2- Ninja!?

449 59 47
                                    

Çevirmen: AkaneYun

Çevirmen Notu: Destekleriniz için teşekkürler!! İlginin git gide artacağına inanıyorum ama şimdiki ilgi bile -kendi yayınladığım ficlerle karşılaştırırsak- beni çok mutlu ediyor :")

Sonda o "yıldız" tuşuna basmayı ve -her ne kadar biz yazmamış olsak da- yorum yapmayı unutmayın lütfen! ^-^

- - - - - - - -

-Jeonghan'ın Bakış Açısı

Kaşlarımı çatarak uyandım. Saate bir bakış attım. Saat çoktan sabahın 9'u olmuştu. Normalde, 7.30'da uyanırım ama bugün Cumartesi, kim takar? Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Tüm bunlardan sonra, telefonumu alıp Wonwoo'nun numarasını tuşladım.

Karşı taraftan neşeli bir ses geldi. "Hey Jeonghan, ne haber?"

"Ses tonundan bile iyi bir şeylerin olduğunu söyleyebilirim." Dedim şüpheli bir şekilde.

"Seni bir dahaki görmemde söyleyeceğim, o kadar da büyük bir olay değil.

"Peki. Tamam. Söyleme." Kırılmış gibi bir cevap vermiştim ama karşı taraftan bir kıkırdama kazanmıştım.

"Neden aradın?" diye sordu.

"Cumartesilik yatımızı iptal etti! Ve 'Cumartesilik' bir kelime bile değil!" Dramatik bir şekilde cevapladım. (Ç/N: Valla yazar saçmalamış 'Saturday(Cumartesi) kelimesi üzerinde "Saturdayly" şeklinde saçmalayarak İngilizceye yeni bir kelime kazandırmış, baktım olmuyor; bende Türkçemize yeni bir kelime kazandırdım, her şey karşılıklı yazar hanım aghjakjdlksşlj)

"Ah yazık sana. Birbirinizden birkaç metre ötede yaşasanız ve aynı okula gitseniz bile onu bir daha göremeyeceksin."

"Hey! Ben ciddiyim burada!"

"Ee, ben de öyleyim. Onu neredeyse her gün görüyorsun! Tanrı aşkına pencereleriniz birbirinden sadece birkaç metre uzak! Seni yeterince iyi bilmesem, onu üstünü değiştirirken gözetlediğini düşünürdüm! Seni Ninja!" dedi ve ben sessiz kaldım...

Nasıl bilebilirdi? (Ç/N: Ha? O.o)

"Aman Tanrım Jeonghan, sakın bana... Cidden onu gözetlediğini söyleme?" diye fısıldadı.

Kendimi korumak için atladım. "Kazaydı! Yemin ederim!" %80 kaza ve %20 de planlanmıştı.

Kafamın içinden bir ses, "Gerçekten mi?" diye fısıldadı.

Peki, tamam. Tam tersiydi. Şimdi mutlu musun?

"Buna inanamıyorum! Yaptıklarımın karşılığı bu muydu? Benim burada kıçım çıkıyor ve sen, sen... Seni nankör çocuk!"dedi Wonwoo, benim kahkaha atmamı sağlayacak derecede yanlış şekilde hıçkırırken. (Ç/N: Ağlama taklidi yapıyormuş yani...)

"Tanrım, kes dramayı. Annem bile değilsin. Ve burada ana konudan sapıyoruz!"

"İyi. Seni neden iptal etti?"

"O kız yüzünden. Sürtük ona buluşmayı teklif etmiş ve o da kabul etmiş." Dedim tam bir memnuniyetsizlikle.

"Ah, anlıyorum... Ona 'sürtük' demek için epey üzülmüş olmalısın... Öyle olsa bile." Dedi ikimizi de güldürerek. Wonwoo da Shanon'un iç yüzünü biliyordu.

"Bu gece bizde kal."

"Yani ben yedek oyuncuyum? Ah kalbim!" dedi gücenmiş gibi davranarak.

"Puff... Tam bir Drama Kraliçesisin." Gözlerimi devirerek konuştum.

"Bir iyilik isterkenki tutumun bu mu?"

"İyi. Lütfen bu gece bizde kal? Lütfen? Lütfen, Wonwoo lütfen?" Bu gece yalnız kalmak istemediğim için yalvardım.

"Benim için ne var peki?" Bunu soracağını biliyordum. Bu yüzden de iyi hazırlanmıştım.

"Şanslı seni. Mingyu'nun numarasını aldım." Dedim gururla.

"Üzgünüm. Ne dedin? Mingyu'nun numarasını aldığını söyledin sandım bir an için." Daha iyi duyması için boğazımı temizledim.

"Dedim ki, elimde Mingyu'nun numarası var!" Bir öncekinden daha sesli şekilde söyledim.

