Multimedya - Melda
Gözlerimi zorla açıp saate baktım. Saat 6.30 olmustu ve alarmın çalmasına daha zaman vardı. Geri uyumak yerine duş almak için zamanım olduğuna sevinip yatağımdan tembel hareketlerle kalktım.
Halamı uyandırmamaya gayret gösterip yavaş yavaş banyoya girip ılık bir duş aldım. Çıktığımda saat 7.00 olmuştu. Bu iyiydi böylece hazırlanmak için bolca zamanım olacaktı. Saçlarımı hızla kurutup okul kıyafetlerini giydim. Sıra saçıma şekil vermeye gelmişti. Belime kadar uzanan saçlarım kabarmıştı. Aynadaki halime göz devirerek saçlarımı tarayıp yandan ayırdım. Normalde okula giderken makyaj yapmazdım ki istesem de yapamazdım çünkü yeteri kadar makyaj malzemem yoktu. Ama bugün biraz kalem ve renkli dudak nemlendiricilerinden sürmeye karar verdim. Kirpiklerim zaten yeterince gürdü bu yüzden rimel kullanmadım. 3 ay boyunca çıkmayan, tam okulların açılacağı gün çıkan kaşlarımın ortasındaki sivilceyi - her zaman önemli günlerde çıkardı- fondötenle kapadıktan sonra artık hazırdım.
Bu sırada mutfaktan tıkırtılar geliyordu. Halam erkenden uyanmış olmalıydı. Mutfağa girdiğimde halam bana sıcacık gülümsedi.
"Uyandın mı kuzum?"
Yavaşça başımı sallayıp sofradakilere göz gezdirdim.
Yumurta-hiç sevmem- , tost -aç olmadığım sürece yemem- , salam -severim- , tereyağı bal -bayılırım-
Zayıftım fakat midesi çöplük gibi olan ve her zaman aç olan insanlardandım. 10 dakikada kahvaltımı bitirip tam kalkıyordum ki kolumda halamın elini hissetmemle durdum. Bir sabah klasiği. Kahvaltıda hiç bir zaman yumurtayı yemezdim ve halam zorla yedirirdi. Evet 18 yaşındayım ve halâ halam tarafından yemek yediriliyorum, çocukça gelebilir fakat halam küçüklükten beri hep üstüme titizlikle duruyor. Normalde olsa yememek için çırpınırdım ama bu sefer onu yormamaya karar verdim ve burnumu kapatıp tadını ve kokusunu duymamayı umut ederek yumurtamı da bitirip masadan kalktım.Birazdan evden çıkacaktım ve o tanıdık huzursuzluk hissini karnımda yoğun bir şekilde hissediyordum. Daha sonra bir şeyi unuttuğumu farkettim. Annemin kolyesini takmayı unutmuştum. Önemli ve heyecanlandığım günlerde bu kolyeyi takardım. Annemden bana kalan tek şey buydu. Kapaklı bir kolyeydi ve açınca annemin gençken çekildiği resmi vardı. Komşularımızdan ve akrabalarımızdan sürekli duyduğum kadarıyla anneme çok benziyordum ve resme bakınca gerçekten benzediğimizi fark ettim. Aramızda tek fark vardı, annem benden çok çok güzeldi. Kolyeyi dikkatle takıp hazır olduğuma emin oldum. İlk okulda okulun ilk günleri kitaplar için verilen ve her zaman yırtılıp içimden küfürler yağdırdığım o poşet aklıma gelince çanta da almaya karar verip Cemre'ye hazır olduğumu bildiren bir mesaj attım.
İki dakikaya Cemre kapıda olmuştu, halama hoşçakal anlamında el sallayıp Cemre ile durağa doğru yürümeye başladık.
Müdürün 45 dakikalık -evet bildiniz zaman tuttum- konuşmasından sonra sonunda sınıflara dağıldık. Sınıfa ilk girdiğimde hemen en arka sırayı gözüme kestirip Cemre ile oraya yerleştik. Sürekli sınıftaki gözleri üzerimde hissediyordum, özel durumumu biliyor olmalılar diye düşündüm. Harika! Dikkat çekmek! En sevdiğim (!)
Dersin başlamasına daha zaman vardı. Birbirlerine gurbetten gelmiş gelmiş gibi sarılan kızlar -şu tatlı olmak için kedi gibi ciyaklayanlardan bahsediyorum- ve her cümlesinin sonunda mutlaka küfür bulunan ve borazan gibi bağıran erkekler diye sınıf ikiye bölünmüştü. Biraz -aslında çok fazla- dikkatli bir insandım ve insanları baştan aşağı incelerdim. Sanırım bayağı hareketli bir sınıfa düşmüştüm. Böylesi daha iyi beni fark etmezler diye düşünürken gözüme cam kenarında en arkanın bir önünde sessiz sakin oturan ve sınıfa gerçekten uymayan bir çocuk ilişti. Yeşil ya da mavi olduğunu seçemediğim -iki rengin ortası gibi duruyordu- renkte gözleri ve kusursuz yüz hatları vardı. Kalın kaşlarını çatmış önündeki telefonla ilgileniyordu. Giyiminden anladığım kadarıyla zengin bir tipti fakat şımarık birine benzemiyordu. Ben çocuğa dalmış onu izlerken bir elin gözümün önünde sallandığını farkettim.
'Hey dalmışsın."
Kafamı kaldırıp sözlerin sahibine baktığımda sarışın saçları omuzlarından aşağı dökülen ve alayla gülümseyen güzel denilebilecek bir kızla karşılaştım. Henüz ismini öğrenemediğim çocuğu bu kadar incelemem sanırım onu rahatsız etmişti.
"Melda ben. Kendini tanıtmana gerek yok adının Gece olduğunu biliyorum. "
Yanındaki kumral kızın çirkin bir şekilde sırıtıp "istese de tanıtamaz zaten" diye çok yavaş bir şekilde mırıldandığını duydum.Boğazıma oturan yumruya karşı zorla gülümsedim. Gözlerim çok çabuk dolardı ama çok zor ağlardım. Her zaman yaptığımı yapıp ağlama isteğime karşı koyarak kızların yanımdan uzaklaşışını izledim.
Sonunda ilk dersin hocası sınıfa vardığında klasik kendini tanıtma tantanasından sonra hoca dersleri işleyişiyle ilgili konuşmaya başladı.
"Evet çocuklar yeri gelecek ders işleyeceğiz yeri gelecek eğleneceğiz."
İçimden biz bunları çok duyduk desem de sesimi çıkarmadım ki istesem de çıkaramazdım. Aklıma az önceki kızların söyledikleri geldi. Bana açıkça kendilerine düşman bellemişlerdi. Sınıfa göz gezdirdiğimde adının Melda olduğunu öğrendiğim kız az önce inceleye inceleye bir hal ettiğim çocuğun yanına oturmuştu. Çok büyük bir ihtimalle ondan hoşlanıyordu ki düşmanca tavırları bu yüzden olmalıydı.Cemre'den öğrendiğim kadarıyla okulda ilk hafta ders işlenmiyordu. 3. derse geldiğimizde canım o kadar sıkılmıştı ki -bu konuda sanırım yalnız değildim herkes hoca dışında bir şeylerle uğraşıyordu- sınıfta biraz gözlem yapmaya karar verdim. Öğretmen sınıfı serbest bırakmıştı ve herkes bir şeylerle uğraşıyordu. Derken az önceki mavi ya da yeşil gözlü ve Cemre'den adının Ömür olduğunu öğrendiğim çocuk "ikinci" defa gözüme çarptı. Sıranın üstüne çantasını koymuş, çantasını yastık gibi kullanarak uyumuştu. Saçlarından bir kaç tutam alnına dökülmüştü. O an bu görüntünün dünyadaki en güzel şey olduğunu düşündüm. O sırada aklıma bu görüntüyü çizmek geldi. Çizim yeteneğim vardı. Önüme hemen boş bir kağıt çıkarıp kimsenin bana bakmadığından emin olduktan sonra çizmeye başladım. Tenefüs zili çaldığında çizimimi bitirmiştim ve tam defterin arasına koyuyordum ki
"O ne?!" diye bir ses duydum. Ses tanıdıktı, kedi miyavlamasına benziyordu. Melda...
Başımı iki yana hiçbir şey anlamında sallayıp kağıdı defterimin arasına çabucak koyduktan sonra Cemre'nin isteğiyle lavaboya gittik. Her şey şimdiye kadar yolundaydı fakat kendimi huzursuz hissediyordum. Aslında genel olarak böyleydim. Ne zaman her şey yolunda olsa sürekli bir şeylerin bozulacağını düşünüp huzursuz olurdum.Teneffüs bittiğinde sınıfa girdiğimde gördüğüm manzara ile şok oldum. Melda ve sürekli yanında dolaşan kumral kız öğretmenler masasının önünde bir kağıdı inceliyorlardı ve neredeyse tüm sınıf etraflarında toplanmıştı. Evet o kâğıt benim kağıdımdı. Ömür'ü çizdiğim kâğıt.
Sınıfa girdiğimde tüm gözler bana dönmüştü. Melda yanıma elindeki kağıdı sallayarak o yüzünden hiç düşmeyen alaylı gülümsemesiyle geldi. O sırada olaylardan habersiz kalan Ömür sınıfa girdi. Mükemmel zamanlama!
" Ooo gel Ömür gel bakalım gizli hayranların varmış senin ha?"
Ömür olanlardan habersiz yanımıza geldi ve o mükemmel ses tonuyla -ilk defa konuştuğunu duyuyordum- Melda'ya cevap verdi.
"Yine ne var Melda?"
"Sessizden kork derlerdi de inanmazdım" deyip sırıttı bu sefer Melda. Bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Elim yanaklarında tok bir ses bırakırken öfkeden dişlerimi birbirine sıktım. Gözlerim yanıyordu. Ağlamak üzereydim. Ama bunun sebebi ne üzülmemdi ne de utancımdı. Bu saf öfkeydi. Benden böyle bir tepki beklemiyor olacak ki -bu tepkiyi ne Ömür ne Melda bekliyordu ki ikisinin de gözleri fal taşı gibi açılmıştı- şaşkınlıkla ağzını açtı.
"Bu yaptıklarını ödeyeceksin! Artık kork benden" deyip sol omzuma vurup yanımdan hızla geçti.
Yaptığımdan açıkçası hiç pişman olmamıştım. Yine olsa yine yapardım. Ama olanların hepsini Ömür de izlemişti ve onun resmini çizdiğimi görmüştü. Utancımdan Ömür'e bir kez bile bakmadan yanından hızla geçip yerime oturdum.Derse geldiğimizde aklımdan az önce yaşadıklarım bir saniye bile çıkmadı. Ömür'ün bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bu da daha kötü hissetmememe neden oluyordu.
Sonunda yeniden zil çaldı ve öğlen arasına girdik. Cemre kantine gitmemizi teklif edince hemen kabul ettim. Cüzdanımı da aldıktan sonra kantine çıktık.
Olanlardan sonra iştahım pek yerinde değildi ama acıktığım için kendimi yemek için biraz zorladım. Canım sıkılmıştı, biraz etrafı izleyeyim diye kafamı çevirmemle Ömür'le göz göze gelmem bir olmuştu. Hemen kaşlarımı çatıp bakışlarımı başka yöne çevirdim. Okulun ilk gününe göre çok sorunlu bir gündü. Daha fazla o ortamda duramayıp sınıfa çıktım.
Evet, kapağı değiştirdim. Bu işlerden pek anlamıyorum o yüzden biraz amatör olmuş olabilir. Bu arada Gece için kafamdakine uygun bir manken bulamadım. Kapaktaki kız tam olarak Gece değil. Gece'nin saçları daha uzun ve dalgalı. Fakat Ömür tam olarak kapaktaki. Umarım beğenmişsinizdir. Yorum yapmayı unutmayın! ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlıklar
Ficção AdolescenteKüçük kız ellerinden düşürmediği kağıda son kez baktı. Resim çizmeyi oldu olası sevmişti, ama bu seferkine diğerlerinden çok daha fazla özenmişti. Annesinin resmiydi bu. Annesini sekiz ay önce kaybetmişti. Babası bunun sonucu depresyona girmişti ve...