"Al kız kahveleride hazırladık. Boş boş bakmada tut şunları." halamın elime tutuşturduğu tepsiye baktım. Aklım sadece çilek reçeline odaklıydı. Ben reçel yemeyi çok severdim , daha doğrusu tatlı yemek benim vazgeçilmezimdi. Ama Emre'nin tatlı sevmediğini biliyordum.
"Nereye gidiyordun kız?" teyzem kafama bir tane geçirdiğinde gözlerim istemsizce kapanmıştı. "Of hala ya! Sen değil miydin tut diyen?" dediğimde halam elindeki acı biber kavonozunu gösterdi. Ah! Unutmuştum. Halam gelen her görücü için kırmızı biber kavonozunu ortaya çıkarırdı. Kırmızı biberin evde tek yaradığı iş buydu işte. Babamda hemoroid olduğu için acı şeyler yemezdik , kırmızı biberde haliyle evimizde baharat dolabında duran bir süse dönüşmüştü.
"Hala bıkmadın mı bu işten?" dediğimde yüzündeki o sırıtmayla en köşedeki bardağın içine elindeki kırmızı biberi döktü. "Karabiberde dök istersen(!)" dediğimde , yüzündeki sırıtma genişledi ve hızla arkadaki karabiber kavanozunu aldı. "Hala sen iyi misin?" dedim , ama halam beni duymuyormuş gibiydi.
"Hadi git artık." beni iteklerken , ben hangi bardak olduğunu hatırlamay açalıştım. O an halamın yüz ifadeleri daha önemli olduğu için yüz ifadesini izlemiştim. Sanırım en uçtaki bardağın içine doldurmuştu. Salondaki kalabalığı görmemle aklım daha fazla karıştı , hele ki Emre'nin yüzündeki umursamaz ifadesiyle bana bakışını gördüğümde mutfağa dönüp sırf o yüzündeki umursamaz ifadeyi acı dolu bir ifadeye çevirmek için tüm bardaklara acı biber doldurasım geldi. Bu sayede acı biber dolu bardakatn kesinlkle içmiş olacaktı.
"Merve kızım hadi tut." halam yalancı bir kibarlıkla konuştuğunda ürkmüştüm. Başımı onaylarcasına aşşağıya ve yukarıya salladım ve bakışlarımı beni izleyen insan kalabalığına yönelttim. Bu ilk değildi. En az on kez bu tepsiyle benim için gelen görücülerin karşısına çıkmıştım. Ama işte ilk kez ellerim bu kadar titriyor , boğazım kuruyordu. Başımı aşşağı eğmemle , alaycı bir ses duymam bir oldu.
"Tepsiye bakma kız dökersin." sesin geldiği yöne doğru bakışlarımı çevirdim , abim keyifli bir şekilde gülüyordu. Her görücü gelişinde aynı şeyi yapmasa ölürdü zaten. Yalancı bir tebessümle karşılık verdim.
Adımlarımı hızlandırarak en büyük kişi olan Emre'nin babasına kahve servisi yaptım. Şu an içimdeki korku anlatılmaz bir derecedeydi. Kırmızı biberli kahve kime gidecek diye düşünmeye başladım. Kahveleri sırayla tutarken Emre'ye kahveyi tutup son kişinin önüne geldiğimi bile farketmemiştim. Karşımda benden bir yaş küçük olan Emre'nin kız kardeşi Ezgi vardı. Bana gülerek bakıyordu. Onun burada olmasına şaşırmıştım. Sonuçta Ankara'ya gitmişti. Lisede hemşirelik okuyordu. Emre ve ailsei onu üniversiteyede gönderecekti. Bana içten bir şekilde gülerken bende ona güldüm. Bir an Emre'nin bakışlarımı üstümde hissettim. Boyun kısmımdaki ize bakıyordu , ben bile bu izin ne zaman olduğunu hatırlamıyordu. Büyük abim iki gün önce görücü gelecek dediği zaman olmuştu sanırım. Evde ne Melih abim vardı ne de babam. Abim ve halam sanki anlaşma yapmış gibi birlikte dövmüştü. Yüzüme kimse dokunmadı. Babam anlamasın diye de beni tenbihlemişlerdi. "Merve abla?" Ezgi'nin sesini duyduğumda gözlerimi kırpıştırdım , Emre'nin bakışlarının halen boynumdaki izde olduğunu farkettiğimde belimi dikleştirerek halamın oturduğu koltuğun yanına gittim. Emre'nin bakışları üzerimdeydi.
"Al oğlum bu senin. " diyen İsmail amca , Emre'nin elindeki kahveyi alıp bir yudum aldı ve bana bakıp göz kırptı. Ynaklarımın kızardığını hissetmiştim. Salondaki herkes birbirine şaşkın şaşkın bakarken ben bakışlarım odanın her yerinde gezinmeye başladı. O an yüzündeki üzgün ifadeyle Emre'ya bakan abime kaydı. Bende Emre'ya baktım. Baştan aşağı beni süzdüğünü farkettim. Kıyafetlerime baktığımda bir yanlışlık olup olmadığına baktım. Altıma kahverengi bir ispanyo paça giymiştim. Üzerimdede uzun bir tunik vardı. Başım kapalı değildi ama genelde böyle giyinirdim.
