Bir çocuk görüyorum.
En fazla on üç yaşında.
Üstü başı toz içinde, giysileri yırtık...
Fakat elinde tertemiz bir kundağın içinde yüzü beyaz bir bebek?
Ve ardından keskin bakışları olan on altı yaşında kadar bir kız.
Erkek çocuğunun elinden alıyor bebeği.
''Sen büyütemezsin, ben korurum onu''
Artık o annesi bebeğin.
Bakıyor kucağında uyuyan bebeğe, masumiyet..
Sonra kaldırıyor kafasını, erkek çocuğunun yaşadığı yere bakıyor.
Kopmuş kafalar, parçalanmış bedenler.
Ölüm.
Bu bebek ölümün içinde doğmuş.
Korkuyor kız bebekten, kaçıyor hepsinden.
Bırakmış bebeği koşuyor.
Fakat kurtulamıyor hiç bir şeyden.
Ölüm her yerde.
Sarıyor etrafını bebeğin insanları.
Tek kalıyor bebek.
Ve şeytan kucaklıyor bebeği.
Son çığlık, kızın çığlığı.
Zaman duruyor ve şeffaflık kayboluyor.
Uzun zamandır gördüğüm rüyalar beynimi bulandırmakta birebir. Hep bir kız çocuğu. Yaşı sürekli değişiyor. Bazen 12 yaşında gülüşü cıvıldayan bir ufaklık. Bazen ise gözlerindeki kasveti saklamaya çalışan 18 yaşında bir bitmişlik.
Aslına bakarsak, çoğu zaman ürkütücü derecede oluyor rüyalarım. Tıpkı bu rüyadaki gibi normalde atılsa boğazı yırtacak çığlıklar, korkusunu saklamaya çalışan cesur ama narin bakışlar...
Bu rüyaların fotoğrafları bile yok olmuş hiç görmediğim annemle ilgili olduğunu uzun süredir düşünüyorum. Asla geçmişi hakkında bir bilgi edinemediğim, sadece tek bildiğim ela gözleri ve kahverengiye çalan kızıl saçlar. Tanıyanlar bana benzediğini söyler, bakışlarımızdaki korkusuzluğun aynı olduğunu söylerler hep.
Korkusuzluk... Gerçekten annemde benim gibi korkusuz muydu hep merak etmişimdir. Ölmeden önce beni büyüten bu adam annemin tek istediğinin ''cesur olmam'' olduğunu söylemişti.
Kanlar içinde öldüğünü biliyordum.
Bağırmış mıydı hiç? Elimde son nefesini veren cesetlerim gibi çırpınmış mıydı ölmemek adına? Bilinmezlik onuda korkutmamış mıydı? Son savaşını ölüme karşı mı yoksa yaşama karşı mı vermişti? Bilmiyorum, hiç bilemedim. Hep annemin varlığını üstümde hissettiğim halde hiç bir zaman hakkında doğru düzgün bir şey söylemediler.
Ne olursa olsun daima annemin öleceğini bildiğini hissediyordum. Sanki yıllarca bu anı beklemiş gibiydi istekleri. Bir gün beni büyüten kişi olan Mustafa Bey'e annemin kurtulmasının hiç bir yolu yok muydu sormuştum. Aldığım cevap ise annemin çaresiz olduğuydu.
Gerçekten ölümü tüm benliğiyle kabullenecek kadar çaresiz miydi?
En son öldürdüğüm kızın gözlerindeki umut kadar bile umut yok muydu? O kız ölümün eşiğinde olduğunu bildiği halde yinede çığlık atmak için çırpınıyordu. Yine kanlı ellerim boğazının üstündeyken ellerimden kurtulabileceği düşüncesi vardı. Sahi o kadar bile umut yok muydu annemde?
''Çaresiz'' dediğinde sesinde bir titreme fark etmiştim Mustafa Bey'in. Cesur ama çaresiz. Ölümü elleri arasına alacak kadar cesur, fakat savaşamayacak kadar çaresiz. ''Umut''. Annemin adımın Umut olmasını istediği için ismimin umut olduğunu biliyordum. Hayata karşı en ufak bir çırpınışı bile olmayan kadının oğlunun ismini Umut koyması bütün beklentisinin bende olduğundandı sanırım.
Annemin benim doğumumda öldüğünü biliyordum. Öldürdüğüm onca insan arasında annemde vardı. Suçlu hissetmemem gerektiği Mustafa Bey tarafından öğretilmişti. Hayatımdaki neredeyse her şeyi Mustafa Bey'den öğrendim.
Tıpkı bir silahı nasıl kullanmam gerektiğini, nasıl öldürürken bu kadar acımasız olunduğunu öğrendiğim gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİHİLANTH
Mystery / Thriller''Yapma!'' diye bağırdı ellerinde bir ufak çocuğu olan baba. ''Yapmamam için bir neden söyle.'' ''Oğlum var, ailem var...'' ''Fakat benim yok.'' diyip bıçağı boğazına sapladığımda arkadaki kadın çığlığı bastı. ''İşte bunu seviyorum...