tres

190 10 5
                                    

Sinir kat sayımı arttıran ses gittikçe daha da çekilmez bir hâl almaya başladığında gözlerimi daha sıkı yumdum. Beni tanıyan herkes, uykumu alamadığım zamanlarda ne kadar huysuz olduğumu bilirlerdi ve ona göre davranırlardı. Şu an arayan her kimse beni tanımadığına yemin edebilirdim.  

Gözlerimi açmadan elimle yavaşça yatağı yokladım. Uykumu bölmeye aracı olan telefonumu bulduktan sonra daha kimin aradığına bile bakmadan aramayı yanıtladım. "Alo?"

Sesim gereğinden fazla boğuk çıktığından dolayı genzimi temizleyip esnedim. 

"Jorge? Ah, Tanrım! Seni uyandırdım mı?"

Sesini duyduğumda vücudumun kaskatı kesildiğini hissettim. Sadece o yumuşak tını bile bedenimin tüm işlevlerini yitirmesine neden oluyordu. Bana bunu yapmasına izin vermemeliydim. Tanışmamızın üzerinden sadece 24 saat geçmişti ancak sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi hissediyordum. Ve bu his, benim bile kontrol edemeyeceğim kadar güçlüydü.

Martina'dan uzak durmalıydım fakat bunu yapmak istemiyordum.

"Ha-hayır," dedim kekeleyerek. "Uyumuyordum."

Ahizenin diğer ucundan duyulan kıkırtısı alt dudağımı dişlememe neden oldu. Yattığım yerden doğrulup sırtımı yatağımın başlığına yasladım. Sol elimle gözlerimi ovuştururken konuşmasını bekliyordum.

"Sen çok kötü bir yalancısın Jorge Blanco."

Tekrar kıkırdadığında ben de güldüm. Bendeki etkisi, dudak uçuklatacak kadar büyüktü. Sadece sesini duyuyor olsam da kalp atışlarımın ritmi düzensizleşmişti. Gülmeyi kestiğinde derin bir nefes alıp, ofladı. 

"Pekala... Bugün sabah dersim yok ve ben de düşündüm ki... Eğer senin için de bir mahzuru yoksa tabi, birlikte kahvaltı yapabiliriz?" 

Bunu sorarken bu kadar zorlanmasına anlam verememiştim ancak onu rahatlatmak için gülüp, "Tabii ki," dedim. "Çok isterim." 

"O zaman bir saat sonra sana adresini mesaj atacağım kafede ol. Geç kalma." dedi gülüp. "Bekletilmeyi hiç sevmem." 

Onun hakkında fazladan bir şey daha öğreniyor olmanın sevinciyle gülümsedim. "Tam vaktinde orada olacağıma emin olabilirsin." 

"Hoşça kal Jorge." 

"Hoşça kal." dedim telefonu kapatmadan önce. 

***

Yasak olanlar hep daha ilgi çekici gelirdi değil mi? 

Ama hayır, Martina'dan bu yüzden hoşlanmıyordum. O farklıydı. O, tanıdığım ve hayatıma giren diğer kızlardan çok ama çok farklıydı. Zekiydi, çalışkandı ve başımı döndürecek kadar güzeldi de. 

Aynı zamanda dakikti. 

Ben daha krem rengindeki yapay deriyle döşenmiş sandalyede yerimi alamadan kafenin cam kapısını açarak tüm görkemiyle içeri girmişti. İlk olarak kendime sakin olmam gerektiğini hatırlatıp beni fark etmesini bekledim. 

Düne kıyasla bugünkü giyimi daha rahattı. Altına ince bacaklarını saran su yeşili bir pantolon, üzerine de salaş kısa kollu bir bluz giymişti ama o her haliyle güzel olmayı başarıyormuş gibi geliyordu bana. Garsonlardan birine selam verip gözleriyle etrafı taradı ve sonunda parlak kahverengi gözleri beni bulduğunda gülümsedi. Dingin adımlarla bana yaklaşırken avuçlarımın içi sırılsıklam olmuştu. 

Nefes almam gerekiyordu. Kesinlikle derin bir nefes alıp kendime gelmeliydim. 

"Hey," Uzanıp kollarını boynuma doladığında benim ellerimde onun ince belindeki yerini aldı. Güzel kokusu burnuma dolduğunda bir an onu hiç bırakmak istemedim ama yanlış anlayabilirdi. 

"Selam," dedim geri çekilip. 

Yerlerimize otururken Martina'nın az önce selam verdiği garson anında yanımıza geldi. İkimize de birer tane menü vereceği sırada Martina elini yavaşça havaya kaldırıp istemediğini ifade etti. Ben ona kaşlarımı çatarken, "Menüye gerek yok Pablo. Meksika kahvaltısı istiyoruz." 

Bana dönüp gülümsedi. "Jorge'nin özlediğine eminim."

Pekala, kendime sürekli sakin olmam gerektiğini söyleyip duruyordum ancak Martina'nın bu konuda bana yardımcı olduğu pek söylenemezdi. Adının Pablo olduğunu öğrendiğim garson siparişimizi elindeki adisyona yazıp içecek olarak ne istediğimizi sordu. Martina kendine kahve isterken, ben sadece çay içmek istediğimi söyledim. Pablo yanımızdan uzaklaşırken ben de sadece kokusuyla bile beni büyüleyen kıza döndüm. 

Ona baktığımı fark edince kıkırdayıp, "Ne?" diye sordu. 

"Yok bir şey, sadece... Neden seni çok uzun zamandır tanıyormuşum gibi bir hisse kapıldığımı merak ediyorum. " dedim sakince. Dışarıdan kesinlikle onunla flört ediyormuş gibi göründüğüme emindim ama umursamadım. 

"İnan bunun cevabını ben de bilmiyorum." Başını eğip parmağındaki yüzükle oynamaya başladı. Nişanlısını öyle çok kıskanıyordum ki... Sırf istediği zaman öpebiliyor, elini tutabiliyor ve daha fazlasını yapabiliyor diye. 

Derin bir nefes alıp sakince dışarıya verdiği sırada garson siparişlerimizi getirdi. İkimizde konuşmadan kahvaltımızı yapmaya başladık. Bir an içimi büyük bir istek kapladı. Onunla daha fazla konuşmalı ve hakkında öğrenebildiğim kadar çok şey öğrenmeliydim. 

Artık soğumaya başlayan çayıma uzandığım sırada Martina'nın çantasından bir şey çıkardığını gördüm. İki parmağının arasına sıkıştırdığı kağıdı bana uzatıp bıkkın bir şekilde gülümsedi. Ruh halinin ne kadar hızlı değiştiğine kafa yoramadan kağıdı alıp bir göz gezdirdim. 

"Gerekli olan tüm bilgiler orada yazıyor, sadece imza atman yeterli olacaktır." 

Bana uzattığı kalemle adımla soyadımın yazılı olduğu yerin altına imzamı attıktan sonra kağıdı ona verdim. Kafeye ilk geldiğinde etrafına gülücükler saçan kızdan eser yoktu sanki. Ne olmuş olabilirdi ki? Tam ona neyi olduğunu soracağım sırada birden ayaklandı. Kaşlarımı çatıp, "Nereye gidiyorsun?" diye sordum. 

"Üzgünüm... Adelio beni almaya geleceğine dair mesaj atmış." dedi zoraki bir gülümsemeyle. "Gitmeliyim." 

Ona veda etmek için ayağa kalkacaktım ki eliyle oturmamı işaret etti. "Görüşmek üzere, hoşça kal." 

Hızlı adımlarla kafenin çıkışına doğru ilerlerken ben hala az önceki davranışlarının nedenini anlamaya çalışıyordum. Başımı sol tarafa doğru çevirip, kafenin penceresinden dışarı baktım. Adelio olduğunu tahmin ettiğim biri Martina'nın zarif bedenini kendi bedenine yaslayarak ona tutkulu bir öpücük bahşetti. Sinirle elimi yumruk haline getirip dişlerimi birbirine bastırdım. 

Ama neye kızıyordum ki? Daha doğrusu kime kızıyordum? 

Evleneceği kadını hiç çekinmeden öpen Adelio'ya mı? 

Her şeyden habersiz olan Martina'ya mı, yoksa imkansız olduğunu bilmeme rağmen ona koşulsuzca aşık olan kendime mi? 

Gerçek bir kez daha yüzüme çarptı. Ona karşı olan hislerime uygun olan tanımı buydu işte. 

İmkansız. 

***

Merhabalar... Uzun bir ara oldu ancak yeni bölümü yazmaya üşendim açıkçası nfkkldm

Neyse, bu bölüm belki sıkıcı olmuş olabilir ama kurgu yavaş yavaş şekillenmeye başlıyor ve ben çok heyecanlıyım njjfjxf 

Ama ben hiç yorum göremiyorum kiii :( Fikirleriniz benim için çok değerli bu yüzden yorum görmek istiyorum artık :)) 

ily :*

No Saben Nada De Nosotros // JortiniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin