TANITIM

126 9 20
                                    

Ben Rebecca. Rebecca MORGAN. Sıradan bir yılın, sıradan bir gününde anne ve babanız boşanıyorsa hayata bir sıfır yenik başlıyorsunuz. Babanız yanınızdan gittiği an, kendi ayaklarınızın üzerinde durmak nedir, öğreniyorsunuz. Annem babamdan ayrıldıktan sonra, doğduğum şehri terk edip, küçük bir yer olan Nacters Kasabası'na yerleştik. Yaklaşık iki haftadır buraya alışmaya çalışıyorum. İnsanlar garip, insanlar tuhaf, insanlar ürkütücü... Burada herkes kendi halinde... Sidik kokan bir kaldırım taşında sen son nefesini verirken, onlar sırtını dönüp gideceklermiş gibi... Hayat gerçekten de acımasız ha ne dersin Lily?

Lily...

Lily aslında benim kedimin ismi. Evimizin hemen yakınında ki minik çukurda, yağmurda ıslanmamak için saklanırken bulmuştum onu. Görür görmez eve getirmiştim. Saçlarımdan akan sularla elimde bir kedi yavrusu ile gören annemden sabaha kadar dayak yemem çokta önemli değildi aslında. Soğuk betonda ağlarken yanağımı ısıtan sıcak bir şeyin minik kediciğin dili olduğunu gördüğümde, onu göğsüme bastırdım ve bir daha hiç bırakmadım.

Demi MORGAN. Annem demeye utandığım insan. Uzun dalgalı sarı saçları, mavi gözleri ve alımlı vücudu ile erkekleri baştan çıkarmasını iyi bilen bir kadın. Ve ne zaman ona baksam kendime bakıyormuş gibi hissine kapıldığım lanet olasıca benzerlik. Evet! Ben tıpkı anneme benziyordum. Tek farkımız ben para için bedenimi satmıyordum. Babamdan boşanmasının sebebi, Jack adında iri yarı, kabarık sakallı, çirkin ve şişman bir İngiliz idi. Sırf parası için birlikte olduğu gerçeği...

Anton MORGAN. İri kahverengi gözleri, siyah saçları, uzun boyu ve yumuşacık kalbi ile babam diyerek boynuna sarıldığım adam. Annemden boşandığından beri iki yıl geçti... İki koskoca yıl... Ne sesini duydum ne de yüzünü gördüm... Babam annemi deliler gibi sevmesine rağmen, ayrılmayı kabul etmişti. Hangi erkek, karısının aldattığını bile bile onunla devam etmek ister ki? Ben ve ablamı almak için çok uğraşmıştı babam. Lakin annem bir şekilde ikimizi de babamdan çalmıştı. Onu gerçekten de çok özlemiştim.

Erica MORGAN. Doğuştan akli dengesi bozuk olan down sendromlu ablam... 27 yaşında olmasına rağmen, bir çocuk aklına sahip, minicik bir yürek. Bana abla diye hitap eder ve en sevdiği oyuncağı küçük yumuşak tavşanıydı. Onunla uyur, onunla gezer, ona yemek yedirir ve onsuz asla uyuyamazdı. Down sendromlu çocukların tipik yüz şeklinin dışında, oldukça çekici bir vücuda sahipti. Taşındığımız yerde ona 'Deli' diye hitap etmeleri zoruna gider benden gizli sessizce ağlardı.

Ve Boris MORGAN. Ölen erkek kardeşim. Daha doğrusu öldü denilen erkek kardeşim. Ne zaman anneme onu sorsam "Kapat çeneni, geberdi gitti işte!" diye bağırırdı bana. Babama sorduğumda ise, önce bir iç çeker ardından konuyu kapatmaya çalışırdı. Hiçbir zaman öldüğüne inandırmadım kendimi.

Arkadaş konusuna gelince, içine kapanık, asosyal bir insanım ben. Öyle çok arkadaş edinmem. Yalnız takılmayı severim. Şuana kadar tek arkadaşım minik kedim Lily oldu. Fazlasına da ihtiyacım yok. Kitaplarım ve kahvem en büyük dostum. Birde minik kızım, Erica.

Benim hayatım sıradanlıklarla dolu bir hayat. Kravatlı gardiyanlarla, gereksiz bir sürü insanın toplandığı, parmaklıklar ardındaki yaşam bana göre değil. Aslında neyden bahsettiğimi az çok anladınız. OKUL! Berbat bir yer. Çocukluğumdan beri nefret ettiğim o dört duvar arasına sırf babam için gidiyordum. Her gün istemeye istemeye gittiğim o lanet yer, benim kehanetimdi sanki. Hiçbir zaman peşimi bırakmayan, günden güne beni yok eden tiksindiğim bir kehanet.

Evet.

Benim hayatım bundan ibaretken, bir gün o terkedilmiş caddede karşıma çıkan şey, beni sıradanlıklardan alıp, bambaşka bir dünyaya getirdi. O 'şey' ne mi?

Benim hikâyeme hoş geldiniz...

BEN REBECCA MORGAN!

NEREDE MİYİM?

BELKİ BİR KİTABIN 53. SAYFASINDA,

BELKİ BİR KAHVENİN SON YUDUMUNDA,

KİM BİLİR BELKİ DE YÜREĞİNİZDE...

DREAMWOLKER CADDESİ #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin