Ѡ SIR BEDEN Ѡ

449 4 8
                                    

Kimsenin sahip olamayacağı bir rüyaya sahibim.

Karanlık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Karanlık.

Sessiz çığlıkların yankılandığı, düşüncelerinin zincirlerini kırmayı başaramadığı o dünyaya itildi genç kız.

Kocaman bir boşluk hissi ve beraberinde gelen korku duygusu havada asılı kalırken, gözlerini araladı ve bir süre umutsuzca karanlığı seyretti.

Sarsıldığını hissediyordu, bedeninde bir titreme hakimiyet kurmuştu.

"Tomris," diye bir fısıltı duydu zihninin içerisinde.

Başlıyordu, genç kız olacaklardan habersizdi; ama hissediyordu. Karanlığın varlığını, derisinin altında yayılan bir zehiri andırırcasına karıncalandırışını hissediyordu.

Ellerinin üzerine düşmesiyle suratını buruşturarak avuç içlerine baktı genç kız. Canı çok yanmasına rağmen kan yoktu, hafif bir zedelenmeydi... o kadar.

Yavaşça başını kaldırdı ve karanlık sokağı aydınlatan titrek sokak lambasının cılız turuncumsu ışığına baktı bir süre. İşte, her şeyin o zaman değişeceğini hissetmişti.

Arkasında bir beden hissetmesi ile hızla başını o yöne döndürdü. Korkmuş ve çaresiz bir şekilde karşısındaki genç adama bakarken ne düşünmesi gerektiğini kestiremiyordu.

Zihninde tek bir soru yankılanıyordu: Neler oluyor?

Genç adam, yere düşmüş kızın yanına eğilerek ellerini ellerinin arasına aldı; zedelenmeye baktı ve adeta şeffaf bir tabakayı andıran gözlerini genç kıza yönlendirdi. Karşısındaki genç adamın gözlerinde kendi yansımasını görebiliyordu genç kız. Gördüğü kişi, kendisi değildi.

O, değişmişti.

Genç adam, "Tomris," dedi, şefkat barındıran bir ses tonuyla. Kızın alışık olmadığı bir şeydi bu. Rahatlayarak, kalıba dökülen mum gibi serbest bıraktı kendisini. İçi birden bire güven duygusu ile dolup taşmıştı.

"Bu saatte burada olmamalısın, biliyorsun." Genç kızın ellerini bırakmayarak onu ayağa kaldırdı. "Yakalanmamamız gerek."

"Nereye?" diye sordu kız. Sonunda konuşabilmişti. Karşısındaki genç adamın neyden bahsettiğinden bir haberdi. Neler olduğunu kavrayamıyordu, burası farklıydı.

"Oyun mu oynuyorsun benimle, Tomris?" diye sordu karşısındaki genç. Cümlesi alayla karışıktı ve söylerken gülümsemiş, gözleri karanlığı aydınlatırcasına parıldamıştı.

O an, dikkatlice karşısındaki genç adamı süzdü kız.

Abanoz rengi saçları dağınıktı ve aralarına karışmış birkaç tel karamel rengi tutam ile güzel bir kombinasyon oluşturuyordu. Dolgun pembemsi dudakları hafifçe aralık, cildi ise kızları bile kıskandıracak şekilde pürüzsüzdü. Gözlerinin rengi ise... Belli bir rengi yoktu sanki. Şeffaftı ve genç kız o gözlerde kendi yansımasını görebiliyordu. Ama bir renk olarak nitelendirecek olursa... Beyaz ile mavi arasında kalmış gibiydi. Evet, bu uyuyordu. Güçlü bir çenesi vardı ve tüm bu özellikler kızın mest olmuş bir şekilde ona bakmasına neden olmuştu.

"Hadi ama," diyerek kızı hafifçe dürttü genç adam. "Sadece dalga geçiyordum, bana öyle bakma."

Ah, yanlış anlamıştı. Oysa genç kız onun güzelliği karşısında şaşkına uğradığı için öyle bakıyordu.

Bozuntuya vermemeye çalışarak bakışlarını karşısındaki gençten çekerek ayakkabılarına yöneltti ve yürümeye devam etti. Nereye gittiklerini bilmediği halde yanındaki çocuğa eşlik ediyordu. Havaya karanlık çökmüş, yıldızlar ise görünmek istemezcesine geriye çekilerek zifiri karanlığa mahkum etmişti etraflarını.

"Annen meraktan kuduracaktır," diyen genç adam, genç kızın boğazına beyzbol topu büyüklüğünde bir yumrunun oturmasına sebep oldu. Neyden bahsediyordu bu çocuk böyle? Onun annesi yoktu ki! En küçük kardeşini doğururken kendi canından olmuştu; ama hemen dibinde yürüyen gencin dolgun dudakları, az önce annesinin varlığıyla ilgili bir şeyler zırvalamıştı.

Kafası karıştı; ve adımları yavaşladı.

"Adın ne?" diye sordu elleri ceketinin ceplerindeyken. Bu ceketi nereden aldığını bile bilmiyordu. Ne ara üzerine geçirmiş olduğunun farkında değildi. Hatta böyle bir eşyaya sahip olduğuna bile emin olamıyordu.

Abanoz rengi saçlarını karıştırarak ona bakan genç, bıkkınlıkla nefesini verdi. "Tomris," dedi. "Komik değil."

Tomris mi? Daha yeni fark ediyordu, çocuk deminden beri ona şu garip ismi söyleyip duruyordu.

"Adın ne?" dedi ısrarcı bir şekilde. Gözleri iri iri açılmış, merakla ona bakıyordu. Sanki cevabını duyunca tüm bu gariplikler sona erecekmiş gibi hissediyordu.

"Ira," dedi çocuk bıkkınlıkla ve daha sonra konuşmaya devam etti. "İyi olduğuna emin misin, Tomris? Garip davranıyorsun!"

"Ben Tomris değilim!" diye bağırmak geldi içinden ama midesinde hissettiği baskı ile her şey karanlığa gömüldü ve aniden yatakta dik hale geldi. Alnında ve dudağının üstünde ter damlacıkları birikmiş, gözleri ise ne olduğunu kavramak istercesine etrafı tarıyordu.

"Ne oluyor, Beria?" diye sordu Alkan, uykulu bir şekilde. Genç kız ona aldırmadan ayağa kalktı. Üzerindeki tişört terden dolayı sırılsıklam olmuştu ve altındaki penye şortun sergilediği bacakları tir tir titriyordu.

Bileğindeki saç tokasıyla terden ensesine yapışmış olan saçlarını topladı ve yüzünü avuçlarının arasına alarak ovuşturdu. Beyni zonkluyor gibi hissediyordu ve bu berbat bir sancı yaratıyordu.

"Beria," dedi Alkan. Sesinden anlaşıldığı kadarıyla uyku mahmurluğunu yavaş yavaş geride bırakmaya başlamıştı. "Neyin var?"

"Kabus," dedi sadece. "Kabus gördüm."

Bir süre durakladı. Kabus diye nitelendirecek bir şey olmamıştı oysa; ama nedendir bilinmez korkmuştu işte.

"Gel hadi," diyerek kollarını açan Alkan'a bir süre öylece baktı. "Geçti işte, bir şey yok."

Derin bir nefes aldı ve Alkan'ın kollarının arasına girerek sağ kolunu ona doladı.

Gözleri karanlığı incelerken, biliyordu: Geçmeyecekti. Yastığa her kafasını koyuşunda kendini o ütopik dünyada bulacak; ve başındaki bu ağrı ile her gece uyanacaktı.

SIR BEDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin