| Birinci bölüm | | The 1975 // Medicine |

73 5 5
                                    

Hayat, yaşamanın zorunlu kılındığı bir oyundu benim için. Canın yansada, yaralansanda, mutlu olsanda, öfkelensende, her ne olursa olsun yaşamaya devam etmek zorundaydın. Neden? Zaten bir gün ölmeyecek miydik? Tüm bunların ne anlamı vardı? Sanki bana verilen işleri, görevleri yapmam için doğmuş gibi hissediyordum. Belkide hâlâ hayatta olmamın tek sebebi hâlâ yaşamam gereken şeyleri yaşamamış olmamdı. Daha önce hiç aşık olmamıştım mesela, hiç kimseyle kavgaya tutuşmamıştım -ki bunu yaşamamış olmam daha iyi bence- ya da hiç kimseye içten bir şekilde güvenmemiştim.
Sahiden nasıl bir histi acaba? Bilmiyordum. Hemde hiç.

Bu düşünceler beni gerçekten boğuyordu. Yüzüme çarpan soğuk havanın etkisiyle kendime geldim ve evden çıkıp durağa doğru yürümeye başladım. Bugün cumartesiydi, dershanem vardı. Saate baktım 13:28 dersim 14:00'da başlıyordu daha zamanım olmasına sevinmiştim böylece bu soğukta o lanet olası dershaneye koşmam gerekmeyecekti. Eğer lisedeyseniz ve dersleriniz gerçektende kötüyse -ki bence matematikten 10 almak o kadarda kötü sayılmazdı ha?- mükemmel ebeveyinleriniz yüksek sınav sonuçları getireceğinizi düşünüp, sizi dershaneye yazdırır. Peki tahmin edin bugün hangi dersim var?
MATEMATİK (Korku filmi müziği*)
Evet kendilerini hiç sevmem. Gerçi bu dersi öğrenmeye(?) başladığım ilk günden beri sevmiyordum, sayı ve harf karmaşası dışında şu ana kadar yapabildiğim tek şey şekiller ve örüntüydü. En azından 1+1=2 olduğunu biliyordum değil mi? Bence bu kadarı yeterliydi.

Sınavların başlamasına iki hafta kalmıştı ve ardından Şubat tatiline girecektik. Üzerimde şimdiden sınav stresini hissedebiliyordum. Aslında okulun başladığı ilk gün bile sınav stresi yaşayan biriydim ben. Aptal değildim korkakta değildim -bildiğim kadarıyla değildim- sadece aile baskısı ve sınav stresi en sakin, rahat insanı bile stresten öldürebilirdi...

Sonunda durağa bir otobüs geldi ve tüm bu düşüncelerimi bir kenara atıp müzik dinlemeye başladım. 10 dakika sonra ineceğim durakta inip dershaneye yürümeye başladım. Dershanem kalabalık bir caddedeki ara sokaktaydı bu sokakta genellikle dershaneler, kafeler ve bir kaç mağaza bulunurdu. Dershaneye girmeden önce derin bir nefes aldım ve içeri girdim. Buraya karşı bir nefret mi besliyordum emin değildim, buraya zorla yollanıyordum ve eğer bana bir şeyi zorla yaptırırsanız yapmak zorundaysam nefret ederek yapardım. Sınıfa çıktığımda 4-5 kişi dışında kimse yoktu, arka sıralardan birine oturup diğer herkes gibi öğretmeni beklemeye başladım. 3 dakika sonra çok sevdiğim(!) öğretmenim içeri girdi. Beni çok severdi kendileri böyle arada laf falan sokardı bayağı iyi anlaşırdık anlayacağınız. Tek kelime etmeden derse başladı. Evet yine başlıyorduk...

Sıkıcı bir şekilde geçen 40 dakika sonunda zil çalmıştı, bana 2 saat geçmiş gibi gelsede ne yazık ki bir dersim daha vardı. Uçak moduna aldığım telefonumu eski haline döndürüp dershanenin wi-fi'sine bağlandım. Sanırım buranın tek güzel yanı internet olmasıydı.

Bzzzz
*1 yeni whatsapp mesajınız var*
*2 yeni whatsapp mesajınız var*
*3 yeni whatsapp mesajınız var*
*4 yeni whatsapp mesajınız var*
*5 yeni whatsapp mesajınız var*
*6 yeni whatsapp mesajınız var*
*7 yeni whatsapp mesajınız var*
* 8 yeni whatsapp mesajınız var*
...
*1247 yeni whatsapp bildiriminiz var*
*5 cevapsız arama*
*6 mesaj*

Aman tanrım.
Şaka mıydı bu?
Telefonum donmuştu. Şu her gün yenisini açmaktan bıkmadıkları aptal whatsapp grupları artık sinirimi bozmaya başlamıştı. Bir gün telefonum patlarsa nedeni kesinlikle bu olurdu. İlk önce cevapsız aramalara baktım çünkü arayan annemse onunla bir kez daha kavga etmek istemiyordum. Hey hadi ama derse gidiyordum savaşa değil! Yanıldığımı fark ettim çünkü arayanlardan hiç biri annem değildi. Gerçekten şaşırtıcıydı umarım bu fırtına öncesi sessizlik değildir.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 21, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

TehlikeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin