Doğum

6 0 0
                                    

Son yılların en soğuk kışıydı. Rid kabilesine ait bir ev ise dışarısının acımasız soğuğundan daha keskin bir havaya sahipti. Kabilenin reisi Abar bir eliyle küçük oğlunun saçlarını okşarken ,öbür eliyle de birbirine kenetlediği dişlerine vuruyordu. Bu hareket küçüklüğünden kalmaydı. Ne zaman gergin ve düşünceli olsa istemsiz olarak kuvvetli dişlerini birbirine kenetler ve kemikli parmak uçlarıyla, kenetlediği dişlerine vurup dururdu. Bacağına sıkıca sarılan oğluna baktı. Göz bebekleri korkudan büyümüş, küçük elleri pantolonuna kenetlenmişti. Anlam ararcasına babasının gözlerine bakıyordu. Yaşına göre uzun ve iriydi. Bu konuda babasına çekmişti.Peki ya diğer konularda? Gönlü kendisi kadar büyük ve cesareti kendini durdurabilecek dizginlikte olabilecek miydi? Kendinden ve önceki herkesten daha iyi olması gerekiyordu. Gelecek günlerin neler getireceği belli değildi. Kendisi, ailesi ve kabilesi için elinden gelenin fazlasını yapmıştı. Çok zor zamanlar atlatılmış ve bu günlere gelebilmek için çok fazla fedakarlık verilmişti.Peki ya oğlu? Onun da bu gibi durumlarla karşı karşıya kalmasını istemiyordu. Onun zorda kalmaması için herşeyi yapabilirdi ama o da biliyordu ki olanları ve olacakları kimse değiştiremezdi.
Eliyle gözlerini ovuşturup pencereden dışarıya baktı. Kabilenin en eski üyesi beyaz dallı ağaç dışarıdan onu izliyordu. Odanın içine sunduğu ışığıyla sanki onlara dostça bir gülümseme bahşediyor gibiydi.Kendi gençliğinde bu ağacı arkadaşı bellemişti. En karanlık gecelerinde bile bu ağaç ,dallarının arasında sanki Ay'ı saklıyormuşcasına aydınlık olurdu ve ışıl ışıl parlardı. Annesi , bu ağacın resmini çizmeyi çok severdi. Annesi resim çizerken o da hayatında gördüğü en güzel iki şeyi izlerdi. Eski günlerini düşünürken gözünün önünden yüzlerce görüntü geçti.Bunların çoğunu unuttuğunu sanıyordu.Babasının görevi ona devrettiği o ânı hatırladı. Elleri bir ayıyı boğacak kuvvette olmasına rağmen titriyordu. Şimdi de içinde aynı korku ve endişe vardı. Geleceğini,çocuklarını düşündükçe yüreği bir ay taşı kadar soğuyor ve damarlarında ki kan buza dönüşüyor gibi oluyordu.
Kendisinden yol vermesini isteyen bir görevli sayesinde düşüncelerinden sıyrılıp kendine geldi. Her tarafta kabilenin simgesi olan geyik desenli kıyafetleriyle dolaşan kadınlar vardı. Hepsi hep beraber koşturuyorlar , bir yandan da reislerine bakıyorlardı.Gözünün önünden geçen bu insanlar onun daha çok gerilmesine neden oluyordu. Önündeki kapıya odaklandı. Aralık duran kapının içerisinden karısının çığlıkları yükseliyordu. Yüreği gittikçe daralıyor, nefesini sıkıştırıyordu. Odanın içinden, kadınlarından en yaşlı olanı çıktı ve yavaş adımlarla reisine doğru yürüdü.Uzun örgülü saçlarının döküldüğü, kalın kumaşlı kıyafetinin arasından küçük bir kız çocuğu çıkardı. Bebeği yavaşça reisinin kollarına yerleştirip sakin adımlarla hanımıyla ilgilenmek için odaya geri döndü. Küçük kız çocuğu babasının uzun sakallarının arasında kaybolurken memnuniyetsizliğini göstermek adına yüzünü buruşturdu. Reis Abar bunun üzerine bir kahkaha patlattı ve kahkahasının bitimi olarak gözünden bir damla yaş döküldü. Eğilip kollarının arasındaki bebeğin kulağına fısıldamaya başladı. "Sen ki benim geçmişim ve geleceğimin tek sahibisin.Sahip olduğum her şey ve sahip olmak istediğin her şey sen istediğin müddetce yalnızca sana aittir. Ömrüm yettiği kadar seni koruyacağıma and içerim. Hayatıma hoşgeldin Ayana'm."
Kızının parıldayan alnına bir öpücük kondurdu. Sonra onu yavaşça yumuşak örtüleriyle dolu yatağına yerleştirdi ve gürüldeyen adımlarıyla odaya doğru gitti.
Babasının gitmesine rağmen aynı yerden ayrılmayan küçük oğlan annesinin çığlıklarını artık duymuyor olmasına rağmen gözlerini hâlâ açmamıştı. Çünkü gözleri yaşlarla doluydu ve o bunu kimseye gösteremezdi. Korkuyordu ama bunu sezdiremezdi. O güçlü olmak zorundaydı,duygular zayıflıktı ve onun görevi bir gün babasının yaptığı gibi kabilesini korumak ve diğer iki insan kabilesiyle dostluk içinde tutmaktı. Önemli olan da görevdi. Başını dik tutarak, babasının az önce uğradığı küçük beşiğe temkinli adımlarla yaklaştı. Uzanıp içerisine baktığında ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Annesi ona bir kardeşi olacağını ve kardeşinin ona sadık olacağını , onun da buna karşılık olarak kardeşini her zaman kendinden önce düşünmesi gerektiğini söylemişti. Elini yavaşça ona doğru uzattı. Ayana bir anda küçük elleriyle abisinin parmağını tuttu. Ona sımsıkı tutunuyordu. Artek kaşlarını çattı ,tam geri çekilecekti ki kız kardeşinin gözlerine bakakaldı. O çok güzeldi. Kaşları yavaşça düştü ve yüzünde bir gülümseme istemsizce oluştu. Eğilip kardeşinin kulağına "Güçlüsün ama benim kadar olabilecek misin göreceğiz . Merak etme nasıl olursan ol ben seni korurum." dedi. Sonra ona göz kırptı ve yavaşca geri çekilmeye çalıştı. Tam bu sırada gözüne bir şey çarptı. Ayana'nın sol omzunun üstünde bir şekil vardı. Bu şekil bir dala benziyordu. Başta gürken sonunda iki ince parçaya ayrılan bir dal simgesiydi bu. Nedenini bilmese de içine bir sıkıntı çöktü. Korkuyordu ama nedenini henüz bilmiyordu.

IRK : Araf KraliçesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin