Hayat , yapılan tüm planlara ve kurulan tüm hayallere rağmen sizi en beklemediğiniz şekilde karşılar. Siz yarın hakkında her türlü ihtimali düşünüp, kendinizi olabilecek şeylere hazırlarken her defasında daha kötüsü ve en kötü anların daha iyisi vardır. Düşünmek yararsızdır. Hayal kurmak ise kaçınılmaz.
Yıllar geçip giderken Ayana'nın üzerinde büyük bir değişim vardı. Görevlerini öğrenerek , kendini geliştirerek ve kaderinin farklı olduğunu bilmeyerek 10 yaşına geldi. Annesi senelerdir baygındı ve odasında çeşitli şifacılar eşliğinde sonuçsuz bir tedavi görüyordu. Babası ilk başlarda bu durumdan oldukça etkilenmişti. Bütün vaktini İgri'nin yanında geçiriyor, onunla konuşmaya çalışan herkesi tersliyordu. Kabilenin durumu düşüşe geçmiş , diğer kabilelerden destek ve uyarı alır hâle gelmişti. 2 gününü tek başına çalışma odasında geçirdikten sonra, bir sabah babasından kalma hançeri elinde dışarı fırlayan Abar artık durumu kabullenmiş görünüyordu. Fakat eskisinden daha farklı biri olmuştu. Bütün vaktini odasında çalışarak ya da Artek ile kılıç tâlimi yaparak geçiriyordu. Bazen tüm gün boyunca, hiç ara vermeden dövüş sanatları üzerine çalıştıkları oluyordu. Artek bu durumdan memnundu. Babasının bu sert ve güçlü görünümü ona olmak istediği kişiyi gösteriyordu. Artek daima ciddi ve çalışkandı. Yaşına göre görünümü oldukça kuvvetli ve gelişmişti. Kendisinden taviz verdiği tek an Ayana ile beraber oldukları vakitlerdi. Kardeşi onun en zayıf noktası ve aynı zamanda en güçlü tarafıydı. Babası durmadan Ayana'ya göz kulak olmasını ve onu korumasını söylüyor , Ayana'ya görevlerinin dışında kendini savunması için gerekli olan şeyleri öğretmesini istiyordu. Artek, kendinden başka sadece tek bir kişiye bu konuda güveniyordu. O da Anda'sı Nikad idi. Nikad 5 yaşından beri Artek'in kan kardeşiydi ve kardeşten öte bir anlam taşıyordu Artek için. Artek'in güldüğü tüm anlar andasıyla beraber olduğu vakitler oluyordu hep. Onunlayken bambaşka bir çocuk oluyor , son derece keyifli ve eğlenceli anılar ediniyordu. Nikad , Artek'in tam tersi bir çocuktu. En az Artek kadar iyi bir dövüşçüydü. Kesinlikle çok sadık ve gözü karaydı. Nadir bulunan bi cesareti ve düellolar sırasında gözle görülür bir ciddiyeti ,öldürücü isteği vardı. Fakat bunların dışında Nikad her zaman gülümserdi. Kabına sığmaz, yapmadığı yaramazlık kalmazdı. Kabilenin hem neşesi hem de baş belasıydı. Bu üç çocuk tüm yoğunluklarının arasında büyürken zaman onların aleyhinde ilerliyordu.
Ayana 15 yaşına geldiğinde hemen hemen herşeyi oturmuştu. Bir çok insandan daha bilgili ve çoğu kadına göre daha becerikliydi. Annesinin tüm becerileri ve babasının tüm yeteneği onda vardı. Uzun ,gür kızıl saçları vardı. Hem yakabilecek sıcaklıkta bir güzelliğe sahip hem de dondurucu bir soğukluğa sahipti. Daima güler ve insanlara yardım ederdi. Sürekli koşturuyor , gücünün fazlasını kabilesinin işleri için harcıyordu. Annesinin yokluğunu günden güne , saatten saate daha çok hissediyordu.
Yine bir öğleden sonra annesinin kaldığı odaya gitti. Kapıyı yavaşça aralayıp yeni boyanmış siyah pabucuyla içeriye bir adım attı. Yavaşca odanın ortasına ilerleyip , elindeki sepeti yatağın yanındaki komidinin üstüne bıraktı. Sepetin içindeki leylaklar ,kenarından sarkarak annesinin yüzüne bir gölge düşürüyordu. Yatağın kenarına oturdu. İnce ve narin parmakları annesinin siyah saçlarında gezindi. Bir müddet sadece onu izledi. Sonra ona dünden beri neler yaptiğını anlattı. Anlatırken o kadar keyifli anlatıyordu ki sanki annesiyle derin bir sohbetin icindelermis gibi hissediyordu. Sonra bir an durdu , yüzü düştü. İçinde ki yorgun, kırgın tarafı uyanmıştı. Gözleri doldu. Gözünün önüne gelen bir tutam kızıl saçı kulağının arkasına itti. Sonra eğilerek annesinin kulağına onu ne kadar özlediğini söyledi. Bunu söylerken annesiyle hiç bir anısı olmayaşını , bir kac konuşmaları dışında hiçbir şeyi hatırlayamadığını farketmek canını bir kez daha yaktı. Yataktan hızlıca kalktı. Ayakta öylece duruyordu. Ellerini yumruk yaptı. Bir kaç dakika öylece dışarıya baktı. Elleri yavaşça çözüldü. Sıkılaşmış parmakları birbirlerine değerek aşağıya doğru salındı. Yavaşca cama doğru ilerledi. Dısarıdaki insanlara baktı. Ekmek alan çocuğa , soğukta ısınmaya çalışan zavallı yaşlı kadına , pelerinleriyle gezinen koruyuculara ve diger her bir canlıya kaydı buğulu gözleri. Hepsinin kendi hayatı, kendi acıları , kendi sorumlulukları vardı. Bir kere daha herşey ona çok karmaşık göründü.
İgri'nin son uyanmasının üzerinden neredeyse 4 hafta geçmişti . Uyandığında genel de yarı baygın olur ve bir kaç dakika içinde geri uykuya dalardı. Bir kere daha gözlerini bu bir kaç dakikalık zaman dilimine açtı. Fakat bu sefer zihni daha açıktı. Pencere kenarındaki kızını kızıl bir gölge gibiymişçesine gördü ve tanıdı. Ona elini uzatmaya çalıştı fakat yalnızca işaret parmağını hareket ettirebildi. Dudakları her an kuma dönecekmişcesine kuruydu. Yutkunamadı, canı acıyordu. Ölüyordu ama bunun bu sekilde olmaması gerekiyordu. Ona söylemeliydi . Kızının bilmeye hakkı vardı. Son bir kez daha kendini zorlayarak elini biraz olsun kaldırabildi. Seslenmek istedi ama yapamadı. Gözlerinin karardığını hissetti. Bir anda sırtını bir ürperti kapladı. Direnmeye çalıstı olmadı. Elleri yavaşça hissizleşti ve çözüldü . Parmakları düzenliymişçesine teker teker ipeksi çarsaflarina çarptı. Kafasını yana doğru eğdi . Kızı arkası dönük öylece duruyordu. Hiç bir şekilde kendini hissetmiyordu. Sadece , öylece yatıyor ve camın önündeki kızının tuhaf karartısına bakıyordu. Gözünden aşağıya bir damla yaş akarken , göz kapakları titredi. Bir kaç dakika sonra gözleri komple kapanmış ve kesilmeyen uykusuna dönmüştü. Ayana ,arkasıma döndü ve yatan annesine baktı. "Keşke" dedi. " Keşke bir kere olsun seni ayıldığın zaman görebilseydim. Sepetindeki leylakları annesinin başucuna bırakıp sepeti de alarak odadan ayrıldı. O günün akşamı meydandaki kürsüye öksürerek kabilenin eskilerinden bir adam çıktı. Sıkkın olduğu belliydi ve sessizliği insanları daha çabuk bir araya toplamıştı. İgri'nin ölüm ilanı verildi. Ayana öylece durdu. Teni anında buz gibi oldu.En büyük kabusu gerçek olmuştu. Yıllardır olmamasına rağmen, gerçek anlamda ilk defa bu durumu görüyor, onun yokluğunu hissediyordu. İnsanı donduracak sabit bakışlarla ilerlemeye başladı. Kargaların uçuştuğu eski köprünün altından geçti. Sadece ilerliyordu. Dünyası yıkılmıştı, içindeki tüm organlar bir anda yanıp küle dönüşmüştü sanki. Kabullenemiyordu , ona olmamış gibi geliyordu. Bunun nasıl geçeceğini düşünüyordu. Oysaki çok yakında her şey çok daha kötü olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IRK : Araf Kraliçesi
AdventureNeredeyse dünya üzerindeki hiçbir canlının hatırlayamayacağı kadar uzun yıllar önce hayat şimdiki halinden çok daha farklıydı. 5 katmandan oluşan dünyamızda bir düzen hüküm sürmekteydi. Her ırkın kendisine ait bir lideri vardı. Liderler bu dünyanın...