"Sen hep terk edilen olacaksın, hyung. Benim dışımda."
Junmyeon, kendisine yaklaşan esmer çocuğun gözlerine baktı. Yıllar önce koruduğu o çocuk gitmiş, yerine gözlerinden ateşler fırlayan bir delikanlı gelmişti. Jongin, yürümeyi bırakıp kendinden kısa olan büyüğünün gözlerine baktı.
"Yine biz kaldık."
Junmyeon, usulca başını sallayıp genzinden yükselen hıçkırığı bastırmaya çalıştı. "Görüyorsun ya Jongin, kalan yine biz olduk."
Esmer genç, çocukluğunun tek hatırası olan gülümsemesini büyüğüne sundu. "Kalan daima bizdik, hyung. Bunu görmen için daha ne olmalı."
Junmyeon, başını öne eğdi. Konuşmaya gücü yoktu, aklı biraz önce Chanyeol ile giden kardeşi Baekhyun'daydı ve ne kadar inkar etse de, Chanyeol'ü de düşünüyordu. Geçmişinde, şimdisinde ve kuvvetle muhtemel geleceğinde de, hep aynı oyunun kahramanı olacaktı. Baş rol müydü, emin değildi. Emin olduğu şey, daima terk edilen olmak zorunda olduğuydu.
Oyunun sonuna kadar kaybettiklerini kazanmaya çalışacak, sonunda ise tekrar her şeyi kaybedecekti. Perde kapanıp kaçıncı olduğunu hatırlamadığı diğer sahne başladığında, her şey kısır bir döngüye girmişçesine tekrar başlayacaktı.
"Onu daha ne kadar düşüneceksin, hyung?" diye fısıldadı, Jongin, biraz daha yaklaşarak.
"Onu düşünmüyorum." dedi Junmyeon. "Kendimi düşünüyorum." Sonra bakışlarını kaldırıp ısrarla kendine bakan gence çevirdi. "Nasıl da hep aynı oyunu oynamak zorundayım."
Jongin, onu üzmekten ölesiye nefret ediyordu. Hayran olduğu gözlerin, yaşlarla perdelendiğini gördüğünde, yaptığı şeyler için pişmanlık duysa da çok geçti. Hatta Chanyeol, hayatlarına ilk girdiği andan itibaren her şey için çok geçti. O masum görünümlü çocuğun, bir gün sahip olduğu her şeyi alacağını biliyordu.
İki yaşında bir bebekken annesinin dayaklarından kaçıp sığındığı limanın Junmyeon'un sıcak kolları olduğunu hayal meyal hatırlıyor ama tümüyle hissediyordu. Okula başlayacağı ilk gün, sahipsiz bir çocuk gibi okul kapısında beklerken Junmyeon'un köşeden çıkıp onu kollarına aldığını hatırlıyordu. Minik vücudu, çete lideri tarafından darp edilirken kolları üzerinde hissettiği sıcaklığı, onu oradan kurtaran adamı nasıl unuturdu?
Eğer Junmyeon'u görecek ise uyanmak isterdi. Eğer hayatında o var olmaya devam edecekse, hayatı da var olmaya devam ederdi. Eğer Junmyeon varsa, Jongin de vardı.
Bu yüzden cebindeki silahı çıkardığında hiç tereddüt etmedi.
"Benimle gel, hyung." diye fısıldadı. "Benimle kalmayacaksan, benimle öl."
Junmyeon, hafifçe gülümsedi. Karşısındaki bu kişi, kesinlikle kendi Jongin'i değildi.
"Neden, Baekhyun'u kaçırdın?"
"Bana gelmenin başka yolu, daha doğrusu Chanyeol'ün seni bırakmasının başka yolu yoktu."
"Bu şekilde sana gelmiş mi oldum?" diye sordu, Junmyeon.
Jongin, başını salladı.
Junmyeon'un dudaklarına bir tebessüm oturmuştu lâkin neşe dolu bir gülümseme değildi. Aksine sanki söyleyeceklerini örtmeye çalışan acı bir gülüştü.
"Hiçbir zaman sana gelmedim, Jongin." dedi, küçük olanın gözleri acı dolarken. "Çünkü gelmem için önce gitmem gerekir ve ben hiç gitmedim."
