İyi okumalar.
Hoşça ve sevgiyle kalın.Sırtıma bir kambur gibi yük olan, defalarca gördüğüm rüyayı tekrar görmüş olmamın huzursuzluğu , boğazımdaki görünmez bir elin varlığını hissetmek gibiydi. O el orda yoktur ama aynı zamanda vardır da. Görünmez ama varlığını hissedebilirsin, nefes alamazsın sanki biri seni boğuyormuşçasına ama yoktur işte aslında o el.
Düşüncelerim başımı ağrıtmaya yetmiyormuş gibi bir de dışarıdaydım. Etrafıma iğrenerek bakıyordum. Asla, ama asla ellerimdeki eldivenler ya da ağzıma takmış olduğum maske beni rahatlatmaya yetmiyordu. Yanımdan geçip giden insanlara imreniyordum. Mikroplara aldırış etmeden yaşıyorlardı. Her yere dokunuyorlar, havayla temas etmiş yiyecekleri satın alıp yiyorlardı ve bu, asla onlar için bir sorun teşkil etmiyordu. Nasıl, nasıl başarabiliyorlar bunu? diye sormadan edemiyordum.
Arabamı hastanenin otoparkına park etmiş, önümdeki uzunca yolu yavaş ve sık adımlarla yürüyordum, giriş kapısına ulaşmak için. Herhangi bir yere dokunmaktan ödüm kopuyordu. Evimde olmayı ve temizlik yapmayı hayal ederek kendimi rahatlatmaya çalışıyordum ama nafile. Hiçbir şey dışarda olduğum gerçeğini değiştirmeye yetmiyordu.
Güneş tam tepede durmasına rağmen ısıtmıyordu. Soğuk, keskin rüzgar içimi titretiyor, çenem hızla birbirine çarpıyordu. Boğazlı kazağımın yakasını yukarı çekiştirip yüzümü kapatmasına izin verdim. Beyaz şişme montumun fermuarını sonuna kadar kapattım. Ellerimi ceplerime yerleştirip, çenemi sıktım. Dişlerimin birbirlerine çarptıklarındaki sesler sinirlerimi bozuyordu.
Hastanenin kapısına kavuşmaya birkaç adım kalınca, duraksadım. Kapıya birbiri ardına dokunan insanlara bakakalmıştım. Beyaz olmasına rağmen tek bir leke bile olmayan, çapraz taktığım çantamı tutup birkaç adım geriledim. Yapamayacaktım. Henüz buna hazır değildim. O mikrop yuvası kapıdan içeri giremezdim. İçim öfkeyle dolmuştu Ceylan'a karşı. Böyle bir şeyi nasıl isteyebilirdi benden? Yapamayacağımı adı gibi biliyordu. Her zamanki gibi evimde onu beklerken birden arayıp terapiyi hastanede yapmamız gerektiğini söylemişti. Sorgulamadan kabul ettiğim sırada evimin içindeydim. O rahatlıkla yapabileceğimi düşünmüştüm ama bu çok zordu benim için. İstemsizce birkaç adım daha gerilediğim sırada üstüme doğru gelen arabayı fark etmemiştim. Tiz fren sesi, ardı ardına çalınan klakson sesine karışmıştı. Çantamın koluna daha sıkı tutunmuş, gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi, korkudan tir tir titreyerek karşımdaki arabaya bakıyordum. Donup kalmış, ne bir şey düşünebiliyordum ne de hareket edebiliyordum. Ne kadar süre öylece durduğumu kavrayamasam da tekrar çalan klakson sesi beni kendime getirmişti. Şoför koltuğundaki erkek -oldukça bakımsız olduğunu söyleyebilirim- kızgınca bakıyordu ama sessizliğini bozmuyordu da. Yolun kenarına geçerek gitmesine izin verdim. Tam o sırada telefonumun zil sesi kulaklarımı doldurmaya başlamıştı. Hızlıca çantamdan çıkararak cevap verdim, kim olduğuna bakmamıştım çünkü Ceylan'dan başka görüştüğüm kimse yoktu. Onun aradığını tahmin etmek pek de zor olmamıştı benim için . Onun konuşmasına izin vermeyerek, cümlelerimi birbiri ardına sıralamaya başladım.
"Ceylan, ben yapamayacağım. Şimdi, arabama geri dönüp eve gideceğim. Bana kızma, lütfen."
" Başarabilirsin. Annene verdiğin sözü hatırla."
Annem. Hassas noktamdan vurmuştu beni yine. Her ne zaman tedaviden vazgeçmeye kalksam, annemi kullanarak bu fikirden caydırırdı. Beni düşünmekten başka hiçbir şey yapmıyordu. Bense bir çocuk gibi mızmızlanıyordum.
'Yapabilirim, yapabilirim, yapabilirim'
Küçükken annemin beni cesaretlendirirken söylediği sözleri hafızamın bir köşesinden çekip çıkarttım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Temizlersen ölürsün!
HumorDünya'da yaklaşık her 50 kişiden birinde obsesif kompulsif hastalığı görülür. Kelime anlamı takıntı hastalığıdır. İlerleyince korkunç bir temizlik hastasına dönüşebilirler bu tür hastalar. Esin bu hastalardan sadece bir tanesi. O iy...