Bölüm gelecek demiştim. Artık düzenli yazmaya çalışacağım. Okuyucu sayısını düşürmek istemiyorum. Ama düşmüş bile. Voteler deseniz yerlerde. Yorumlara girmiyorum bile. Biraz daha yüklenemez miyiz acaba? =) (Bir de okuyan kişiler; arkadaşlarınıza felan önerseniz.) Heves perilerim kaçıyor da. Herneyse daha fazla uzatmayayım. İyi okumalarr...
-Allison'un Ağzından-
Carl'ın yanından hızlıca ayrılıp koşar adım Darly'nin yanına gittim.
- Tekrar selamm!
- Barıştınız mı?
Bunu söylerken elini omzuma atmıştı ve bahçe içerisinde gezinmeye başlamıştık.
- Evet. Ama sanki o da buna meyilliymiş gibiydi. Hemen kabul etti.
- Sevindim. dedi ve ilerlemeye devam ettik.
Tahminimce yaklaşık beş dakikadır bahçe içerisinde geziniyorduk. O sırada uzaktan sarı saçlı, benim boylarımda bir kızın bize yaklaştığını gördüm.
- Selam Darly. Imm... Alliso... Evet evet Allison. Sana da selam. dedi ve gülmeye başladı.
Bende hafif bir şekilde gülümsedim.
D: Sana da selam Beth.
B: Darly biraz konuşabilir miyiz?
D: Im... Aslında Allison'la...
Darly'nin konuşmasına fırsat vermeden araya girdim ve konuşmaya başladım.
A: Bizim de gezmemiz bitmişti. Zaten yoruldum bayağı. Bu arada Beth... Tanıştığıma memnun oldum. dedim alaycı bir gülümsememle Darly'ye bakarak.
B: Ah. Bende memnun oldum Allison. Bu arada aynı hücrede kalıyormuşuz.
A: Ne güzel. O zaman akşam görüşürüz. dedim ve konuşmasına fırsat vermeden -neredeyse koşarak- oradan uzaklaştım.
••••••
Hapishaneye geri döndüğümde, sabahki toplantıda olan herkesi görmüştüm. Kısa bir süreliğine etrafa bakındıktan sonra masaya -çoğunluğun olduğu yere-geçtim.
Not; MA= Maggie G=Gleen H=Hershell M=Michoone R=Rick A=Allison.
••••••
Masaya geldiğim fark edilince Michoone beni yanına çağırdı.
A: Merhaba. dedim Michoone 'nun dediği yere otururken utanarak. Ne zorum vardı da gelmiştim ki masaya?!
R: Hâla utanıyor musun? Gruba alıştığını sanmıştım.
A: B-ben...
Ma: Bu çok normal tatlım. Kasma kendini. Yakında alışırsın. Hem seninle iyi bir dost olacağımızı düşünüyorum. dedi. Gülümseyerek.
Adını Maggie diye hatırladığım -kız mı desem kadın mı bilemedim- çok iyi birisine benziyordu. Söylediği sözlerle de bunu destekliyordu.
A: Teşekkür ederim. Umarım öyle olur.
Kısa bir sessizliğin ardından adını Gleen diye hatırladığım Asya'lı sessizliği bozdu.
G: Bugün Darly'le olan antremanını gördüm. Harikaydın. Gruba büyük bir katkın olacağına eminim. dedi Gleen. Açıkçası grurumu okşamıştı resmen. Düşündüklerimi gizlemek istemedim ve bir anda ağzımdan çıkıverdi.
A: Resmen grurumu okşadın Glenn. Bu zamanlarda böyle şeyler çok iyi geliyor. Saol. dedim ve ne kadar aptal olduğumu bir kere daha gözler önüne serdim.
•••••
-Carl'ın Ağzından-
Uzaktan Darly ve Beth'in konuşmasını izliyordum. Allison hapishaneye döndüğünden beri hararetli bir şekilde konuşuyorlardı.
Sıkılmıştım. Bir saniye.. Bugün işimiz yok muydu bizim? Hapishaneye doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım.
••••••
Hapishaneye girdiğimde bizimkiler masanın etrafında gülüyor arada bir de konuşuyorlardı. Aralarında Allison'da vardı.
C: Selam.
Selam vermiştim ama kimse duymamıştı. Yanlarına yaklaştım ve tekrar ettim.
C: Selam.
H: Merhaba evlat.
A: Selam.
R: Bir sorun mu var?
C: Bugün işimiz var sanıyordum.
M: Yarına erteledik.
G: Ne o? Canın çok mu puding çekti?
Yine dalga geçiyordu ve bende yine onla dalga geçecektim.
C: Sıkılmıştım ama canım puding çekmedi desem yalan olur.
R: Enerjini yarına sakla. Bu arada Darly ve Beth'i gören oldu mu?
Ma: Beth bana Darly'le konuşacağını söylemişti.
A ve C: Bahçedeler.
İkimizde aynı anda söylemiştik. Utanmadım değil. Yüzünün kızarmasına bakılırsa o da utanmıştı.
C: Herneyse. Akşam olmak üzere. Bir şeyler atıştırıp nöbete gidiyorum. dedim. Yandan Allison'a bakış atarak.
R: Hey. Sıranı ben alabilirim. Kendini yorma.
C: Ben çocuk değilim. Baba.
R: Pekâla. Ama yorulursan beni uyandırmaya gel. Yerine geçerim.
Homurdanarak 'Tamam' dedim. Ardından dolaptan bir konserve alarak bahçedeki nöbet kulesine doğru yol aldım.
••••••
Hapishaneden çıktıktan yaklaşık bir saat sonra,hapishaneyi aydınlatan gaz lambasının sönüşünü gördüm. Zifiri karanlıkta tek başıma bir kulede nöbet tutuyordum. Bunu bana 'Dünya boka sarmadan önce' deseydiler güler geçerdim. Bilgisisayar oynamak,puding yemek,uyumak varken. Herşeyi geç, ailemle vakit geçirmek varken...
Bunları düşünürken istemsizce bir yaş aktı gözümden. Birisi görecek korkusuyla akan yaşı elimin tersiyle hızlıca sildim.
•••••
- Hey!
Kulağımı gıdıklayan kısık bir sesle gözlerimi açtım.
- H-hı? Ne oldu?
- Nöbetçi de uyursa kime güveneceğiz biz? dedi. Gülerek.
Allison gelmişti. Ah.. Doğru bunu ona ben teklif etmiştim.
- B-ben ilk defa oldu böyle. dedim. Ayağa kalkarken.
Benim kalkmamla beraber o da çömeldiği yerden kalktı.
- Yorgun musun?
- Hayır. Sadece.. Im.. Bilmiyorum.
Yine gülümsedi ve elini saçıma uzattı. İstemsizce geri çekildim. Kimsenin saçımla oynamasını istemiyordum. Rahatsız oluyordum.
Kötü birşey yapmış gibi elini korkuyla çekti.
- Ah.. Yanlış bir şey yaptıysa...
- Hayır. Sadece.. huylanıyorum. Hoşuma gitmiyor.
- Saçındaki tozu alacaktım. Ama istemiyorsan gerçekten problem değil.
- Nerede? Ben alırım.
- Sağ önde. dedi. Hafif kıkırdayarak.
Ellerimi saçıma geçirdim ve saçımı silkelemeye başladım. Deli gibi göründüğümden emindim.
- Geçti mi? dedim. Kısa bir süre sonra.
- Üzgünüm ama hayır.
Bu cevabı üzerine tekrar aynı şeyi yaptım ve yine sordum.
- Şimdi?
- Yine hayır.
- O zaman kalsın boşver. dedim sıkıntıyla.
- Peki. dedi. Ama bunu saçıma bakarak söylemişti. Rahatsız olmuştum.
- Al şu laneti. dedim. Huylanacaktım ama birisinin saçımda bit varmış gibi bakmasından iyidir.
- Tamam. dedi yine aynı gülümsemesini yüzüne yerleştirirken.
Ardından eli saçıma doğru uzandı. Refleks olarak kendimi yine geri çektim Sonra tekrar eline doğru uzandım. Küçük bir hareketle saçımdaki siyah tozu alıp yere attı.
- İşte bu kadar.
- Saol.
- Önemli değil. Ee beni buraya boş boş durmak için çağırmadın umarım?
- Hayır. Yani bilmiyorum. Konu açsana kısaca.
Güldüm.
- Seni telaşlandırmak gibi olmasın ama... Çıkış kapısının açık olması sence de endişelenecek bir durum değil mi?
Yüzüne şaşkınlıkla baktım.
- N-ne?!
Telaşla çıkış kapısına baktım.
- İçimden bir ses içeridekilere haber vermemiz gerektiğini söylüyor.
- Hayır...
- Ne hayır? Carl saçmalamanın sırası değil. Tamam beni kurtarmış olabilirsin ama o zaman sabahtı. GECE değil!
- İçeridekilere söylersek bir daha bahçedeki kulede nöbet tutmama izin vermezler.
- Ne var bunda?! Bahçe sevgin hayatımızdan önemli mi? Bencillik yapmayı kes. Ben içeriye gidiyorum ve herkese herşeyi anlatıyorum.
Bu sözünden sonra hareketlendi ve kule merdivenlerini hızlı bir şekilde inmeye başladı.
- Hey dur! diye bağırdım kısık sesle.
- Allison dur! Dursana!
- Ne var bencil şey?!
- Kapı.. Kapandı.
Anlamsızca yüzüme baktı.
- Ne?
Hızlıca kuleye geri döndü ve dışarıya baktı.
- Ama kapanma...
O sırada silahımın arkasıyla boynuna vurdum.
- Üzgünüm Allison. Yapmak zorundaydım.
•••••
-Allison'un Ağzından-
Gözümü açtığımda nöbet kulesinde yerde yatıyordum. Ayağa kalkmaya çalıştım ama boynuma bir ağrı girdi ve kalkacak gücü bulamadım. Biraz daha bekledikten sonra duvardan da destek alarak ayağa kalktım. Hâla geceydi. En son... En son Carl'ın yanına geri dönmüş, nöbet kulesinin penceresinden kapıya bakıyorudum. 'Ama kapanma...'
- Carl!! dedim sinirle.
Nöbet kulesinin kapısının kolunu hışımla aşağıya indirdim. Ama açılmıyordu. Tabii ya!
- Carl!!!...
Kapı kolunu daha sinirli bir şekilde aşağı yukarı indirmeye başlamıştım. Neredeyse... Kıracak kadar.
Açılmayacağını anlamıştım. Tekrardan pencere yöneldim ve çıkış kapısına baktım. Carl.. Oradaydı. Kapıyı kapatmak yerine birikmiş zombileri öldürüyordu. Bu çocuğun özgüveni,egosu herşeyi tavan yapmıştı resmen. O sırada bir gariplik sezdim. Carl TOPALLIYORDU!!Camı yumruklamaya başladım. Daha fazla dayanamıyacaktım. Cama vurunca ses çıkmıyordu. Bende kulenin demir duvarlarını tekmelemeye, yumruklamaya başladım.
•••••
BÖLÜM SONU!
Bu bölüm neredeyse en eğlenerek yazdığım bölümdü. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yorumda belirtirseniz çok mutlu olurum. Votelerinizi eksik etmeyinn...
Görüşmek üzere.
Öpüldünüz.
Sevgilerle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyuşuk Şerif
FanfictionOrmanlık alana doğru koşmaya başladım. Sonsuza kadar koşabilirdim. Hiç durmadan, yorulmadan. Sonra karşıma bir aylak çıktı. Belki de kendimi ona teslim etmeliydim. Kolumu ona doğru uzattım ama o anda aylağın kafasına bir ok saplandı. Bu oydu, yine k...