"Bana bak! Ben buraya aşık olmaya değil okumaya geldim."

361 23 22
                                    

Bölüm şarkısı: Pieces/ Red

...

Otobüsün camını buğulandıran yağmur damlacıkları dışarısını görmemi engelliyordu. Havada hafiflemiş bir sis vardı. Böyle bir havada dağların arasından geçmek içimi ürpertiyordu. Yine de içimde çocuksu bir heyecan taşıyordum. Üniversite ha! Kimse benim gibi haylaz, havai bir kızın üniversiteye gideceğini düşünmezdi. Derslerine çalışmayan, işi gücü boş işler olan deli dolu bir kız. Bu bendim ve kimsenin beni değiştirip de sevmesine müsaade edemezdim.

Hiç kimsenin beni sevmesine ihtiyacım yoktu. Tek bir kişi hariç. Ne zamandır hayallerimi süsleyen prens. Bir tek onun sevgisine ihtiyacım vardı. Halbuki o kişiyle daha tanışmamıştım. Ne kadar lay lay lom biri olsam bile ne biriyle çıktım ne de birini sevme ihtiyacı duydum.

Düşüncelerime dalmışken otobüsün durması ile kendime geldim. " Yirmi dakika ihtiyaç molası vereceğiz sayın yolcular." Anonsunu duyduktan sonra pançomu koltuğa yerleştirip otobüsten aşağı indim. Koşar ayak lavaboya girerken yandaki kulübede duran sakalları beyazlamış kalın kaşlı yaşlı bir amca beni durdurdu. " Girmeden önce parayı vermen lazım kızım." Diye sitem etti. Şaşkınlıkla tek kaşımk kaldırıp cevap verdim. " Çıktıktan sonra vermiyor muyduk amcacım?" Yaşkı amca kafasını iki yana doğru sallayıp gözlüklerini düzeltti. " Görüyorsun genç hanım, yaşlı biriyim. Her çıkanı takip etmem kolay olmuyor. O yüzden ben girişlerde alıyorum." Dediklerini başımı sallayıp onayladıktan sonra bozuk oarayı verip içeri girdim

İçeride bir kadın makyajını tazeliyordu, başka bir kadın ise lavaboya dokunduğu için küçük çocuğu azarlıyordu. Sırtımın ortasına kadar gelen saçlarımı arkadan toplayıp soğuk suyu yüzüme çarptım. Yandaki kutudan bir peçete alıp yüzümü kuruladıktan sonra saçlarımı açıp rahatsız etmemesi için dağınık bir topuz yaptım. Aynaya son bir bakış attıktan sonra dinlenme tesisinin market bölümğne girdim. Birkaç çeşit bisküvi, içecek ve sakız aldıktan sonra parayı kasiyere verip otobüse doğru yürümeye başladım. Otobüse bindiğimde yanımın dolu olduğunu fark edince kaşlarım benden izinsiz yukarıya doğru kalktı. Ama umursamayıp yerime oturdum ve annemi aradım.

"Alo anne nasılsın?" Diye sakince sordum. " Yavrum! Canım kızım benim. Neredesiniz Derin'im ?" Annemin sesindeki ton göz yaşlarımı hareketlendirse de gözlerimin dolmasına izin vermedim. " Anne Ankara'ya yaklaşıyoruz. Yurda gidince seni ararım ben endişelenme." Annem titrek bir nefes aldıktan sonra devam etti. " Çok özledim seni Derinim!" Gözlerimi devirdim. Yine başlıyorduk annemin duygusal anlarına. " Tamam aanne görüşürüz." Annemin o sertçe oflamalarını buradan bile duyabiliyordum ve gözlerini devirişini de hissedebiliyordum. Kesin ne kadar duygusuz olduğuu düşünüyordur. " Görüşürüz annecim." Dedi ve telefonu kapattım. Telefonu elimde çevirmeye başladım. Yollar beni geriyordu. Gerçekten gergin hissediyordum.

Sanırım mola bitmişti ki otobüsün motorunun çalışma sesi geldi kulağıma. Sonunda yanımda oturan kişi gelmişti. Orta yaşlı gibi duran bir kadın... Bana soğuk bir bakış attıktan sonra yerine oturdu ve ellerinde olan magazin dergisine gömüldü. Bakışlarına bir anlam verememiştim ama çokta umrumda olmadı. Elimde olan üniversitenin broşürüne yoğunlaşmaya çalıştım fakat göz kapaklarıma bir ağırlık çökmüştü. Broşürü katlayıp çantama koydum ve kendimi uykunun yumuşacık topraklarına bıraktım.

Kalkmam için beni otobüsün muavini uyandırdı ve Ankara'ya ulaştığımızı söyledi. Yavaşça yerimden kalkıp aşağı valizlerimi almaya indim. Ankara'nın soğuk havası içimi titretmişti. Elimde tuttuğum pançomu üzerime geçirip valizlerimi otobüsün bagajından aldım. Elimde tuttuğum valizlerle ilerlemeye başladım. Garajdaki Bilkent Üniversitesi servisine yöneldim.

Katil...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin