İçinizden beyninize yükselen bir ses vardır ; iç ses. Böyle istemsizce sizi düşüncelere iten , anlamsız ve bir o kadar karmakarışık gelen duygu ve düşüncelerin ardı ardına kesilmemesi durumuna sebep olan işte budur.
Bazen beyin fonksiyonları size bazı mesajlar gönderir.
"Yapma , gitme , söyleme , yazma..." gibisinden.
Ama biz bu mesajlarına bazen uyarız ama genellikle ters tepkiler veririz. Beynin sana yazma dese de sen yazarsın , sonradan derin pişmanlıklar ve üzüntüler eşliğinde yazarsın. Sen o duyguların içine bin bir tane şey hapsetmişken beynin sana bunu gönderme ya da yazma der. Ama bizler ne yaparız ? Tabi ki de tam tersini.
E peki ya sonrası ? Derin mi derin bir siyahlık , sonu bitmeyen tükenmeyen bir yalnızlık.
Aslında bizim kırgınlığımız veya kızgınlığımız karşımızdakine değil ; kendimizedir.
İşte bu yüzden içinizdeki bu kutuyu açmaya çalışın. Çok büyük zorluklar çekeceksiniz. Bazen nefes alamaz gibi olacaksınız ya da sendeleyeceksiniz yürürken. Daha dibe de batabilirsiniz. Ama önemli olan bu kutuyu açabilmektir. Eğer bu kutuyu açarsanız hayatınızın en büyük başarısını veya en büyük mutluluğunu yaşayabilirsiniz.
Gereksiz egolarınızdan ve bitip tükenmeyen bu yalnızlıktan kurtulabilirsiniz.
İzin verin kendinize ve düşüncelerinize. Sizi rahatça ele geçirsinler. Kendinizi bulmaya çalışın o duygularda.
Kısacası bırakın da o kutuyu kendi bedeniniz açsın.
KAMU SEDANG MEMBACA
KUTU
Historia CortaKare şeklinde , siyah , anlamsız bir kutu gibiyim. Dışarıdan ne kadar da tehlikesiz ya da yalnız gibi dursam da içim pek bir öyle söylemiyor. Al bu kutuyu. Sonsuza kadar sende saklı kalsın , nasıl olsa içindekiler hep bende saklı.