Bir tablo kadar güzel olan şu deniz manzarasının önünde, dudaklarımı öpen şu güzel adama karşılık vermiştim kendime engel olamayarak. O dudaklarımı öpmeyi bırakana kadar ben de onu öpmüştüm. Daha sonra ise şu sözler çıkmıştı ağzımdan:
-Beni artık eve bırakabilir misin?
Aras, sanki sözcüklerime anlam verememiş gibi duraksadı önce. Sonraysa kalktı ve arabasına doğru yürümeye başladı. Ben de onu takip ettim. Arabaya ondan saniyeler sonra bindim ve neredeyse bindiğim anda arabayı çalıştırdı Aras. Hızlıca kullandığı araba, beni düşünmekten alıkoyuyordu. Tek düşündüğüm arabanın aralık camından yüzüme vuran sert rüzgardı. Gözlerimi kapadım ve rüzgarın yüzüme vurmasına izin verdim. Araba durunca aralandı ancak gözkapaklarım. "Teşekkürler." diye mırıldandıktan sonra arabanın kapısını açtım ve arkama dönmeden evimin kapısına kadar yürüdüm. Kapının önüne geldiğimde, arabadan epeyce uzaklaşmıştım. Ancak yine de bir tekerlek sesi duymadığım için arkama dönüp baktım. Hala orada duruyordu araba. El salladım arabaya doğru. Sonuçta bana bakıyor olabilirdi ve büyük bir ihtimal arkama dönüp ona baktığımı farketmişti. Daha sonra ise küçük çantamdan kolaylıkla bulduğum anahtarı çıkardım ve tam anahtar deliğine sokacakken, kapı açıldı. Offf. Selin tamamen aklımdan çıkmıştı. Bu gece bara gitmeme sebep olan bu kıza verdiğim söz... Umutla parıldayan gözleri ilk önce gözlerime baktı. Daha sonra ise çevremde gezindi. Sonraysa umutla parıldayan gözleri yine eskisi gibi umutsuz haline döndü. "İçeri gelsene hadi." dedi. Ona uydum ve içeri girdim. Ardımdan kapıyı kapıdı Selin. "Bu sefer araba sesi duyunca gelmiş olabileceğini düşünmüştüm sadece." dedi. "Özür dilerim." dedim ve başka bir şey diyemeden ağlamaya başladım. Selin gelip sarıldı bana. "Boşversene eninde sonunda gelecek ve bugünleri hiç hatırlamayacağız." dedi kendini de inandırmak isteyen bir tonla. Tekrarladım zihnimde son sözcüklerini "Bugünleri hiç hatırlamayacağız."........................................................................
Odamdaki küçük balkonda kahvemi yudumlarken gece boyunca hatırlamamak için uğraştığım Aras'a karşılık verişim geldi aklıma. Neden karşılık vermiştim. Tabiki de abime ulaşabilmek için. Başka ne sebebi olabilir ki! Yüzlerce kez gördüğüm ve ilk defa konuştuğum bir erkeğe aşık olabilecek kadar zayıf değildim. Tam tersine çok güçlüydüm. Hava artık tamamen aydınlıktı. Önümdeki oldukça minik olan sehpanın üzerinden telefonumu aldım. Saat tam 07:00'dı. "Tam zamanında." dedim kendi kendime. Her gün uyandığım bu saate o kadar çok alışmıştım ki artık alarm çalmadan önce uyanıp alarmı kapatıyor ve duşumu alıyordum. "Yeni güne merhaba!" dedim oldukça kıstığım sesimle. Daha sonra ise kalkıp banyoya doğru ilerledim. Üstümdekileri çıkarttım ve bir daha görmek istemediğim elbiseyi banyomdaki oldukça küçük çöpe sığdırmayı başardım. Elbisenin askısız oluşundan dolayı sütyen giymemiştim. Külotumu çıkardım ve çamaşır sepetine attım. Çıplak vücudumu buz gibi soğuk olan suyun altına tereddüt etmeden soktum. İlk başlarda titresem ve suyu ılık yapmayı düşünsem de bir süre sonra alıştım. Saçlarımdan ve başımdan başlayıp vücudumun her noktasına değen soğuk su beni kendime getirmişti. Banyoda asılı duran bornozumu aldım ve giydim. Kuşağını da bağladıktan sonra banyodan çıktım. Banyo kapısının hemen yanında bulunan orta büyüklükte olan ve her girdiğimde bağışlamak için aldığım, hala hediye paketinde duran kıyafetleri artık annemin kurduğu Atılgan vakfına bağışlamam gerektiğini hatırlatıyordu. Her yıl çekilişle belirlenen 30 devlet okuluna bağış yapmayı amaçlayarak kurulan bu dernek bağışlar sayesinde bu sayıyı 60'a kadar çıkarmıştı. Annem öldükten sonra - benim isteğimle - teyzemin başına geçtiği bu dernek her sene daha fazla okula yardım ediyordu. Bir hafta sonra ise derneğin her sene düzenlediği, derneğin ismini duyurmak ve bağışlarını arttırmak için yapılan gece gerçekleştirilecekti. Annem öldüğünden sonra gerçekleştirilen her gecede bir konuşma yapmıştım. Konuşmalarımı da hep teyzem hazırlamıştı. Aslında annem ve babam öldüğü zaman, teyzem gecede bir konuşma yapmamın, abim ve bana kalan mirasa ne yapacağım hakkında çıkan dedikoduların önünü kesebileceğini kişisel asistanı ile iletmişti. Ben de bunun ardından neredeyse bütün odamı kağıt çöpleriyle doldurmuştum. Daha sonra ise teyzemi aramış, telefonunu açan asistanı İzre'ye, konuşmamı onların hazırlamasının daha iyi olacağını, söylemiştim. Teyzem mükemmeliyetçi bir insandı. En az kendisi kadar varlıklı biriyle evlenmiş, evlendikten kısa bir süre sonra da mirasını korumak adına evlilik sözleşmesi yapmıştı. 1 tane kızı vardı ve çocukluğumuzda birbirimizle çok yakındık. Ancak aramızda olan 3 yaş fark, kalkan burunlarımız ve üniversite eğitimini yurtdışında almış olması bizi birbirimizden epey uzaklaştırmıştı. Annemler 3 kardeşti ve aralarında çok güzel bir bağ vardı. Dayımla annem bu bağı korumayı başarsa da, teyzem dedemin ölümünün ardından annem ve dayımla arasına mesafe koymuştu. Bunun sebebi - bana göre - dedemin kendi şirketinin hisselerinin %40'ını anneme, %35'ini teyzeme kalan %25'ini ise şirket işleriyle hiç alakası olmayan dayıma bırakmıştı. Dayım bunun için hiç üzülmemiş ; hatta %25'lik hissesini de anneme devretmişti. Hatırladığım kadarıyla annem ile teyzem arasındaki ilk büyük kavga o zaman yaşanmıştı. Düşüncelerim arasında seçtiğim su yeşili bluz ve su yeşili pantolon kombinimi giydim. Aynada kendime baktım. Bana hiç yakışmadığını düşündüm nedense bu kıyafetin. Su yeşili sarışınların rengiydi;benim gibi esmerlerin değil. Ama nedense üstümdekileri değiştirmek istemedim. Altına da elime geçen ilk ayakkabıyı aldım ve giydim. Daha sonra da çantamı bulup aşağıya indim. Selin her zamanki gibi kahvaltıyı hazırlamıştı. Nedense o bana bu kadar iyi davrandıkça kendimi daha kötü hissediyordum. Belki de onun benden tek isteği olan "ağabey" imi getiremediğim içindi.
"Neyse." dedim içimden. Şimdi mutlu görünme zamanıydı. Coşkulu bir şekilde Selin'e :
-Günaydın sarışınım, dedim. Sonra da onu öptüm. Gülümsedi ve o da bana:
-Günaydın, dedi. Mutsuzdu. Bunun için şaşıramazdım. O hep mutsuzdu. En son içten gülümsemesini annemle babamın öldüğü günden bir gün önce görmüştüm. Abimle beraber yaşadıkları evde kahkahalarının sesi bütün evi inletiyordu. Sonra bir daha onun kahkaha sesini duyamadım. Ama gülümsedi, içten olmasa da bana umut vermek ister gibi gülümsedi.
-İstersen bugün okula gitmeyelim, dedim. Onun keyfini yerine getirmeye çalışıyordum. Daha sonra da bir fikir attım ortaya:
-Hatta at binmeye gidelim. Çok uzun zaman oldu beraber gitmeyeli.
Yüzü bozuldu;sanki ona küfretmişim gibi. Nedenini o lavaboya doğru koştuğunda anladım. Annemle babamın ölüm haberi geldiğinde çiftlikteydik:ben, Selin ve abim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ağabey
Teen FictionAşk.. Herkes aşık olmak ister. Herkes aşkın acı getirdiğini bilir. Ama inadına hep aşık oluruz. Ben ise hiç istememiştim. Ne aşık olmak, ne de bana deli gibi aşık olan bir adama sahip olmak. Benim tek istediğim ağabeyimin sevgisiydi.