Jongin, duyduğu cümlenin devamı için mutlu olurken konuşmaya devam eden Junmyeon'un her cümlesi, onu farklı duygulara itiyordu.
"Chanyeol ve senin sandığınızın aksine hiç bir yere gitmedim. Ne sana, ne ona. Ben hep ortadaydım. Kaldığım yer, Baekhyun'un yanıydı."
"Ve Baekhyun, onunla." diye fısıldadı, Jongin. "Bu yüzden-"
"Yanılıyorsun, Jongin." Junmyeon, sözünü kesmişti. "Baekhyun onunla diye ona gideceğimi mi sanıyorsun? Aksine Baekhyun onunla olduğu müddetçe ben, olmayacağım."
Jongin, anlamıyordu. "Nasıl?"
"Kardeşim, Chanyeol ile mutlu ve benim onun mutluluğunu kıskandığımı düşünüyor. Aralarını bozmak istediğimi. Jongin, ben kör değilim. Chanyeol'ün ne yaptığını biliyorum."
Derin bir nefes alıp devam etti. "Baek ile aramın bozuk olmasının sebebi, o. Senin bu şekilde olmanın sebebi, o. Şuan bu halde olmamın sebebi, o."
"Ve sen hâlâ benimle gelmiyorsun, hyung!" Jongin, avazı çıktığı kadar bağırmıştı.
"Gelemem, Jongin. Üzgünüm."
"Neden..."
"Gidemem, Baekhyun benimle gelmezken olmaz."
Jongin, bakışlarını ona dikti. "Bu yüzden mi, seni çağırmama rağmen yanıma gelmedin? Eğer gelseydin-"
"Gelseydim, Baek'i kaçırmayacaktın." diye tamamladı, Junmyeon.
"Lanet olsun, ikinize birden sahip olmak istiyor, neden anlamıyorsun?!"
Jongin, sabır sınırını geçmiş, içinde patlayan öfkeye akması için izin vermişti.
"Anlıyorum."
Dizleri üzerine çöktü, genç olan. Teslimiyetle mırıldandı. "Oysaki ben sadece senin sevgini istiyordum."
Junmyeon, ona yaklaştı ve koyu renk saçlarına ellerini daldırdı. "Biliyorum."
Jongin, saçını okşayan ele tutundu. "O zaman, neden?"
"Bilmediğin şey, hâlâ o sevgiye sahip olduğun. Sırf birileri istiyor diye, seni sevmeyi nasıl bırakırım?"
Bu cümle yetmişti, küçük olanın ayağa fırlayıp diğerini kollarının arasına almasına. Sıkıca kucakladı. Elinden kaçırmak istemiyor gibi. Sanki bıraksa kendisi de gidermiş gibi.
Junmyeon, küçüğünün sarılışına karşılık verdi ve ellerini beline sardı. Biliyordu ki, Jongin hep daha fazlasını isterdi ve bu sarılma ona yetmeyecekti.
"Benimle gel." diye fısıldadı, diğerini haklı çıkararak.
Junmyeon, ellerini çekmeden söyledi. "Hayır."
Ne olduğunu anlamadan geriye itilmiş, omuzları üzerinde güçlü eller hissetmişti. Jongin'in gözleri öfke alevi ile parlarken kendi gözlerinde teslimiyet vardı.
"O zaman..." dedi, bıraktığı silahı tekrar kavrarken. "...beraber ölürüz."
Hıçkırıklar tekrar baş göstermeye başlamıştı. Junmyeon, Chanyeol ve Baekhyun'un gitmiş olmasını umdu. Vurulduğu andaki çığlığını duymayacaklardı.
"Eğer o hayatımıza girmemiş olsaydı..." Başladı, Jongin ama devamını getirmedi.
İşaret parmağı tetiğe asılırken gözlerini kapattı, Junmyeon.
Bir silah sesi duydu.
Kucağına yığılan bedeni hissetti.
Devam edecek...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Same Old √
FanfictionChanyeol, Baekhyun'u kurtarmak istiyordu. Ama Junmyeon'u da kaybedemezdi. Tüm hakları saklıdır!