Dikkatli bir sürücü oldum. Kendimi riske atacak hamlelerden hep kaçındım. Sizinkini bilmem ama çok tatlıdır benim canım. Çocukken vurulduğum aşılarda bile ortalığı ayağa kaldırırdım. Bu yüzden trafikte de genellikle yavaş ve risksiz davranırım. Ancak kazaya, kadere ya da alınyazısı denen şeye artık belki de hepinizden çok inanıyorum. Bir insan iyi niyeti yüzünden cezalandırılır mı? Hadi söyleyin bu mu benim de sınavım?
Çok sıcak bir yaz günüydü. Hastane kavşağındaki ışıklarda çok fazla araç sıraya dizilmişti. Bu sıra kavşaktan önceki petrol istasyonlarının bile gerisine uzar giderdi. Günün her saati dolu olan bu kavşakta bekleyen araçların ağırlığı ve havanın çok sıcak olması bir olup asfaltı bile eritip çökertmişti. Trafikte nezaketsizliğe belki tahammül edebilirim ama saygısızlığa hiç tahammül yoktu. Bu kadar kişi araçlarıyla yeşil ışığın yanmasını beklerken, arkalardan mavi renk eski model bir araç, ışığın yanmasını fırsat bilerek karşı şeride geçmiş ve sırada bekleyen o kadar kişiyi geçerek en önlere doğru ilerlemişti. İlerlerde karşı şeritten de araçlar gelmeye başlayınca, bereket versin insaflı bir sürücü bu mavi renkli araca yol vermiş ve olası bir kazayı önlemişti. Ancak öyle sanıyorum ki yeşil ışığın yanmasını bekleyen sıradaki o kadar araç sürücüsü, saygısızlık yapan bu mavi araç sürücüsüne ağza alınmayacak küfürler etmişlerdi. Birçok sürücü elleri havada bu kişiye kızıyordu, görebiliyordum. Ben de bu kişiye kızmış ve bağırmıştım. Az ileride özel bir şirkete ait çağrı merkezinin bulunduğu yere geldiğim vakit bu kişi önünde kalan birkaç aracı da başkalarının hayatını riske atmak pahasına geçmiş ve gözden kaybolmuştu. Bir insanın acelesi olabilirdi ama bu durumda dörtlüleri yakar önündeki kişiden yol isterdin bu ayrı bir şey ama bu kişinin -belki de bir çocuktu- yaptığı ise tamamen saygısızlık ve terbiyesizlikti.
Sonraki iki ışık noktasında da biraz bekledikten sonra yoluma devam ettim. Ta ki aynı saygısız sürücü ile 3 km ilerideki Halgent mevkisini geçtikten sonra Fen Lisesi' ne çıkan köprüde karşı karşıya gelene kadar. Kısa boylu, sarışın ve zayıf bu kişi tahminimce daha yeni ehliyet almış 19 yaşlarında bir gençti. Belki ehliyeti bile yoktu. Benim köprüye girdiğimi görünce hemen arabasına bindi ve geri dönerek köprüye doğru gelmeye başladı. Aracı hareket edince yerde yatan bir bayanı gördüm ben. Kanlar içindeydi. Sarışın çocuk yanımdan geçerken onu durdurmaya çalıştım; yaklaştığı zaman bağırdım: "Seni gördüm, kaçma!" O da bana bağırdı: "Ölürüm ama hapishaneye asla girmem, peşimi bırak, işine bak!" Yanımdan geçti ve Bayburt istikametine doğru döndü. Uzaktan birilerinin yaralı bayana doğru geldiğini görünce ambulansı aramak yerine bu çocuğun peşine gitmeyi daha doğru buldum. Yaralı bayanın yakınından dönüp mavi arabanın peşine takıldım. Oysa onu yakalayabilecek kadar hızlı sürmekten korkuyordum, yine de başarabilirim diye düşündüm. Tahmin ettiğim gibi üniversitenin önündeki ışıklarda kırmızı yanmasına rağmen durmadı, devam etti. Bende durmadım. Peşinde olduğumu fark ettikçe hızlandı. Yine de 7-8 km uzaklıktaki Tekke beldesine kadar yakalarım sanıyordum. Bu kadar hızlı olmasam belki telefonumla polise haber verebilirdim ama yapamadım, çok hızlıydım. Tekke beldesine yaklaşmıştık ki yolda çalışma yapan işçilerden biri trafiği yönlendiriyordu ve karşıdan gelen araçlardan ötürü bizim şeritteki araçları durdurmaya çalışıyordu. İşte o an, takip ettiğim araçtaki genç sanırım ne yapacağını bilemedi. Karşıdan gelen araca çarpıp intihar etmekle aracını bizi durduran işçini üzerine sürüp onu korkutarak yolu bize açmasını sağlamaya çalışmak arasında kararsız kaldı. Oysa en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir.
Mavi araç gözlerimin önünde önce yoldaki işçiye sonra da karşıdan gelen bir kamyona çarptı. Onun durup durmayacağını anlamaya çalışırken yavaşlamıştım ki, işçiye çarptığını görür görmez frene sonuna kadar bastım, durdum ve kamyona çarptığı sırada çıkan gürültüyle gözlerimi kapadım. Allah'ım belki de peşinden gitmesem bunlar olmayacaktı, benim yüzümden neler olmuştu böyle. O kısacık göz kapama süresi içinde; sonuna kadar yanmış, bir gazete kağıdı gibi sararmış, sonra iyice kararmış ve parça parça küle dönmüştüm. Önce polisler geldi, sonra ambulans. İnsanlar bağırıp çağırıyordu. Ben şok olmuştum, kendime geldiğimde bir polis aracının içerisindeydim. Ellerim kelepçeliydi. Polisler önce Fen Lisesine yakın yerdeki kazayı sordular anlattım ama inanmadılar. Yaralıya yardım edenler beni daha doğrusu arabamı olay yerinden kaçarken gördüklerini söylemişler. Benim oradan kaçtığımı gören bir kişi polisi arayıp arabamı tarif ederek benim plakamı vermiş. Öyle bir şok ve üzüntü içerisindeydim ki kendimi dahi savunamadım. Sarışın genç ve işçi olay yerinde can verdi. Yaralı kadın ise komada geçirdiği birkaç günün ardından hastanede hayatını kaybetti. Anlattım inanmadılar ama inansalar da ne fark ederdi, kör kuyularda olsam da ne fark ederdi; benim yüzümden insanlar öldü ya; ben bu vicdan azabıyla nasıl yaşayacağım ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEŞİMDEN GELMEYİN
Short StoryKısa hikayelerden oluşacak olan kitabımı hikaye hikaye paylaşacağım. Yorumlarınızın, önerilerinizin ve tabii ki eleştirilerinizin benim için çok kıymetli olduğunu bilmenizi isterim.