3. Bölüm

14 1 0
                                    

Görüş alanımdaki tek şey beyaz bir boşluktu. Ölmüş müydüm? Hayır, imkansızdı. Üzerinde bulunduğum soğuk zemin ve vücudumda hissettiğim ağrılar bunu kanıtlar nitelikteydi. Beyazlık yavaş yavaş gidiyor, yerini karanlığa bırakıyordu. Neredeydim ben? Neden canımı yakmıştı? Neden bu kadar sakindim? Her zaman ölmek istediğim için miydi bu sakinlik, yoksa her zaman ölü olduğum için mi? Ne farkederdi, bitmişti işte. Bela içindeki hayatım artık son bulacaktı. Beni korkutan bunun nasıl olacağıydı. Her zaman böyleydi, olucak olan şey değil nasıl olacağı önemliydi benim için. Kırılgandım, fiziksel olarak bir kelebek gibi hassastım. Hemen hasta olur ailemin başına bela olurdum. Belkide bu yüzden beni kendilerinden uzaklaştırmışlardı. İstemeyendim, olmayan ama sanki varmış gibi davranılan. Rahatsızlık duyuyorlar ve bunu bana hissettirmekten asla çekinmiyorlardı.
Yattığım yerde düşünürken beni titreten ayak seslerini duydum. Buraya geliyordu, belkide yine vuracak canımı yakacaktı. Ağrıyan yerlerime bakma isteği duydun fakat karanlıktı baksam da birşey göremezdim. Kapı açıldı. Daha öncekine nazaran yavaş ve gürültüsüzdü. Korkuyordum, kafamı kaldıramazdım. Bekledim. Elindeki şeyi odadaki küçük ve tozlu sehpaya bıraktı. Doğruldu, beni daha fazla korkutmak istermiş gibi yavaş hareket ediyordu. Bu halimden zevk aldığı apaçık belliydi. Durduğu yerden kısık ama tok bir sesle "kalk." dedi. İtaat etmeliydim. İtaat etmek zorundaydım. Kalktım ve bekledim. Yavaş adımlarla yanıma geldi, bana Bakıyordu. Emindim, yine tiksinti dolu gözlerini bana dikmişti. "kafanı kaldır." emir dolu sözcüğü bir kez daha titrememe yok açtı. Zorda olsa kafamı kaldırdım ve kirpiklerimin altından gözlerimi çenesine sabitledim. Çenesi sert ve elle çizilmiş gibi şekilliydi. Kafasıyla az önce birşey bıraktığı sehpayı işaret ederek "ye." dedi. Yemek mi getirmişti? Beni dövmüş, nefretle bakmış, iğrenerek konuşmuş ve sonrada bana yemek mi getirmişti? "istemiyorum." dedim. Vücudumda ki ağrılara kıyasla sesim istediğimden daha sert ve cesur çıkmıştı. Çıkmak üzereyken döndü, kafasını yavaşça bana doğru çevirdi "istiyor musun diye sormadım." dedi. Cevabımı beklemeden kapıyı çarpıp çıktı.
Evet açtım. Hayatımda hiç bu kadar acıktığım hatırlamıyordum. Ama tanrı aşkına istemiyorum demiştim. Şimdi bunu yemem beni ona karşı daha ezik gösterecekti (!). Yapmış olduğu tost baktım. Karnım onu yemem için bana eziyet ediyordu. Yemeyecektim. Tostun can yakan görüntüsüne daha fazla katlanmak istemiyordum. Tabağı yavaşça elime aldım ve hırsla kapıya fırlattım. "açlıktan ölürüm daha iyi!". Tanrım naptım ben? Öleceğim öleceğim kesinlikle şimdi burada öleceğim. Ayak sesi duymuyordum. Evde değil miydi? Beni öldüreceği işkence odasını hazırlıyordu kesinlikle. Evet bu olmalıydı. O seri katil görüntüsünün ardında işkence odası kesinlikle vardı. Korkuyla durmuş onu bekliyordum. Heryerim titriyordu.
Yarım saat geçmişti ve o hala yoktu. Bu hareketime tepkisiz kalması imkansızdı. Bundan emindim. Evde olmama ihtimali çok yüksekti ve bu beni aniden umutlandırdı. Kapıyı açtım, yavaş adımlarla ilerleyip herhangi bir ses için kulaklarımı kabarttım. Ses gelmeyince hızlıca merdivenlerden indim. Dış kapı tek denememle açıldı. Kaçıyordum. Bu kadardı, bitmişti, kurtulmuştum. Koşarak kendimi yola attım ve herhangi bir arabanın geçmesi için dua etmeye başladım. Bir taksi geliyordu. "lütfen boş ol, lütfen boş ol,.." elimi kaldırıp gelmesini bekledim. Geldi, durdu. İçeriden çıkan kişiyi görmekle gözlerim karardı..

ATEŞÇİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin