iyi okumalar, sevgiler.
Bir yerde okumuştum 'Tesadüf yoktur, anlamlı rastlantılar vardır.' diye. Bugün üçüncü defa rastladığım- bence, hiç hoş olmayan rastlantılardı- adam, kendinden emin bir şekilde karşımda oturuyordu. Uzun süre birbirine kenetlediğim için terleyen ellerimi kuru peçeteyle sildim. Kesintili bakışmalar dışında kimse konuşmuyor, etrafımızı saran sessizlik büyüdükçe büyüyordu.
Tam karşımda duvara asılı duran, resim çerçevesine takıldı gözlerim. Sanatla ilgilenen, resim çizmeyi seven biriydim ama tablo yamuk asıldığı için resmin güzelliği hiç mi hiç ilgimi çekmiyordu. Huzursuzlukla tabloya bakıyor, gidip düzeltmek için can atıyordum. Derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum, rahatlamak adına. Gözlerimi kapattığımda, gördüğüm üzerime doğru gelen yamuk çerçeveler, rahatlatmayı bir kenara bırak daha fazla düşünmeme neden olmuştu. Hiç düşünmeden eldivenlerimi ellerime geçirip hızlıca ayağa kalktım. Birden ayağa kalkmanın vermiş olduğu baş dönmesiyle birkaç saniye, adım dahi atamamıştım. Avuç içim şakağıma gelecek şekilde elimi başıma yerleştirip bakışlarımı yere sabitledim. Görüş açımda olmamalarına rağmen beni izlediklerini görebiliyordum. Hani olur ya bir yöne bakmazsınız ama orda olup biteni görüp hissedersiniz. Tam olarak öyleydi. İkisi birden ayağa kalkıp bana yönelecek oldular ama buna izin vermedim. Elimle durmalarını söyleyen bir işaret yapıp çerçeveye doğru yöneldim.
"Bu yamuk çerçeve yüzünden, kafayı yiyeceğim." dedim düzeltirken."Baksana, düzelmiş mi?"
Beklediğim cevap gelmeyince birkaç adım geri çekilip tabloya baktım. Hâlâ düzelmediği için tekrar düzeltmeye yöneldiğim sırada Ceylan'ın otoriter sesini duydum.
"Esin, tamam düzeldi otur artık. Sizinle konuşmam gereken bir şey var."
Arkamı dönüp ellerimi birbirine vurarak, görünmeyen tozları silkeledikten sonra henüz adını bilmediğim adamın şaşkın bakan gözleriyle karşılaştım. Bir anlığına utansam da bu çok fazla sürmemişti. Yamuk yerleştirilmiş, kirli nesneler beni deli ediyordu. Başıma ağrılar giriyor istemsiz bir şekilde düzene sokma isteğiyle dolup taşıyordu içim. Bu benim için de çok yorucu olmaya başlamıştı, diğer insanlar gibi normal olmak istiyordum fakat iyileşebilmek zannettiğimden daha zordu.
Ellerimdeki plastik eldivenleri çıkarıp çöp kutusuna gelişi güzel attıktan sonra çantamdaki eldiven kutusundan bir tane daha çıkarıp taktım.
"Esin bu Fatih." dedi eliyle karşımdaki adamı işaret ederken "Fatih bu da Esin. Tanışma faslını kısa kesiyorum çünkü birbirinizi tanıyacak çok zamanınız olacak."
Kısa bir sessizlik oluştuysa da Ceylan çok geçmeden tekrar konuşmaya başlamıştı.
"Geçen hafta hastanemizin psikoloji bölümü doktorlarıyla bir toplantı yaptık ve bir karar verdik. İkinizin de tedavisinde bir üst aşamaya geçeceğiz. Ve biliyorum ki, ikiniz için de hiç kolay olmayacak"
Fatih, söylenenleri sessiz bir şekilde karşılıyor, dikkatle dinliyordu. Önüme düşen bir tutam saçı kulağım arkasına ittirip, oturduğum yerde dikleştim.
"Bir dakika, anlamıyorum. Birbirimizle ne ilgimiz var?"
"Fatih senin aksine bir istifçi." deyince yüzümü buruşturdum." Birlikte yaşarsanız, iyileşebileceğinizi düşünüyoruz."
"Birlikte mi yaşayacağız?"
Sonunda sessizliğini bozarak konuşmaya dahil olmuştu.
"Birbirinize ihtiyacınız var."
"Hayır benim yok. Bu adam evimden içeri bir adım dahi atamaz."
"Zaten senin değil, onun evinde kalacaksınız."
Bu adamla bir dakika bile aynı ortamda bulunmaya katlanamazken bir de evinde kalmam isteniyordu. Böyle bir şey mümkün olamazdı.
"Asla!" dedim hızla ayağa kalkarken.
Ben hala ayaktayken kapı çalınmadan açılmış içeri oldukça genç bir çocuk girmişti. Hiç kimse onu dikkate almamıştı.
"Asla, asla deme." dedi dişlerinin arasından ,Fatih.
Bakışlarındaki gizemi çözememek beni deli ediyordu. Normalde herhangi bir insanı inceleyerek hakkında yorum yapabilirim-mesela odaya giren çocuk tahminimce 22 yaşında, üniversitenin son senesinde okuyan, burada staj gören bir çocuktu. Tamam bu çok kolaydı. Biraz zorlaştıracak olursak, Ceylan'dan hoşlandığını söyleyebilirim. Odaya girerken o kadar dalgındı ki kapıyı çalmayı unutmuştu ve bunun farkında değildi. Ceylan'ın yanında dosyaları karıştırırken elleri titriyor ve ufak sakarlıklar yapıyordu.- ama Fatih'in yüzüne baktığımda kafamın içinde koca bir karanlıktan başka hiçbir şey canlanmıyordu. Bakımsızdı ama Ceylan söylemeyene kadar istifçi olduğu aklımın ucundan bile geçmemişti.
"Başka bir yolu yok mu?" dedim Ceylan'ın gözlerinin içine bakarken.
"Malesef, hatırlarsanız hastanemize ilk başvurduğunuzda, bir kağıt imzalatmıştık. Ve o kağıtta yazan beşinci maddede ' Doktorumun tedavi için uygun gördüğü bütün şartları kabul ediyorum.' yazıyordu."
Hayal kırıklığıyla başımı yere eğdim. Hissettiklerim... Elinden şekeri alınmış bir çocuğun hissettikleriyle eşdeğerdi. Her ne kadar istemesem de kabul etmek zorunda kalmıştım. Anneme verdiğim sözü hatırlayınca eğik başımı dikleştirip, kafamı sallayarak onayladım. Ceylan, benim için ne kadar zor olduğunu biliyordu. Masanın diğer ucundan eğilip tatlı bir tebessümle elimi kavradığında zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdim.
Ben de herkes gibi, internet yerine alışveriş merkezlerinde alışveriş yapmak istiyordum. Herkesin kullandığı tuvaletleri iğrenmeden kullanmak istiyordum.-Tamam belki bunu istemeyebilirim ama- İyileşmek istiyordum.
Gözlerimi Fatih'ten alamıyordum. Hayranlık değildi onu süzmemin nedeni.Tam tersine iğreniyordum ondan. İyileşmek için ona ihtiyacım vardı bu yüzden bir süreliğine ona katlanabileceğimi umdum.
Söylenecek bir şey kalmadığını düşündüğümden, ayaklandım. Fatih ise hâlâ yerinde oturuyordu. Bakışlarımı Fatih'in üzerinde sabitleyip konuşmaya başladım.
"Artık gitsem iyi olacak. Hazırlanmam gerekiyor."
Ceylan tekrar öksürünce Fatih yerinden sıçramıştı. O da benim gibi ayaklandıktan sonra, "Bende seninle geleceğim." dedi.
Sadece kapıya kadar eşlik edeceğini umuyordum. Onu beklemeyerek önden yürümeye başladım. Arkamdan geldiğini, duyduğum ayak seslerinden anlayabiliyordum. Elime birkaç ıslak mendil alıp, kapıya doğru ilerledim. Islak mendillerle kapının kolunu silmeye başladığımda, Fatih homurdanmaya başlamıştı.
"Hadi ama... Hep böyle misindir?"
Dediklerini duymazdan gelerek kapının kolunu silmeye devam ettim. Elini kapının koluna uzatmıştı. Eli, elimin üzerini kapatırken, eğildiği için göğsü de omzuma değiyordu. Hızlıca bedenimi geri çektim, sinirli bakışlarımı eksik etmeyerek.
"Sakın...bir daha bana dokunma!"
Kelimelerin üzerlerine basa basa söylemiştim, kalın kafasına girmesini umut ederek. Gözlerim gözlerine kenetlendiğinde, sanki bedenimden bir şeylerin çıkıp ona doğru ilerlediğini hissettim. İşte o an anlamıştım, iyileşme sürecimin ne kadar zor geçeceğini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Temizlersen ölürsün!
HumorDünya'da yaklaşık her 50 kişiden birinde obsesif kompulsif hastalığı görülür. Kelime anlamı takıntı hastalığıdır. İlerleyince korkunç bir temizlik hastasına dönüşebilirler bu tür hastalar. Esin bu hastalardan sadece bir tanesi. O iy...