1. BÖLÜM: "HAFIZA"

196 14 6
                                    

Karanlık; kimi zaman hayallerimi bir çöp gibi attığım, kimi zaman duygularımla kapısını çaldığım siyah. Tek kelimeyle huzur? Göz yaşlarımı akıttığım kuyu, düşüncelerimin esiri. Göz yaşlarımı akıtabildiğim tek yer. Korkusuzca, özgürce yol belirleyen damlacıklara yol gösterdiğim, sığındığım yer karanlık. Gizlediğim şeylerin anahtarı olan karanlık. Korkusuzca akıttığım göz yaşı kadar özgür olduğum yer. Kelimeleri hislere dökebileceğim yer karanlık. Belki de, en büyük korkum karanlık.

Hayata nefretle uyanmak nasıl bir duygudur bilir misiniz? Bir kez daha yaşadığıma lanet ederek uyanmak?

Berbat.

Nedensizce yaşamak gibi, karanlığa itilmiş gibi. Gece boyu gözlerimden akan kanı izledim, o berbat hissin kelimelerime sıçrayıp sessizliğime darbe indirmesini bekledim ama yine hissettiğim boşluğa kendimi teslim ettim.

Ama hayır, daha kendime nefret dolu gözlerle uyanmak için günlerim bitmemiş. Acı artık hoşuma gidiyordu. Hayatta önemli bir parçam gibi. Tebessüm ettiğim anlarda bile beni hiç yalnız bırakmadı. Sağolsun.

-"Ben Duru Öztürk
18 yaşındayım. İnsanlara batan, onlara göre sorunlunun tekiyim. Ama bilmiyorlar ki tek sorun onlar. Kendimi hiç hissetirecek kadar milyonlarcası var. İnsanları rahatsız olacakları derecede onları inceleyen, görüp görebileceğiniz en ruhsuz kişiyim. Kesinlikle duygularım var.

İnsanları rahatsız ettiğim kadar onlarda bana pek sıcak kanlı sayılmaz.

Karanlığa itilmiş değilim. Karanlığı ben seçtim. En azından böyle söyleyebiliyorum.

Haftanın beş günü okulda, hafta sonu ise işte çalışan biriyim. Eve sadece uyumak için de gidiyorum denebilir. Herkesin aksine benim karanlık olan odam, onlara söylemem gerekeni zaten yapıyordu. Bir hastalığım var; beynimde sıvı birikmesi yüzünden beynimin içinde bir kabarcık taşıyorum. Bu bütün korkularımı önüme sermekle kalmıyor, her atakta hafızamda sorunlara yol açıyor. Ameliyat olmak yerine hayatın acı tadını çıkarıyorum. Çıkarmaya çalışıyorum. Annem; beni doğururken ölmüş. Kendime nefretim ve karanlığım bu yüzden. Babam; İş nedeniyle sürekli seyahatlerde. Onu neredeyse hiç görmüyorum. Onunda çaba harcadığı yok. Zaten beni hiç istememiş. Hastane raporlarında, annemin söylediklerinde böyle yazıyordu. Ege ile birkaç macera yaşamış olabiliriz.

Hayat; benim için fazla zordu demiyorum, sadece kaldırabileceğimden fazla. Yardım istemeye bile kimsem yok. İstemeye çalışsam bile insanlar menfaatleri ve çıkarları için beni kullanacaklardı. Biliyorum. Bu hayatta aldığımız nefesin bile bir karşılığı varken onlardan diğer türlüsünü istemek farklı olurdu ya asıl.

O yüzden her şeyi boş koydum. Dışarıdan bakıldığında ciddi ve burnu havada bir tipim. Biraz da bu yüzden yalnızım galiba. Yalnızlık iyiydi aslında. Yalnızlık; çoğu zaman iyi geldi ama.. Hiç doğru gelmedi. Bir arkadaş gurubu iyi olabilirdi. Her şeyi mi bildikleri, ama sorgu kokan nefesleri anlatacak bir şeyimin olmadığının gerçeğiydi. Bir zaman sonra sorgu ışığı yanacaktı. Biliyorum. Ben cevapları bilemezken onlara zaten cevap veremzdim ki.

Bunu yazıyorum çünkü hafızam ara sıra hayatın bana oynadığı gibi oyunlar oynuyor. Hayatımı tuttuğum kara kapaklı bir defter var. Her annemin ölüm günü-ki benim de doğum günüm- kutlamaz oraya gider onu okurum. Annemde hayatımı bilsin diye. Hastalığımın son noktasındaymışım. Verilen hapları kullanmadım ve tedavilere gitmedim. Bu yüzden tek yol ameliyat. Tabii bu süreçte hastalığım bayağı ilerlemiş. Üvey annem; babam ben doğduktan sonra ve annem öldükten sonra hemen evlenmiş. Eh, bana bakacak biri lazım! Kendiyle sürekli beni kıyaslayan, senelerini bana harcadığı için sinirle bana ona benzemem gerektiğini söyleyen ruh hastasının teki. Annemin mirasının kargasıda denebilir. Ona benzemediğim için beni sürekli yapmak istemediğim şeylere itiyor.

FERYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin