Adele- Set Fire to the Rain
Hangi ara tepsideki siparişleri masaya bırakarak sandalyeye oturduğumu, kaç dakikadır bilgisayar ekranına boş boş baktığımı bilmiyordum. Yere düştüğümde acıyı, o çocuk ellerimi tuttuğunda ise bedenime yayılan sıcaklığı hissetmiştim. Şimdi ise rüyalarımda gördüğüm kişinin diri halini karşımda buluyordum. Sanki büyük bir şakanın içerisine düşmüşüm de birazdan Eslin kahkahalara boğulacak ve gizli kamerayı göstererek benimle dalga gaçecek, Neco ise böyle boş işlerle uğraştığı için maaşından kesinti yapacaktı ve Eslin yalvar yakar ondan af dileyecekti.
Tabii bunların hiçbiri olmadı.
"Neye bakıyorsun sen?" diyerek iş yerine ait laptopa kafasını gömerek bakan Eslin'in kafasını elimle geriye iterek bilgisayarın kapağını indirdim ve bakmasını engelledim.
"Yok bir şey," dedim oturduğum yerden ayağa kalkarak. Dört numaralı masada oturan sarışın çocuğu defalarca kez rüyalarımda gördüğümü söylesem asla inanmazdı. Onu tanıyordum.
Birkaç dakika boyunca belirli aralıklarla- iki saniyede bir- dört numaralı masada oturan iki çocuğa bakıyor; daha sonra ise önüme dönerek kasadaki bozuk paraları saymaya devam ediyordum.
"Ah," diye öfke dolu bir inleme döküldü dudaklarımdan. "Yine karıştırdım. Yetmiş üç mü, seksen üç mü?"
"Ne bileyim ben!" dedi Eslin omuz silkerek. "Paraları sayan sensin."
Tekrardan saymaya başlayacakken kasaya ödeme yapmak için gelen sarışın çocuk elindeki elliliği bana doğru uzattı. "İki donut ve bir kahve," dedi büyük bir soğukkanlılıkla ama dediğini birkaç dakika sonra algılayabilmiştim.
Dalgalanan mavi gözleri ruhuma bir kelepçe geçirerek beni etkisi altına almıştı sanki.
Paranın üzerini geriye uzattıktan sonra kafeden çıkana kadar peşinden baktım ve daha sonra üzerimdeki önlüğü çıkartarak ceketimi giydim.
"Çıkmam gerek Necip abi," dedim hızla çıkışa yönelirken. "Maaşımdan kesersin." Kafeden çıkarken Neco'nun, 'Büyük bir zevkle,' diye seslendiğini duyabilmiştim. Eslin ise peşimden bir şeyler zırvalamıştı ama aklım benden birkaç metre uzakta ilerleyen genç adamdaydı. Yanındaki kıvırcık saçlı çocuk ile bir şeyler konuşuyordu ama benden uzakta oldukları için ne konuştuklarını tam olarak duyamıyordum.
Neden peşlerine takıldığımı ben de bilmiyordum ama o an içimden öyle gelmişti. Sanki peşinden gidince bu saçmalık bir son bulacakmış gibi hissediyordum. Beynimde koskoca bir karmaşa vardı ve şu son bir aydır bunu çekmek çok yorucu bir hal almıştı. İki gündür bir şey gördüğüm yoktu ama bu sefer de garip sesler duymaya başlamıştım. Şizotipal kişilik bozukluğu yaşıyor olabilir miydim? Şizofreni? Ya da şizoid?
Zihnimden hızla sildiğim bu ihtimalleri hiç düşünmemiş olmayı diledim bir an. Düşünce ve davranış bozukluğu yaşamak, şu anda istediğim en son şeydi.
Bir arabanın arkamdan sertçe kornaya basmasıyla ürkerek dikkatimi şoför koltuğunda oturan adama yönlendirdiğim sırada kısacık süre içerisinde sokaktan kaybolmuşlardı. Bir süre öylece etrafıma bakınarak nereye gittiklerini bulmak istedim ama onlarca ara sokak vardı ki bir tahminde bile bulunamıyordum.
"Lanet olsun," diyerek omuzlarımı düşürdüm. Kafamın içinde neler olduğunu öğrensem rahatlayacaktım ama bu şekilde kendi kendimi yemekten başka bir şey yapamıyordum. İki gündür rüyasız uykuların kollarındaydım ama bu beni sevindirmiyor, işi daha da büyük bir çıkmaza sürüklüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIR BEDEN
FantasyEllerinin üzerine düştü. Başını kaldırdı. İşte yine aynı kabusun içerisindeydi. Sadece bu farklı bir versiyonuydu. -