2.BÖLÜM:ÖPÜCÜK

96 7 0
                                    

Hafif bir rüzgar esiyordu muhteşemliğiyle göz kamaştıran barın önünde. Üstümde günlük kıyafetlerim olsa bunu umursamazdım. Ama sadece abimin ilgisini çekebilmek için giydiğim şu elbise;bana soğuğu iliklerime kadar yaşatıyordu.
Aras, arabası olarak tahmin ettiğim bir arabanın önünde durdu. Aldığı arabalarla anılan bu çocuğun arabasının daha gösterişli olmasını beklerdim. Yanıma geldi ve nazikçe kapımı açtı. Yavaş yavaş sarhoşluğun etkisinden kurtuluyordum. Ve kendime geldikçe daha da fazla yaptığım şeyi hatırlayıp, daha fazla utanıyordum. Ama hala yaptığım şey beni pişman etmemişti.
Onun nazik davranışına karşı ben de:
"Teşekkürler. "dedim ve arabaya bindim.
Aras da bir şoför edasıyla tekrardan nazikçe gülümsedi, kapımı kapattı ve arabanın önünden dolanarak şoför koltuğuna oturdu. Arabayı çalıştırdı ve yavaşça bardan uzaklaşmaya başladık. Bana bakıp gülümseyince ben de ona uyarak ona baktım ve gülümsedim. Daha sonraysa abim aklıma geldi ve gülümsemem yüzümde soldu. Kafamı pencereye döndürdüm ve betona dönüşmüş şehri izlemeye başladım. Bu şehirde abim ve deniz olmasaydı, Selin'i de alıp başka bir şehre, başka bir ülkeye giderdim. Offffffffff... Aklıma gelen şeyle kafamı eğdim. Selin'e bu akşam abimi eve getireceğime dair bir söz vermiştim. Bu söze uyumazsam onun yüzüne bakamazdım. Şu ana kadar hep yanımda olmuş, beni korumuş, abimden nefret etmememi sağlamıştı. Bütün her şeyini benle paylaşmış ve ona anlattığım her şeyi ablam edasıyla dinlemişti. Tamam yanımda durmasının bir çıkarı vardı bunun farkındaydım ama beni gerçekten seviyordu. Zor zamanlarımızda hep yan yanaydık biz. Hep birbirimizi teselli ettik, hep birbirimizi koruduk. Abim sadece beni değil onu da bırakmıştı arkasında. Onun acısı da öfkesi de benimle eşdeğerdi. Abimle birbirine çok aşıklardı. Oysa onu bırakıp gitmişti arkasında. Yanında gördüğü her kıza mutlaka bir ceza vermişti Selin. Bara girmeye cesaret edemediği için de bir gözlemci tutmuştu. Abim o gözlemciyi farkedince çok kötü şeyler olacaktı farkındaydı. Ama vazgeçemiyordu ondan. Gerçekten aşıktı ona. Abim de öyleydi. Onun için anne ve babamı bile karşısına almıştı. O günler teker teker canlanırken zihnimde yine doldu gözlerim. - burnumu çekme sesimi duyarak sanırım- Aras biraz hüzün sezdiğim sesiyle - kafasını yoldan ayırmadan- "Yine mi ağlıyorsun sen?" dedi. "Hayır, çok iyiyim ben." dedim gülümsemeye çalışarak. Daha yeni tanıştığım birinin beni zayıf görmesini istemezdim. Her zaman insanların beni mükemmel görmesi için uğraşmıştım. Selin dışında kimsenin önünde ağlamamış, kimseyle dertleşmemiş, kimseden yardım dilenmemiştim. Arabanın durduğunu farkettiğimde Aras'a dönerek "Niye durdun? Abim beni evime götürmeni emretmişti." dedim. Boş yere yaptığım bu çıkış mükemmel görüntümü korumak adınaydı. Ben Yeşim Demirci'ydim. Demirci Oteller Zinciri'nin gelecekteki sahibi, Osman Demirci ve Deniz Atılgan Demirci çiftinin biricik kızları. Girdiği ortamlarda mükemmelliğüyle göz kamaştıran, her insanın arkadaş olmak isteyip cesaret edemediği, çoğu kız tarafından da sadece bir kaltaktım belki de. Ama böyle olmak zorundaydım. Anne ve babam öldükten sonra başıma gelenleri ancak böyle anlatabilmiştim. İlk 1 ayımı abimin omzunda gece gündüz çıkmadığım anne ve babamın odasında ağlayarak geçirmiş; sonrasında ise abimin beni de terketmesiyle tek arkadaşım olan Selin'in desteğiyle kendime gelebilmiştim. Ben bunları düşünürken Aras da belli ki bana söyleyeceği sözleri düşünmüştü:
-Hadi gel, biraz denizin kokusunu çek içine, biraz - göründüğü kadar- yıldızları seyret. İstersen de sadece ağla. Ama ben yanımda masum biri ağlarken onu umursamadan yapamam. Abin de inan bunun için en fazla burnumu kırar. Onu da estetikle hallederiz,dedi o kadar düşünmenin hakkını vererek. Belki de iyi gelirdi. Zaten deniz kokusunu hep severdim. Arabanın kapısını açtım ve gördüğüm ilk banka doğru ilerledim. Aras da beni takip etti ve yanımdan ilerleyerek benimle aynı anda banka oturdu. Uzun bir süre denizi izledim. Belki de bana çok uzun gelen bir süre. Sonraysa telefonumu omzuma attığım çantadan çıkararak saate baktım. Saat 3 olmuştu. Ancak gram uykum yoktu. Benim gibi uykucu birinin bu saatte uykusu yoktu. Yarın sabah gitmem gereken bir okulum vardı ve sanırım sabaha kadar bol bol kahve içmem gerekecekti. "Eee, derdini anlatmak ister misin? Dinlemeye hazırım." dedi ve iki yana açtığı ellerini tekrardan bağlayıp bana baktı. Bir cevap vermem gerekiyordu ve bu kadar iyi niyetli olarak umduğum birini terslemek istemedim. Belki de beni abime götürebilecek bu kapıyı aralık bırakmaktı niyetim bilmiyorum. Ama ağzımdan şu sözcükler döküldüğünü biliyorum:
-Ben anlatmaya hazır değilim ama, dedim yüzüme zoraki olduğunu gösteren bir gülümseme yerleştirirken. Amacım onu terslemek değildi. Sadece... Korkuyordum. Birine güvenip, bağlanıp, onu yeniden kaybetmekten. Bunun için sadece Selin'e güveniyordum. Onun yanımda durmak için bir sebebi vardı. O da abimi istiyordu. Eski halimize dönebilmeyi. Ama bu karşımda duran ve adeta gözlerinden neşe fışkıran, samimi olduğunu daha ilk görüşte hissettiren bu yakışıklı gencin hiçbir sebebi yoktu. Yine de içimden güvenmek geliyordu. Gözlerime öyle güzel bakıyordu ki. Düşüncelerimi bölen bu güzel gözlerin sahibi oldu:
-Neden hazır olmayasın ki? Güven bana harika bir sırdaşımdır, dedi yüzüne yaydığı gülümsemeyle. Ben de gülümsedim ona doğru:
-Yarın erken kalkmam gerek ve inan bana, hüzünlü hikayemi seninle paylaşmam için kısa bir süre yetmez. Uzun bir süre de yetmez aslında. Beni anlaman için dinlemen değil yaşaman gerekir, dedim en az onun kadar samimi olan mimiklerimle. Gülümsedik sonra. İçtenlikle yüzüme yayılan samimi gülümseme en az onun gülümsemesi kadar büyüktü galiba. Oturduğumuz bankta biraz daha bana yaklaştı ve dudaklarımı dudaklarının hapsine aldı, şu sözlerinden sonra :
-Yaşayalım o zaman.

AğabeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin