Fuat uçağa bineli yaklaşık 1 saat olmuştu. Kalkışta yaşadığı mide bulantısı hafiflemek şöyle dursun gittikçe artıyor, beyni başının içinde adeta çalkalanıyordu. Uçağa ilk kez binmesinin verdiği heyecan yetmiyormuş gibi şimdi bir de pilotun uçuş hakkında az önce verdiği bilgilere göre uçağın 30000 fitin üstüne çıktığını öğrenmişti. Tüm heyecan ve korkusuna rağmen ufak pencereden görünen bembeyaz bulutların ona kendini cennetteymiş gibi hissettirmesinden hoşlanmıştı. Cennet... Yakın olmasını ne kadar istese de uzak olduğunu bildiği bir yerdi. Şimdi hayatının bu belki de son sürprizini yaşadığını düşünürken tüm hayatı yavaş yavaş gözlerinin önünden geçiyordu.
Fuat 21 yaşında üniversite öğrencisi bir gençti. Okul çıkışlarında ve hafta sonları bir müzik grubuna solistlik yapıyordu. Anne ve babası o daha –tabiri caizse- kundaktayken boşanmışlardı. Babası yurtdışına gittiğinden, annesi de başka biriyle evlenmek istediğinden Fuat babaannesiyle kalmıştı. Fakat büyüdükçe babaannesinin durmaksızın şiddetine maruz kalmış, gidecek başka bir yeri olmadığından orada kalmaya devam etmişti. Babaannesi ise torununa karşı hiç sevgi hissetmemesine rağmen birçok işini ona yaptırdığı için evde kalmasına göz yummuştu. Ayrıca ilkokulu bitirdikten sonra çocuğu mahalledeki tesisat ustasının yanına vermiş, çocuk işi öğrenip para kazanmaya başlayınca da kazandığı tüm parayı elinden almaya başlamıştı. Tüm yaşadıklarına rağmen Fuat okulda başarılı bir öğrenci olmuş üniversite sınavını kazanmıştı. Üniversiteye başladığı gün ise babaannesi hayatını kaybetmişti.
Babaannesinin ölümüyle birlikte hayatta başka bir yakını olmayan Fuat tüm yaşantısı boyunca hissettiği yalnızlık hissini daha derinden tatmıştı. Üstüne üstlük babaannesinin ölümüne kadar varlığından bile haberdar olmadığı amcası vasıtasıyla Fuat'ın babaannesiyle beraber oturduğu eve el konmuş, Fuat da kapı dışarı edilmişti. Uzun bir süre yarı zamanlı iş aramış, okulda ev arkadaşı bulmak için insanüstü bir çaba göstermişti. Hiç biri olmayınca bazen aç bazen susuz, sokaklarda yatmış, tüm hayatının koca bir işkenceden ibaret olduğunu binlerce kez tekrarlamış ve sonunda buna tüm varlığıyla inanmıştı. Ta ki üniversitedeki panolarda 'yalnızlığın sesi olmak ister misin?' yazılı afişleri görene kadar. Hayatında yalnızlıktan ve çaresizlikten başka ne yaşamıştı ki? Afişteki cümle tam da onu anlatıyordu. Sanki onu çağırmak için üretilmiş bir soru cümlesiydi. Ya da onun gibileri yanlarına çekmek için. Sonrası çorap söküğü gibi gelmişti çünkü. Afişteki isimlerle irtibata geçtikten bir süre sonra bu grubun amacının yalnızca bir solist aramak olmadığını anlamıştı. Sağladıkları imkanlar için yalnızca bir paravandı bu. Arkasında ise Fuat'ı uçurumun kenarına sürükleyecek gerçekler yatıyordu.
Fuat müzik grubuna girdikten bir süre sonra gruptakilerin kendine olan aşırı iyi niyet gösterilerinin gerçeklikten uzak olduğunu hissetmeye başlamıştı. Ne zaman kendini sıkıntıda hissetse gruptakilerden biri onun yanında oluyor antidepresan diye isimlendirdikleri ilaçlardan almasını sağlıyorlardı. Fuat bu ilaçları aldığında müthiş bir rahatlama hissediyor ancak bu his kısa süre sonra yerini huzursuzluk ve güvensizlik hissine bırakıyordu. Ne zaman ki ilaçlardan almadığında kendindeki yoksunluk hissinin ayırdına vardı işte o zaman gerçekleri görmeye başladı. İlacın kutusunu hiç görmemişti ayrıca gruptakiler en ufak bir baş ağrısı çektiğinde bile Fuat'ın bu ilaçtan alması konusunda adeta ısrarcı oluyorlardı.
Bir gün Fuat grubun gitaristinin elinde bir paket görmüştü.
'O nedir?' Diye sormuştu.
Gitarist hızla yanıt vermişti:
'Sadece bir sipariş. Biliyorsun ailem yurtdışında yaşıyor. Arkadaşımın birinin bir siparişi vardı. Bugün elime ulaştı, onu götüreceğim.'
Ama siparişlerin ardı arkası kesilmemişti. Sürekli ufak paketler bir yerlerden gelip bir yerlere taşınıyordu.
Fuat iyice şüphelenmeye başlamıştı. Paketler, ilaçlar, ilaçların kendinde yarattığı etki. Ayrıca kazandıkları paranın kaynağının da yaptıkları müzik olamayacağının farkındaydı. Gruptan uzaklaşması gerektiğini biliyordu. Ancak ilaçlara alışmaya başlamıştı ve onlarsız ne yapacağını da artık kestiremiyordu. Yine de onlarla kalmaya devam ederse yakın bir zamanda onu tamamen bağımlı yapacaklarını ve ilaç tedarik etmesi için kuryelik yapmasını isteyeceklerini biliyordu. Bunu yapamazdı. Kendi hayatı zaten baştan beri bir trajediydi. Başkalarının hayatlarının da onun yüzünden mahvolmasına sebep olamazdı.
Düşünüyordu ve düşündükçe dibe batıyordu. Hayatı bir bataklık gibiydi. Bataklıkta çırpınmanın ona sağladığı tek şey daha hızlı gömülüyor olmaktı. Bu hayatı sürdürmenin ne anlamı vardı? Her şeyden kurtulması anlık bir meseleydi.
Uçağın türbülansa girmesiyle sarsılan Fuat düşüncelerinden sıyrıldı. Korkudan kanı çekilmişti. Elleri terliyordu. Endişesini çevresine belli etmemeye çalışırken yan koltuğunda oturan orta yaşlı adam ona seslendi:
'Korkuyor musun delikanlı?'
'Ha..hayır.'
'İlk uçak yolculuğun mu?'
'Evet.'
'Korkma. En fazla düşeriz.'
Fuat adamın yüzünden buruk bir gülümsemenin geçtiğini gördü.
'Bu şey beni hasta... '
Cümlesini tamamlayamadan karnında şiddetli bir kasılma hissetti ve önünde asılı duran poşeti son anda açtı. Midesindekilerin tümünü çıkarmıştı.
Kendine gelmesi için Enver Bey ona yardımcı olmuştu. Koluna girip lavaboya kadar götürmüş, yüzünü yıkayıp daha iyi olduğunu söyleyene kadar yanından ayrılmamıştı. Fuat koltuğuna döndüğünde ise adamın onun için hazırlattığı bitki çayını görmüş çok şaşırmıştı. Kimse- kendi kanından olanlar dahi- ona böyle içten bir ilgi göstermemişti. Şimdi hiç bilmediği bir yere giderken yanına tesadüfen oturan bu adam onun için bir şeyler yapmaya çalışıyordu.
'Çok teşekkür ederim.'
'Rica ederim delikanlı. İyi misin?'
'Evet.'
'Uçakta olduğunu unutmanın en iyi yolu sohbet etmektir. Söyle bakalım adın ne? Kaç yaşındasın? Okuyor musun?'
'Adım Fuat, 21 yaşındayım, üniversite öğrencisiyim. Aynı zamanda bir müzik grubuyla çalışıyorum.'
'Hımm. Güzel. Ailenle mi yaşıyorsun?'
'Hayır. Kısa kesmişti. O konuya girmek istemiyordu. Sizin adınız nedir? Ne işle meşgulsünüz?'
'Adım Enver. İnşaat mühendisiyim. Özel bir şirkette çalışıyorum.'
'Evli misiniz? Çocuğunuz var mı?'
Enver Bey bir süre durakladı.
'Evliydim ve bir oğlum vardı.'
'Bir şey mi oldu?'
'Evet. '
Adamın gözleri o kadar derinlere dalmıştı ki Fuat ailesine ne olduğunu sormaya cesaret edememişti. Öyle ya ailesinden söz etmek istemeyen bir tek kendisi olmayabilirdi. Kısa bir sessizlikten sonra söze ilk başlayan Fuat oldu:
'Daha önce hiç yurtdışına çıktınız mı?'
'Evet birkaç defa. Sen çıkmadın galiba. Uçağa ilk kez biniyorum demiştin.'
'Çıkmadım doğru.'
'Şimdi nereye? Bir akrabanın yanına falan mı?'
Tam konuşmaya başlayacakken aklına internet sitesinde okudukları gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daha İyi Bir Dünya İçin.
Science FictionKötülere karşı iyilerin güç kazandığı fantastik bir kurgu.