Taewoon Hyu-Hyung!"
Esmer genç bakışlarını tavana doğru çevirerek ona seslenen kişilere baktı. İlk önce ağlayan sarışın çocuğa sonra da endişeli görünen sarışın çocuğa. İkisininde tavanla aralarında 15-20 santim kalacak şekilde halatlar ile kollarıyla birlikte gövdelerinden bağlandığını gördü. Sırtları tavana dönük şekildeydi. Yani ne kadar yüksekte olduklarını görebilirlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Death Game→SPEED
Gizem / GerilimSeninle küçük bir Ölüm Oyunu oynayacağız, Taewoon. Çok zevkli olacağına eminim. •25/8/2014•