Mutlu anlarımı gözden geçiriyorum da aklıma tek bir şey dışında hiçbir şey gelmiyor.
Büyük olasılıkla annem öldükten sonra yani 5 yaşından beri pek mutlu anım olmadığı içindir.
Küçüklüğüme dair iyi olarak hatırladığım tek şey bisiklet kullanmayı öğrendiğim zamandı; annemin sevgisini ve babamın güvenini en çok o zaman hissetmiştim herhalde. Ve bu mutluluk dolu anlar bana çarpan ağacı farketmemle son bulmuştu.
Şimdi düşünüyorum da ağaç bana çarpmamıştı, sadece ben ağaca ne kadar yaklaştığımı farkedememiştim. Yani tıbbın diliyle "Disleksi" hastalığım vardı.
Bu hastalığın etkilerini hayatım boyunca hissettim. Kelimeler hiçbir zaman benim arkadaşım olmadı.Her insanın en iyi dostu olan kitap bile bana düşmandı.Bazı geceler annemin bana okuduğu masaları hatırlar ve okumak isterdim ama harfler bana saldırırlardı.
Babamın annemin ölümünden sonra kendini hayata kapatması ve işe vermesi aynı zamanda harflerin bana olan düşmanlığı benim küçücük kalbime ağır gelirdi. Kaç gece kendimi yorganın altına atarak sessiz hıçkırıklarla ağladığımı bilemem.
Annem öldükten sonra hayat benim için bir kabustan ibaretti. İlk olarak babamın hırsıyla büyüyen işleri sayesinde o küçük kasabamızdan, büyük bir şehre taşındık. Bu konudaki en büyük üzüntüm kasabadaki tek arkadaşım olan o küçük oğlan çocuğunu bırakmaktı.
Üzüntülerim bununla sınırlı kalmadı. Babam bana annemi unutturmaya çalışıp bir kadınla evlendi. Ben ise kendi kendime annemi unutmayacağıma dair söz verdim.
Bugün 29 şubat yani annemin ölüm yıldönümü. Siz de anlamışsınızdır ki hayat benimle dalga geçiyor. Annemin ölüm yıldönümünü bile dört yılda bir anabiliyorum. Bu bana kaderin bir oyunu olsa gerek.