"Hala ben içeri bakıp geliyorum." dediğimde halam gözlerini kırparak onayladı. O benden daha meraklı bir şekilde salondaki topluluğu izliyordu. Elimdeki tepsiyle mutfağa geçtim. Bir bardak aldım ve çeşmeyi açtım. Suyun bardağa dolmasını beklerken abimin üzgün ifadesi önüme gelip duruyordu. "Merve abla?" Ezgi'nin sesini duymamla başımı çevirdim. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Yanıma gelip elime yapıştığında anlamaz bir şekilde ona baktım. Elmi elleri arasından kurtarmaya çalıştım ama bir işe yaramadı. Elimi öpüp başına koydu.
"Allah razı olsun." ne demek istediğini anlamamıştım. "Neden? Yani... Allah herkesten razı olsun ama neden böyle garip davranıyorsun?" dediğimde gözlerindeki yaşlardan biri çoktan firar etmiş akmaya başlamıştı. "Melih söylemedi mi?" dediğinde şaşırmıştım. Benimle arasında bir yaş olmasına rağmen bana abla derken abime Melih diyordu.
"Neyi söylüyecekti.?" dedim.
"Abimle yaptığı anlaşmayı." dedi. O an sanki beynimden vuruldum. Hiçbir şey anlamamıştım.
"An..anlaşma mı?"
"Abim Melih ve bizim birlikteliğimizi öğrendi..." dedi sıkkın bir şekilde. Abim ve o birlikte miydi? "Melih'i dövdü sonrada beni Ankara'ya gelip aldı ve eve kitledi. Sonra ne olduysa bana eğer Melih seninle nişanlanmasına izin verirse bize karışmayacağını söyledi." neden bilmiyordum ama için bir anda rahatlamıştı. Aklım bir yandan abime yardımcı olduğu için mutlu oluyor , bir yandan çilek reçelini düşünüyor ve bir yandanda Emre neden beni seçti diye düşünüyordu.
"Nişan..." işte o an her şey yerine oturdu. Evlenmek değil nişanlanmak istiyordu.
"Annem Semra geri dönmeyecek diyip duruyor. Abim evlensin diye çok üstüne gidiyorlar. O da çağreyi .." sözünü tamamlayamadan içeri büyük abim girdi.
"Meve hele bir konuşalım seninle." dediğinde Ezgi çoktan mutfaktan çıktı.
"Söyle Mahmut abi." dedim. Ağlamamak için üzerime giydiğim uzun tuniğin eteğini sıkıyordum.
"Bak kızım , biliyorsun ... Ayşe ve ben ... neyse ne biz evleneceğiz ama ayrı eve çıkacak durumum yok. Babamda ancak seni evlendirirse bize izin vereceğini söyledi. Bak Emre abdestli namazlı adam kötü alışkanlığı yok bir sigara içer bizde içiyoruz zaten ... Gel sen ona evet de. Hem..." konuşmaları bile toparlıyamıyordu karşımda. Sadece konuşmak için konuşuyor gibiydi. Kabul etmemi istiyordu.
"Kabul edeceğim." dedim ve mutvaktan çıktım. Salona girdiğimde herkes gülüp birbiriyle selamlaşıyordu.
Halam beni kalabalığın içine ittiğinde önce İsmail amca'nın elini öptüm. "Senin gibi güzel , uslu bir gelinim olacak ne mutlu bana." dedi. Sadece gülerk karşılık verdim. Babamın elini öpmek için eline sarıldığımda izin vermedi ve bana sıkıca sarıldı. Şimdi tam sırasıydı içimdeki nefreti göz yaşlarımla boşaltmamım. Kimse sormayacaktı 'Neden ağladın?' diye. Babama daha sıkı sarılmak istedim ama beni ayıran eller yüzünden duraksadım. Emre'nin annesi Hacer teyze sarılmıştı bana. Sarıldıktansonra elini uzattı ve öpmemi bekledi. Elini öpüp başıma koydum.
Sıra Emre'ya geldiğinde herkes bana baktı. Emre elini uzattığında tuttum ve anında beni kendine çekti. Salondaki insan topluluğunun kahkaha sesleri yükselirken kulağımda Emre'nin sesinin uğultusu vardı.
"Abin Ezgi ile birlikte olduğumu öğrendiğinde ne dedi biliyor musun? Hıh .. Tabi bilmezsin. Ona seninde kardeşin var dedim , nasıl yaptın diye sordum. O cevap vermedi. Sonra ise pişkin pişkin sırıttı ve 'İstersen sende benim kardeşimi al.' dedi. İşte senin abin bu kadar şerefsiz. İyi tanı diye söylüyorum. Senin hiçbir değerin yok."
Sesindeki aşşağılayıcı ses tonu kalbime oturmuştu çoktan.
#Uzun uzun yazdımm ... Önerilerinizi bekliyorumm :) Teşekkür ederimm :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çilek Reçeli
Chick-Lit"Senden neden çilek reçeli yapmanı istedim biliyor musun?" kafamı kaldırıp ona baktım. "Neden?" yüzündeki gülümseme korkutucuydu. "Çünkü Çilek Reçelinden nefret ediyorum ve nefret etmeye devam edeceğim aynı senin gibi." gözlerimin dolduğunu hissett...