"Ne?! Ama nasıl?" diye sordu heyecanla.

"Bana teşekkür etmelisin. Az önce senin de söylediğin gibi, ben bir Ninja'yım. O numarayı elde etmek için bir takım zorluklar aştım." Böyle dedim ama Jisoo'nun telefonunda basitçe bulmuştum şansım sayesinde.

Aslında onlar kuzenler. Başkalarına karşı soğuk ve kalpsiz biri olmasıyla iyi bilinen biri olmadan bile önce Mingyu benim de arkadaşımdı ama bazı sebeplerden, şimdiye kadar hiç numarasını almamıştım. Arkadaşlarına karşı nazik biridir ama eğer onunla konuşmayı denerseniz ve sizi tanımıyorsa, sizi umursamaz. Önceden böyle değildi ama şimdi böyle. Sebebini sadece Jisoo biliyor, kuzen falan oldukları için yani.

"Tamam, sizde yatıya kalacağım. Mutlu musun şimdi?" dedi Wonwoo mağlup olmuş bir sesle.

"Hem de nasıl! Şimdi, kıçını saat 6'da buraya getir. Anladın mı?"

Eli mahkum, "Evet efendim!" dedi.

"Tamam. Bay!" Ve telefonu kapattım.

Wonwoo ile Jisoo'ya aşık olduğumu fark ettiğim zamanlarda tanışmıştım. Benim duygularımı fark etmiş ve hareketlerim çok açık olduğunu vurgulamıştı. Aynı zamanda ben de onun Jisoo'nun kuzeni Mingyu'ya aşık olduğunu fark etmiştim. Nasıl başladığını bilmiyorum ama konuşmamızın sonu benim bunu bulmamla olmuştu. İkimiz de bir erkeğe aşık olduğumuz için çok yakın arkadaşlar olduk.

Aslında iki tip arkadaşa sahibim. "Zekiler" olarak da bilinen sınıf arkadaşlarım çok zeki olmak için ve Jisoo'nun "Naneler" olarak bilinen, popüler ve havalı olmak için var olan arkadaş çevresi. Birbirlerinin tam manasıyla zıt yerlerdeydiler. Onları birlikte bir odadayken hayal bile edemiyordum. Ve aynı odada olsalar bile, odanın ortasında iki grubu ayıran görünmez bir çizgi olacağına gayet emindim. Bir grup Hareket Yasalarıyla ilgili konuşurken diğer grup motosikletler ve arabalar hakkında konuşurdu. Muhtemelen bu benim baş edebilmem için çok fazla olduğundan bir Ninja gibi gölgelerde saklanırdım.

Başım ağrımaya başlamadan önce düşüncelerimi dağıtmak için kafamı salladım. Yiyecek bir şeyler bulmak için mutfağa gittim. Buzdolabının içini karıştırdım. Yedikten sonra, salona gittim ve bir koltuğa oturup anime izledim.

İç çektim.

O kızla yalnız olacaktı. İlerleyen saatlerde ne olacağını kim bilebilirdi ki? Etrafta, Shanon'un ışıktan daha hızlı hareket ettiğine ve tek bir gülüşüyle karşıdakinin kendine itaat etmesini sağlayabildiğine dair dedikodular duymuştum. Ah, muhtemelen bir takım dedikoduydu sadece. Bunu yapabiliyorsa bile, ona karşı kaybetmeyecektim. Bir süredir Jisoo ile beraberdim ve onu savaşmadan kaybetmek gibi bir planım yoktu.

Dedi katlanmayı ve sırıtıp sineye çekmeyi planlayan kişi.

Aish, kes sesini, beyin!

Cinsiyetler söz konusu olunca, sanırım çoktan kaybettim. Tam manasıyla tatlı ve nazik bile davranamıyorum. Hakkında mutlu olmamam gerekse bile, iyi olduğum tek şey kendimi utandırmaktı. Cık, çok işe yaramazım.

Peki ya çıkmaya başlarsalar? O zaman ne yapacaksın?

Kafamdan gelen bir ses sordu.

Evet... Ne yapacağım... En iyi arkadaşı olduğum göz önüne alınırsa, eğer Jisoo mutluysa benim de mutlu olmayı denemekti yapmam gereken şey.

Bunun hakkında düşünmeyi kes Yoon Jeonghan! Delirmeye başlıyorsun ve fark etmediysen diye söylüyorum, bir süre önce kendinle konuşmaya başladın. Tanrım, çoktan delirmiş olmalıyım.

Yalnız kalmak istememiş olmamdaki asıl sebep, günü sadece depresif şeyler düşünerek bitirecek olmamdı.

Saate bir bakış attım, 14.30. Sanırım Wonwoo gelene kadar umutsuzluğumda boğularak anime izlediğim koltuğa yapışmış olacaktım.

The Road of CrazinessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin