YS-3

143 99 3
                                    

Mutlu bir aile olmayı becerebilen var mı aramızda? Kavgalarını bile tatlı dille çözen aileler hâlâ yaşıyor mu? Ben bunlara karşı çok yabancıyım, böyle şeylere. Benim için aile yetimhanede ki insanlardı. Aynı kaderden buluştuğmuz yerde ki insanlardı. Bizim için mutlu bir aile anı, sinema odasında ellerimiz patlamış mısır dolu anlar. Veya hep beraber oturduğumuz güle oynaya yediğimiz akşam yemekleriydi. Bizim için dayanışma, birisi ağladığında onu şebek hareketleriyle güldürmeye çalışmaktı, birisi dayak yediğinde döven kişiyi hep birlikte oturup alkışlayarak rencide etmekti. Bizim için dostluk, birisi yemeği beğenmediğinde onun sevdiği yemeyi yapmaktı, birisinin bir randevusu olduğunda herkes en iyi eşyalarını ortaya koyup onu güzelleştirip göndermekti.

Sahi aile denilen bu şeyde mutluluk, dayanışma ve dostluk var mıydı? Olur ya da olmaz bilemem ama ben bunların hepsini yaşadım o yüzden aile eksikliği nedir pek bilmedim. Tabiki kimse gerçek anne, baba yerine koyulmazdı ama bir süre sonra insan acısını kalbine gömüp mutlu olmaya bakıyordu. Kimse acıyla yaşamıyordu. Herkes unutuyordu. Doğanın kanunu böyleydi.

Mesela ben az çok hatırlıyordum yetimhanede ağladığım ilk günleri ama şimdi mutlu olmaya bakıyordum. Mesela yeni tanıştığım Hazar'ın arabasında, bizim eve gidiyoruz. Tabiki de sadece ikimiz değil dördümüz. Nil, Okan, Hazar ve ben. Ben size mutlu haberi vermedim. Nil söylediğim şeyleri ciddiye alarak Okan'ı itiraf ettirmiş hemde dudaklarına kapanarak. Şimdi onu kutlamaya gidiyorduk ama elbiselerimizi değiştirmeden önce. Ben böyle düşünürken telefonuma mesaj gelmişti.

Arzu Abla:

Canım üzgünüm senin yetimhaneye geldiğin günün kamera kayıtları silinmiş.

Bu mesajdan sonra yol boyunca arabanın içinde dolaşan muhabbetten uzak durup dışarıyı izlemiştim. Hazar ise benim aksime konuşacağı tuttu. Bir bırbır susmadı gitti ya. Sakin olmaya çalışarak gözlerimi kapattım. Ama olamıyorum. Yani lütfen bir susun. Kendimi onları uyarmamak için tutsamda ilk bir çığlık atıp "Bir susun be! Ne konuştunuz öyle!" diye devam ettirdim.

Okan ise "Patron kızdı." diyerek dalgaya aldı. İş saatlerinde gerçekten bir mesafemiz var ama diğer saatlerde aramız çok iyidir. Ona öfkeli bakışlarımı gönderdim. Bir anda önüme döndüğümde başım döndü ve istemsiz olarak bir elim başıma bir elim, eli viteste olan Hazar'ın eline gitti. Gözlerimi kapatmıştım.

Hazar arabayı kenara çekip "Ada iyi misin?" diye gerçek bir ilgiyle sorduğunda onu cevaplamadım. Sadece bir kahvaltıyla duruyordum. Tabikide başım dönerdi. Elimi çektim ve iki elimle başımı ovdum. O tekrar "İyi misin?" diye sorduğunda gözlerimi açıp ona baktım. "Umrunda mı?"

Sonra gözlerimi kapatıp "Ölsem bir taraflarınıza kına yakarsınız. Bunu biliyorum o yüzden numara yapmana gerek yok." diye soludum. Kamera kayıtlarının hıncını bunlardan almaya başladım. Nil dönen başıma geçirip "Ne diyorsun lan sen?" diye kızgınlıkla sordu. Nefesim daraldığı için hemen kemerimi çözüp arabadan indim. Benimle birlikte 3 kapı daha açıldı. Ben arabaya yaslanıp derin nefesler almaya çalışırken onlar etrafımı sardı.

Ellerimle onlara 'Gidin' işareti verdim. "Nefesim daralıyor. Açılın bir." demesem kimse beni takmayacaktı. Bir iki dakika sonra nefesim yerine gelmiş midem bulanıyordu. İyide kusacak birşey yoktu ki midemde. Daha fazla dayanamayarak onlardan uzaklaşıp kustum.

Bembeyaz kusmuştum. Süt bu. Ya lanet olsun ama. Son kez tükürüp geri onların yanına geldim. Hazar'a dönüp "Islak mendil var mı?" diye sordum. Kafa sallayıp getirdi. Ağzımı ve ellerimi silip geri Hazar'a verdim. Nil'e bakarak "Evde ki süt kaç günlük?" diye sordum. Omuzunu silkeleyerek "Bilmem ben almadım. En son senin aldığın işte." dediğinde "Oha lan! Ben o sütü 1 ay önce aldım." diye ani bir tepki verdim.

Yarım SatırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin