BÖLÜM 1

100 8 14
                                    

"Gerçekler her zaman aydınlıkta olmayabilir."

"Canın cehenneme! Seni aptal! Yarın ilk iş bu evden defolup gidiyorsun!" diye cırlayan annesine baktı Rebecca.

Kadının iri mavi gözleri daha da irileşmiş, burun kanatları seri bir şekilde inip kalkıyordu. Sigara tutan parmağının arası sararmış, dişlerini sıktığı için çene kemikleri hareket halindeydi. Öfkeden gözleri dönen kadın, hasta kızına ağıza alınmayacak küfürler sıralıyordu. Down sendromlu genç kız, koltuğun köşesine oturup dizlerini karnına çekmişti. İleri geri sallanarak kulaklarını kapatıyordu. Gözlerinden süzülen yaşlar, yavaş yavaş boynuna inip, oradan kayboluyordu.

Rebecca önce ablasına ardından da yerde paramparça olan vazoya baktı. Ablası yine kardeşinin sözünü dinlememiş, o evde yokken odadan çıkmıştı. Yanlışlıkla düşürüp kırdığı aptal bir vazo yüzündendi bütün bu olanlar.

Rebecca'nın gözünde tam bir pislik olan annesi hasta kızın yanına hızlı adımlarla ilerledi ve tam elini aldırıp tokat atacakken, Rebecca annesinin kolunu tuttu.

"Ben hallederim." Dedi buz gibi bir sesle. Öfkeden deliren kadın, genç kızın mavi gözlerine dikti gözlerini. Kolunu Rebecca'nın elinden kurtarıp, hasta kızını işaret ederek,

"Ya bu deliye söz geçirirsin ya da ikinizde bugün bu evden defolup gidersiniz!" diye bağırdı. Sesi odada yankılandı. Nefesi alkol kokuyordu.

Kulaklarını kapatan hasta kız daha çok inledi. Rebecca artık dayanamıyordu. Annesinin her gün bağırmaları, hakaretleri artık son raddeye gelmişti. İkinci defa düşünmeden bir kez olsun 'anne' demediği kadının gözlerinin içine bakarak:

"Bizi yanına almanı zaten istemiyorduk! Bıraksaydın da babamla yaşasaydık! Senin gibi bir kadına anne demeye utanıyorum Bayan Demi MORGAN!" dedi sertçe.

Bu sözler karşısında öfkesi artan kadın, az evvel genç kızın tuttuğu kolunu tekrardan havaya kaldırıp, kızına bütün gücüyle tokadı bastı. Ablasının ayakları dibine düşen kızın yüzü ifadesizdi. Suratına, kırılan vazonun büyük denebilecek bir parçası girdiği için, yer hafiften kırmızıya boyanmaya başlamıştı. Kadın iki kızına da dönerek,

"Geldiğimde buraları temiz görmezsem, bu gece dışardaki bok çukurunda yatarsınız!" diye bağırarak kapıyı çarpıp evden çıktı. Çarpılan kapı odada yankı uyandırırken Rebecca, kanayan suratını yerden kaldırdı. Ardından ileri geri sallanıp ağlayan ablasına sarıldı. Kendi kanıyla ıslanırken, ablanın yüzünü avuçlarının arasına aldı. Gözyaşlarından ıslanan güzel yüzünü elleriyle silip, alnını alnına dayadı.

"Bir daha ben yokken odadan çıkmak yok, tamam mı minik Erica?" diye sordu bütün sıcaklığıyla. Kardeşine sarılan Erica, 'evet' anlamında başını salladı ve yüzünü kardeşinin omzuna gömdü. Bir süre o şekilde kalan iki genç kız, Rebecca'nın sesiyle ayrıldı.

" Hadi sen odamıza çık. Miki'yi yalnız bırakma." Dedi gülümseyerek. Erica kardeşine bakıp, burnunu çekti. Ardından yanağından süzülerek akan kanlara dokundu. Yüzünü hüzün kaplayarak,

"Çok acıyor mu?" diye sordu.

Genç kız yüzündeki gülümsemeyi bozmadan ablasının elini tuttu ve gözlerini kapattı.

"Burası kadar değil." Dedi ve kalbini işaret etti.

Erica kardeşinin yanağına uzanıp, minik dudaklarını yanağına bastırdıktan sonra, yerinden kalkıp, ahşap ve gıcırdayan merdivenlerden yukarı çıktı.

Rebecca, yüreğinin sıkıştığını hissedebiliyordu. Artık ağlayamıyordu. Ağlamak onun için geçmişte kalmıştı. O yüzden acılarını kimseye fark ettirmeden yaşıyordu. Rebecca olduğu yerden kalkıp lavaboya doğru yol aldı. O sırada merdiven altına saklanan minik Lily koşarak genç kızın ayaklarına dolandı. Genç kız gülümseyerek yere eğildi ve yumuşacık tüylü kahverengi kedisini kucağına aldı. Kedi mırlıyordu. Korktuğu çok belliydi. Genç kız kediyi göğsüne bastırdı. Annesinin bağrış seslerinden korkup kaçan kedinin kulakları havada dikiliydi hâlâ.

DREAMWOLKER CADDESİ #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin