#1

21 5 0
                                    

"Case?"Pek güzel hissettirmeyecek kadar karışık olan rüyamdan vücudumun dürtülmesiyle uyandım.Vücudumun belli yerlerinde oluşan ıslaklıklar ve aldığım derin soluklar Bo'yu korkutmuş olmalıydı ki endişeyle yüzümü avuçlarının içine aldı.Susuzluktan ve derin nefes almaktan boğazım kurumuştu.Birkaç kere yutkunup ellerimi Bo'nunkilerin üzerine koydum."Su."Bo aceleyle kalkıp çalışma masamızın üzerindeki sürahiden su doldurup getirdi.Titreyen ellerimi aldırmaksızın tek seferde suyun boğazımı yıkamasına izin verdim.Lanet olası az daha boğuluyordum."İyi misin?"Bo endişeyle yüzümü süzerken başımı olumsuz anlamda salladım."İyiyim bir şeyim yok.Yat sen."Bo derin nefes alıp kaşlarını çattı.Anlaşılan bu işin peşini bırakmayacaktı.Yani her gece beni uykumdan soluk soluğa uyandıran rüyalarımın."Case.Bu şey neyse her gece oluyor.Neden anlatıp da rahatlamıyorsun?"Bu sefer derin nefes alma sırası bendeydi."Bak, Bo gerçekten ortada endişelenilcek bir durum yok.Hem...Ne gördüğümü de hatırlamıyorum baksana."İnanmamışcasına gözlerimin içini süzünce içimden pek bir rahatsız edici bir ürperti geçti."Case, insanlar rüyalarının %90'ını uyandıktan yaklaşık 10 dakika sonra unutur.Yani bana yalan söylemekten vazgeç artık."Tanrım sen yardım et."Bo tanrı aşkına bütün bunları yarın konuşsak?Gerçekten uykuma dönmem gerek."Alay edercesine kıkırdadı."Sen buna uykumu diyorsun?...Ah pekala yatağıma gidiyorum ama yarın sabahın ilk ışıklarından önce ben seni uyandıracağım ve dişlerini bile fırçalamadan bana anlatıcaksın herşeyi.Tamam?"Bu şapşal hali kıkırdama neden olurken sevimli bir şekilde kafamı salladım."Tamamdır Sülfür."Derin nefes aldığını ve Tanrıdan sabır dilediğini işittim."Gerçekten mi gecenin bu vaktinde,yapma şunu Case.Ayrıca git bana güzel bir lakap bul.Sülfür de neyin nesi?"Gözlerini devirerek benimkinden bir metre kadar uzaklıkta olan yatağına yuvarlandı.Boğazımı temizleyip tek elimi yastığımın altına yerleştirip rahat bir konum aldım."Seni seviyorum dostum."Yattığı yerden gözlerinin parladığını görünce bir kez daha tanrıya şükrettim.Bir tek o beni hayatta tutuyordu.Her ne kadar kimsesiz bir piç olsamda o bir nebzede olsada hissettirmiyordu.Çünkü tanrı şahidim ki o olmasaydı ben bu duygunun beynimi ele geçirip intar etmeme neden olmasına engel olmazdım."Seni seviyorum dostum."bu uykuya dalmadan önce duyduğum son cümlesiydi.

"Case."Oyunculukta iyisin Case,devam et birazdan sıkılacak ve gidecek."Seni lanet olası kaltak.Kalk!"Bu sefer üzerime çıkıp tepinmesi kesinlikle planımda yer almıyordu.Karnımın üzerine hafifçe ayağını bastırınca boğazımdan izinsiz bir çığlık kopuverdi."Bo!!Seni sikicem."Hızla kendini yataktan atıp odadan uçarcasına fırladı.Aslında ortada onu kovalattıracak bir durum yoktu.Yani acımamıştı bir yerim ama benimle konuşmasını ona bir süreliğine unutturmam lazımdı.Yataktan atlayıp peşinden koştum.Koridorun sessiz olması herkezin yattığını gösteriyordu.Sessizce hareket etmeye özen gösterdim.Her nekadar gaddar Bayan Thompson bu saatlerde burada olmasada görevliler bizi gördüğü an şikayet ederlerdi.Koridorun sonunda çoraplarımın beni kaydırmasına izin verdim.Tanrım bu çok eğlenceliydi.Bu şeyi küçünlüğümden beri seviyordum.Bazen Bo ve ben gece bizi uyku tutmayınca koridorda birbirimizi sürüklerdik.Hayatımızın belkide en eğlenceli zamanları onlardı.Tabi yakalanmadığımız sürece.Merdivenlerde hızlıca inerken Bo'yu zemin katta gördüm nefes nefes kalmıştı.Bundan fırsatlanıp üzerine atladım.İkimizde kaygan zeminde yere serildik.Bo benim ben onun ağzını tutuyorduk.Sessiz ama bir o kadar da sesli kahkahalar atıyorduk.Belki yaklaşık beş dakika yerde uzanıp derin soluklar alıyorduk.Keskin bir o kadar da korkutucu bir sesin koridoru sarmasıyla kalbim saniye milyon kez atma nöbetine geçmişti.Tanrım.

"Dediğim gibi Bayan Thompson.Ben akılsızca düşünmeden hareket ettim.Case'i rahatsız edip onu kovaladım.Yani onun bir suçu yok."Bo'ya kaşlarımı çattım.Tanrı aşkına ne saçmalıyor o?Bu acımasız kadına benim yüzümden katlanmasına izin vereceğimi zannediyorsa çok yanılıyordu.Asla ama asla bu hayatta benim olan insana kimsenin ezmesine izin vermezdim.Kendimiz ezdirirdim ama onu asla."Bo kes şu lanet sesini.Ben sabah gizlice zil çanını alıp bütün herkezi acımasız bir şekilde uyandırmak istedim.Ve Bo beni gördü beni durdurmak istedi bende onu kovaladım.Olay bu."Sinir saçan gözlerimi Thompson'a çevirdim.Siyah çerçeveli gözlüğünün altından beni süzdü."Ben geldiğimde gayet eğleniyordunuz.Yani birbirinizi kovalar haliniz yoktu.Siz beni salak mı zannediyorsunuz?"Tanrı şahidim olsun şu hayattaki tek dileğim şu kadını öldüresiye dövmek.Sabrımın bütün sınırlarını zorluyordu."Bakın bi-""Aslında Ben saba gizlice mutfağa da girdim.Misafirleriniz için getirttiğiniz şaraplardan birini içtim ondan kafam güzeldi."Sinir bozucu bir şekilde kıkırdadım.Sandalyesini geri ittirip sinirle ayağa kalktı.Korkutucu yüzünü burşturup işaret parmağını yüzüme salladı."Seni süründürücem seni mahvedicem.Seni küçük yılan.!" Derin nefes alıp devam etti."Anneleriniz babalarınız sizi lanet bir pislik gibi ortaya atarke-" "Sakın onları ağzına alma Seni FAHİŞE!"Kalın sesim odada yankı yaparken sinirden kırmızı kesilmiş yüzünü büyük bir şaşkınlık kapladı.Bo şaşkın gözleriyle yüzüme bakarken ben gözlerimi ondan alamıyordum.Bo terli avuçlarıyla bileğimi yakalayıp gergin bir şekilde fısıldadı."Case dur artık.""Bo kapa lanet çeneni!Bu orospuya kafanımı eğeceksin.Şuna bir bak bize acı çektirmekten zevk alıyor!"Şuan yüzümün kırmızı kesildiği emindim.Vücudum sinirden titriyordu.Bir şeylere vurmam lazımdı.Bir şeyleri kırmam lazımdı.O pisliklerin adının geçmesine bile katlanamazken o bunu her seferinde yüzüme vurmaktan geri kalmıyordu.Masanın üzerine çıkıp yakalarından kavradım ve sinirlenince oluşan suratımın korkutucu yanının her bir nebzesini ezberlemesi için yüzümü yüzünü yaklaştırdım."Bir daha.E-eğer bir daha o lanet ağzına alırsan onları seni öl-dürürüm.Anladınmı beni.Anladınmı?!!"Sinir vücumu ele geçirirken güzenliklerin geldiğini anlamamıştım bile.Belimden tutup beni ayırmaya kalkınca Thompson tükürürcesine konuştu."Islah odasına."Güvenlikler Bo'yu da almaya kalkınca onları durdurdu."O kalıyor."Derin nefeslerim sakinleşmemi sağlayamıyorken sinir krizim bir üst seviyeye geçmişti."Seni öldürücem.Tantı şahimi olsun ki seni geberteceğim.Ellerimde gebereceksin.Seni orospu."Bağırışım tüm yurdun toplanmasına neden olmuştu.Lanet herifler."Hepinizi öldreceğim.Hepiniz gebereceksiniz.Hepinizz!!"Tüm insanlar korkarak bana bakıyorlardı.Belkide beni artık deli bellemişlerdi.Ama umrumda değillerdi.Benden korkmalarını istiyordum.Bana acımalarından nefret ediyorum.Boğazımın yakan acısı tüm vücudumu sararken yanaklarım sırılsıklamdı.Nefret ediyorum Tüm bu lanet insanlardan.

Güvenlik beni alıştığım ıslah odasının önünde indirdi.Burası bir nevi ceza odasıydı.Buraya genelde benden başkası uğramazdı.Yurttan bağımsızdı tek odalı bir klübe gibi biryerdi.Tek parmaklıklı penceresi ve kapısından başka güneş girecek yeri yoktu.Biraz da olsa sakinleşmiştim uzun siyah saçlarım terden yüzüme yapışmıştı.Nefeslerim hala derindi.Güvenlik milyon tane anahtarlardan doğru olanı bulmaya çalışırken bedenimi duvara yaslayıp gözlerimi kapadım.Kuşların cıvıltısından başka ses yoktu.Bu sessizlik başımı ağrıtınca ellerimle şakaklarımı ovdum.Yurdun büyük demir kapısı açılırken içeri son derece pahalı üç araba girmişti.Üç arabada peşpeşe bahçede parkedilirken.Yanımdaki güvenlik görevlisi aceleyle mırıldandı."Sikeyim böyle işi.Sen burda kal ben Bayan Thompson'a haber vereceğim."Kafamı sallamama izin vermeden koşarak yurdun kapısından içeri girdi.Kafamı gizemli üç arabaya çevirdim.Ortadaki arabadan takım elbiseli esmer bir genç adam indi.Elbiseside arabası kadar pahalı gözüküyordu.Tanrı bilir ne diye gelmişti buraya.Siyah gözlüklerini çıkarıp gözlerini yurt binasında gezdirdi.Kafasını bir anda benim olduğum yere çevirince kafamı tekrar gökyüzüne çevirdim.Onu izlediğimi görmesini istemiyordum.Çünkü zenginler böyledir,ağzı açık bakanlar onları şımartmaktan başka birşey yapmıyordu.Adım sesleri beni olduğum bölgeye gelince kafamı indirdim.Şimdi gözgözeydik.Buz mavisi gözleri adeta gözlerimin içini görmek ister gibiydi.Yaşlı gözlerimi...Uzun boyu yüzüme vuran güneş ışığını kesince derince yutkundum.Yoğun erkek parfümü burnumu sikmişti.Parfümüde pahalı olmalıydı."Bir sorunmu var küçük kız?"Dediği şey önce şaşırmama sonra kahkaha atmama neden olmuştu.Gözlerimden yaş gelene kadar güldüm.O da sanki dünyanın en güzel görüntüsünü izler gibi izlemişti beni.Tamam bu lanet bir şekilde garipti."Sensin küçük."Derin nefes alıp biraz daha yaklaştı ve yanağıma yapışan saç tutamını kulağımın arkasına yerleştirdi.Yanağımı pamuk kadar yumuşak bir şekilde okşaması sinirimi bozmuştu."Neden ağladın küçük kız?"Kaşlarımı çattım."Oyuncağımı aldılar çünkü.Hadi al öyleyse onlardan oyuncağımı."Ağlamaktan pürüzlü çıkan sesime küfrettim.Küçük bir soluk alıp diliyle dudaklarını ıslattı."Neymiş senin için bu kadar önemli oyuncak küçük?"Alayla gülüp bu sefer ben ona yaklaştım."Prezervatif, en sevdiğim oyuncağımdı.Ama aldılar."Söylediğime kaşlarını çattı."Çok terbiyesizsin."Soğuk bakan gözlerini üzerimde gezdirdi."Lanet olasıca ben öyleyim işte.Ne yapabiliriz ki?"Kollarımı göğsümde birleştirdim.Neredeyse benimkinin üç katı büyüklüğünde olan ellerini lacivert kumaş pantolonunun cebine soktu."Seni ıslah edebiliriz."Sinir sistemim yine hareketlenmeye başlamıştı."Merak etme ben hergün ıslah oluyorum burda."Güneş gözlüğünü takıp bana samimilikten çok uzak bir gülümseme bahşetti."Güzel.Sevindim."Tekrar bir sessizlik hakim olurken gözleri anlayamadığım bir duyguyla gözlerimi esir almıştı.Tanrı aşkına bu piçin burada ne işi olabilirki?Thompson'un sinir bozucu sesini işitince gözlerimi sıkıca yumdum.Tabiki bu ultra yakışıklı genç adam onun misafiriydi."Ah Homer.Bu ne güzel bir süpriz böyle."Adının Homer olduğunu öğrendiğin genç nazikçe elini öpünce gözlerimi devirip suratımı buruşturdum.Ne iğrenç bir görüntü öyle."Süpriz yapmak isteseydim daha önceden çalışanıma seni aratmazdım değilmi Thompson?"Kıkırtıma engel olamamıştım.Thompson kaşlarını çatıp bana kısa bir bakış attı.Bense keyifle onları izliyorum."Ah.Hayatım haklısın."Homer gözlerini bana çevirip devam etti."Yatimhanen hakkında oldukça güzel şeyler duymak beni mutlu ediyor Thompson.Güzel bir dsiplinin düzenin var.Hatta öğrencilerinde başarılı gayet.Herşey güzel Fakat..."Mavi gözlerimi asık suratıma çevirip parmağıyla beni işaret etti."Hiç bir kızı bu şekilde görmeyeceğim.Kimse bir daha göz yaşı dökmeyecek.Her ne kadar terbiyeli yada terbiyesiz olsalarda."Bu söylediği beni rahatlattımı yoksa daha mı tedirgin etti anlayamamıştım.Thompson gergin nefes alıp başını eğdi."Bir d-daha olmayacak."Tanrım şuan gülümesememi durduramıyordum.O az önce kekelemiş miydi?Homer denen herifi sevdim."Neyse geçelim mi?"Thompson onaylar mırıltılar çıkarırken Homer arkasını dönüp bir kez daha binayı süzdü.Ne bok vardı ki bu binada.Thompsan kolumu kavrayarak çok da sessiz olmayacak şekilde söylendi."Ne dedin ona?!"Alayla gözlerimi devirdim."Becer beni dedim!"Tamam biraz bağırdım.Sinirlerim bozulmuştu.Thompdan'ın tek gözü seyirmeye başlayınca kolumu elinden kurtardım.Homer arkasını dönüp yarım ağız gülümsedi.Sanırım dediğimi tek duyan kişi Thompson değildi.Bu beni utandırdımı?...Hayır."Thompsan."İkisi birlikte yurda girerken gözlerim benim odamın penceresine kaydı.Bo pencereden bakıyordu.Üzgün bir hali vardı.Alayla gülümseyip orta parmağımı kaldırdım."Ben iyiyim.Gül artık Sülfür!!"Bağırınca arabaların yanında dikilen takım elbiseli adamlar bana baktı."Ne?!"

FORLORNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin