Gümüşhane'deyim. Kıbrıs Çarşısında. Bu şehrin en merkezindeki yere neden Kıbrıs Çarşısı demişler ki? Aklıma bir hikaye geliyor. Belki 1974 yılındaki Kıbrıs Harekatına katılanlar burada toplanmış ve Kıbrıs'a gitmiştir diyorum. Tam bu sırada bulunduğum durağa dolmuş geliyor. Beklemekten yoruldum ama dolmuşa binsem dahi hemen hareket etmeyeceğini fark ederek bu sıcak havada dışarıda beklemeyi yeğliyorum. Gözüme haftada bir köşe yazısı yazdığım gazete çarpıyor. Birisi az ötede park etmiş arabaların arasındaki küçük kahvehane masasının üzerinde bir gazete bırakmış. Bugün sıra benim köşe yazımdaydı. Merak ediyorum baskıda bir sorun oldu mu? Ya da herhangi bir sansüre uğradı mı? Hazır vakit varken bu kahvehane masasına doğru hareket ediyorum ki başta dişi bir alman çoban köpeği olmak üzere irili ufaklı 5 köpekten oluşan bir köpek çetesi tek başına elini kolunu sallaya sallaya bulunduğumuz yere doğru gelmekte olan bir adama ortada hiçbir sebep yokken havlamaya ve hırlamaya başlıyor. Adamın üzerine doğru koşuyorlar. Sokak hayvanlarının böylesi bir saldırı girişimini ilk defa görüyorum. Şaşırıyorum. Korkuyorum.Olayı gören herkes şaşırıyor ve korkuyor. Gazeteye ulaşamadan dolmuşun hareket etmeye başladığını fark ederek araca dönüp koltuğuma oturuyorum. Gördüklerime inanamıyordum.
Kıbrıs Çarşısı, Gümüşhane'nin hem merkezi bir yeri hem de pazar kurulan ve zaman zaman çok kalabalık olan bir bölgesidir. Şimdilerde yeni pazar yeri projesi sebebiyle halka açık bir inşaat alanına benzeyen ve insanların araçlarını park ettiği bu sahipsiz alan, eskiden salı günleri kurulan pazar sebebiyle adım atacak yeri bulmamızın zor olduğu, bütün köylerden insanların ya evlerinin eksiklerini almak ya da yetiştirdikleri ürünleri satmak için toplandığı gözde bir yerdi. İnsanlar alış-veriş yaptıktan sonra genellikle çocukların kullandığı el arabalarıyla ya da pazar sepetleriyle aldıklarını yüklenir ve evlerinin yolunu tutarlardı. Eskiden dolmuş yoktu. Artık buradan da dolmuş geçmeye başladı da rahatladık. Şimdi bu dolmuşlardan birinin içerisindeydim. Çoğunluğunun ev hanımı olduğunu konuşmalarından anladığım bu kalabalık belediyeyi suçluyordu.
"Pis sokak köpekleri. Bu hayvanların sokaklarda terör estirmesine nasıl izin veriyor belediye?"
"Çoluğumuz, çocuğumuz var. Sabah erken saatlerde okula yolluyoruz. Ne fena saldırdılar adamcağıza. Ya bizim çocuklarımıza da saldırsa? Psikolojilerini bozar, sağlığından ederler valla. Olmaz ki böyle canım."
"Bizim önceki tayin şehrimizde oturduğumuz ilçedeki belediye bir gece bütün sokak köpeklerini öldürmüştü. Sabah bir uyandık sokaklar bizim, rahatız. Saldırmasalar bile insan korkuyor canım. Hele de sokakta yalnızsa, korkuyor."
"Canım tüm suç da köpeklerin mi? Belki de esnaf bu köpekleri itiyor, kakıyor. Hiç yedirmiyor. Hiç su vermiyor... Hırçınlıkları bu yüzden olamaz mı? Onları yok sayamazsınız. Lütfen ama, doğayı hayvanlarla paylaştığımızı unutmayalım. Birlikte yaşıyoruz."
"Tabi tabi kolay öyle boş laflar etmek, senin çocuğuna saldırsın, çocuğun sağlığından olsun da, o zaman görürsün sen beraber yaşamayı. Arkadaşlar belediyenin beyaz masa diye bir birimi var. Arayalım söyleyelim bu köpekleri ya öldürsünler ya da nereye götürüyorlarsa götürsünler, ama hepimiz arayalım, yoksa ciddiye almazlar. Gördünüz adam hiç bir şey yapmadı köpeklere ama köpekler saldırdı."
Konuşmaları dehşet içinde dinliyordum. Şimdiye kadar hiç kimseye dokunmayan bu köpekleri de ne şanssızmış. Durup durup en cazgır kadınların önünde saçma sapan davranacakları tutmuş. Olaya karşı çıkmak arada olur böyle şeyler, boş verin demek geliyordu içimden ama bir erkek olarak bu bayanların karşısında hiç şansım yoktu. Anlatırdım. Anlamak istemezlerdi. Daha ben bunları düşünürken bir bayan çoktan beyaz masayı aramış ve köpeklerin eşgalini vermişti. Ondan sonra iki bayan daha arayıp olayı anlatarak şikayette bulundu. Her sorunlarını arayıp çözüyorlar da sanki uğraşacak bir tek sokak köpekleri kalmıştı?
Kimin söylediğini bir türlü hatırlayamıyorum ama çok sevdiğim bir söz şöyle diyordu: "Köpekleri sevmeyen insanlara güvenmiyorum. Fakat bir köpek bir insanı sevmezse, o köpeğin hislerine güvenirim.." Çok severdim bu sözü. Belki de bu yüzden köpek saldırısının olduğu gün köpeklerin durduk yere neden böyle hırçın davrandığını anlayamamıştım. Oysa tam bir hafta sonra yine köşe yazım olduğu için detaylı olarak gazeteyi inceleme fırsatı bulduğum gün, o haberi okudum. Okulların dağılma zamanı, uygun bir yerde bekleyen bir adam çocukları tehdit ediyor, dövüyor ve para istiyormuş. Tehdit edip dövdüğü çocuklardan bir tanesi dayanamayıp olayı ailesine anlatınca olay ortaya çıkmış. Anlattığına göre bir gün sokak köpekleri çocuğu adamın elinden kurtarmış. İşte bu adam, o gün durduk yere sokak köpeklerinin saldırdığı adamdı. Çocuğu kurtarmak için adama saldırdıkları gün bir yavru köpeği tekmeleyerek öldürmüş. Çocuk her şeyi detaylıca anlatmıştı. Haberi duyar duymaz soluğu o dolmuş durağında aldım. Hemen durağın camlarına haberi yapıştırdım. Çocukları için endişelenen kadınlar görsün sokak köpekleri çocukları için bir tehdit değil aksine bir emniyet kemeriydi.
Yaptıklarımı izleyen yakındaki kahvehanenin sahibi yanıma geldi. Okudum dedi. O haberi ben de okudum. Kahroldum dedi. O köpekleri ben her sabah besliyor her akşam yıkıntıların arkasında yaptığım kutudan kulübelere yemek artıklarını bırakıp orada uyumalarını sağladıktan sonra eve gidiyordum. Gece gelmiş belediye görevlileri. Hepsini öldürmüşler. Ağlasam dalga geçerler ama onlar benim evlatlarım gibiydiler.
\Jx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEŞİMDEN GELMEYİN
Historia CortaKısa hikayelerden oluşacak olan kitabımı hikaye hikaye paylaşacağım. Yorumlarınızın, önerilerinizin ve tabii ki eleştirilerinizin benim için çok kıymetli olduğunu bilmenizi isterim.