Sensei

57 7 57
                                    

Berk'in "Beni bekle." deyişinin üzerinden dakikalar geçmişti ve ben artık onu beklemeyi bırakmış elimdeki siyah keçeli kalem lekelerini incelemeye koyulmuştum. Sol elimin baş parmağıyla sağ elimdeki lekeleri silmeye çabaladım. Geçmeyince çekmecemin üstüne uzandım ve ıslak mendil paketinden bir tane çıkarmaya çalıştım. Tabi ki başarılı olamamıştım. İki tane birden çıkmıştı. Kaşlarım çatık bir şekilde ellerimi silerken bir yandan Berk'e sinirleniyordum.

Yeni geliştirdiğimiz yöntemle konuşuyorduk ama beyefendi soruma cevap bile vermeden kayıplara karışmıştı. Odamızın birbirine bakan pencerelerinden kartonlara yazı yazarak konuşuyorduk. Tekrar cama baktım ama durumda değişiklik yoktu. Kaşlarım çatık bir şekilde oflayarak ellerimdeki siyah lekeleri kazıma işlemine devam ettim.

Birden sırtıma bir ağırlık çöktü ve bununla aynı anda önümde bir telefon belirdi. Bu telefon 'çatık kaşlı ben' ve Berk'in resmini çekiyordu. Bu gerçekten terbiyesiz bir telefondu. Sinirle arkamı döndüm ve işaret parmağımı Berk'in gözüne sokarcasına doğrulttum.

"Kaç dakikadır seni bekliyorum. Gerçekten 'şu an tam olarak ne yapmak istiyorsun?' sorusunun cevabı bu muydu?" dedim.

Kaşlarını kaldırarak sırıttı ve "Alında tam olarak bu değil, bu jenerikti." dedi.

"Peki aslında yapmak istediğin ne?" diye sordum. Cevabı alana kadar kesinlikle sinirim geçmeyecekti ve susmayacaktım.

"Sana bir sırrımdan bahsetmek istiyorum." dedi.
Bunu duyduğumda gerçekten şaşırmıştım. Kesinlikle çılgın ve saçma bir cevap bekliyordum.

"Vraiment?" dedim gerçekten pek bilmediğim Fransızca'mı kullanarak.

Şaşkındı ve kaşları çatıktı. "Fransızca'dan anladığımı da nereden çıkardın." dedi.

"Bende bu konuda gerçekten bilgili sayılmam. Bildiklerimi unutmamaya çalışıyorum. 'Gerçekten mi' demek istemiştim." dedim.

Açıklamamın ciddiyetine şaşırmıştı ve benimle dalga geçtiğini göstermeye çalışıyordu.
"Oui. Vraiment!" (evet. gerçekten!) dedi. Kaşlarımı çatmama fırsat vermeden işaret parmağını iki kaşımın arasına koydu.
"S'il vous plaît ne soyez pas folle gentille dame." (lütfen kızma güzel bayan.) dedi.

Elini ittim ve yine işaret parmağımı sallayarak "kızmamı istemiyorsan hemen bana şu sırrından bahsetmek zorundasın." dedim.
Gözlerini tavana dikti ve düşünüyormuş gibi yaptı.
"Imm.."
Sonra birden hızla kapıya yöneldi. "Tamam hadi o zaman dışarı çıkalım." dedi.

Hiçbir şey söylemeden peşinden gittim. Hızlıca önden yürüyordu. Doğruca çocuk parkına gitti. Tabi bende peşinden. Salıncakların önüne geldiğimizde salıncakta sallanan iki çocuğa seslendi.
"Çocuklar. Hadi bakalım sıra bizde." Çocuklardan tombul kıvırcık saçlı olanı "Niyeymiş? Önce biz kaptık. İnmeyiz." derken onun aksine çok zayıf olan diğeri omuzlarını olmaz anlamında kaldırıp indiriyordu.

Berk'in kolundan tutup çekiştirmeye başladım. "Berk hadi ne yapacaksın salıncağı bozma çocukların oyunlarını. Başka yer mi yok." dedim. Bana dönerek sadece kaşlarını kaldırdı ve geri çocuklara döndü. "Olmaz! Bu güzel ablanız salıncağa bineceğim diye ağlıyordu demin. Onu bindirmem gerek. Ağlarken ne kadar çirkinleştiğinden haberiniz var mı? Hadi inin bakalım."
Ah cidden bu çocuk beni öldürüyordu. "Berk! Saçmalama hadi gidelim." dedim ama o benim yüzüme bakarak çocuklara bağırmaya devam ediyordu.
"Ne! Şimdi ağlayacak mısın? Ahh seni huysuz. Sakın ağlama ben şimdi onlarla konuşurum tekrar."

Gözlerimi kocaman açarak derin bir nefes verdim. Kesinlikle vazgeçmeyecekti. Sonra yine şişman olan çocuk konuştu. "Tamam ama sırf bu abla istediği için. Ayrıca bir dahaki sefere olmaz."
Onlar yavaşlayıp inerken Berk de "Aferin aferin." diyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 21, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Daha Fazla HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin