-Melek Abla Yine Gunu Kurtariyor-

12 1 1
                                    

Yolculuk cok bunaltici gecmemisti, hava alani cok uzak bir mekan degildi zaten.

Kampa cok fazla bir sey goturmuyordum.

Yani kucuk bir bavul ve bir sirt cantasina sigacak kadar iste...

Zaten pek bir kiyafet ya da makyaj meraklisi bir kiz degildim.

Gozume bir kalem cekerdim sadece. Ona bile bazen usenirdim.

Kiyafetim de oyle dolaplardan tasacak kadar yoktu...

Otosbusten valizimi aldiktan sonra Ceren'i bekledim.

Bayagi isinmistim Ceren'e, sevimli bir kizdi.

"Ee simdi ne yapiyoruz homiğ?" dedim Amerikan siyahilerini taklit ederek.

Guldu, "Check-in yapmaya gidecegiz, sonra da iste kapiya falan gidip ucacagiz bebegim." dedi goz kirparak.

Guldum, "Hayat bir ucaksa pilotum ol askioooggm"

Ikimizde bu soyledigime komik olamamasina ragmen kahkahalarla gulerken check-in sirasi bize gelmisti. Kimligmi uzattim ve kizin sordugu sorulari cevapladim.

Gorevli ablamizin da masallahi varmis, not ettim bu kizi, ayarlarim bizimkilere.

Kapilarin oldugu tarafa gectik. Tabii bir Melek Aygün bos durur mu? Adam kesmezse olmaz.

Yavasca Ceren'e egildim,
"Pst, surda hediyelikcinin ordaki pikacuyu gordun mu?"

"Onu salla da surdaki esmer guzeli nedir laan?"

"Olum oha ya, bende sans olsa zaten... aman neyse."

Ha bu arada ben hala size gidecegimiz yeri soylemedim degil mi?

Kampa İspanya'ya gidiyoruz, evet normal insanlar İngiltere'ye falan gidiyorlar ama bizde ortam boyle gocum.

Sonunda -yarim saat rotarla- ucak havalandiginda ve klasik ucus anonslari yapilirken ben coktan kulakliklarimi takmis ve Muse'umun sesini fullemistim bile.

---

"Aur taym iz raaaaaning auuut!"

"Melek, giz pst, heeey!"

"Noluyor!?"

"Ucak diyorum, indi diyorum, yolculuk boyunca sarki soyledin diyorum."

Bunu yapmis olamazdim.

Agzimdan kucuk capli bir kufur savurdum. Evet ben gerektiginde kufur eden bir kizim, belki bazen gereksiz yere de diyor olabilirim ama konumuz bu degil.

Ucaktan indim ve Ispanya'nin kokusunu icime cektim.

Tabii ki ucak motorlarinin hemen dibinde oldugumuz icin pek hos bir hava karsilamadi beni.

Neyse.

---

Otele varmamiz yaklasik 20 dakika surmustu. Uzun bir yolculugun sonunda anneme mesaj attim.

KİME: ANEY

Aney ben geldim simdik otele yerlesiyoruz. Opuyorum abime soyle geldigimde odami ve balkonunu biraktigim gibi buliyim yoksa kolunu yalarim.

Evet abimle tuhaf anlasiyoruz.

Neyse simdi konumuz bu degildir.

---

Lobiye indim.

Soylenene gore kamp orada toplanacakmis ve ilk eglencelere baslanacakmis.

O sirada resepsiyondan sesler gelmeye basladi,

"I'm sorry sir but all of the rooms are full."
(Ozur dilerim bayim ama butun odalar dolu.)

"What do you mean full!? How many rooms you got? Ten!?"
(Ne demek hepsi dolu? Kac odaniz var on mu!?)

"Hey sakin olsana!" diye bagirdim kiza bagiran cocuga.

Bana dondu ve anlamaz bir bakis atti, ardindan bagirmaya devam etti.

"Kizin sucu ne de ona bagiriyorsun lan hayvan?!"

Evet az once boyle bagirdim. Hani alkisim?

Cocuk bana dondu.

"Sana ne? Babanin kizi mi da koruyon?"

"Belki kuzenim nerden biliyosun? Belki yarim İspanyol? Belki ben o kizi Dünya - Ahiret kardesim ilan ettim? Ha? Olamaz mi?"

"Ciddi misin?"

"Hayir, ama cidden birak, sorunun neyse konusarak halledelim, bagirarak degil."

"Dedi az once bana 'Hayvan' diye bagiran kiz."

"Uzerime gelme doverim cocuk. Simdi soyle bakalim derdin ne senin?"

Sekeri alinmis bir cocuk gibi dusurdu yuzunu.

"Yaninda kaldigim orangutan beni yaninda istemiyor, ben de onu istemiyorum. Baska oda yokmus. Sinirim bozuldu."

Cocuk diyorum cunku benden kucuk. Ama buyuyunce anasini aglatir kizlarin eminim.

"Pekala." dedim ic cekerek. "Melek ablaniz yine gunu kurtariyor, sen benim odamda kal, ben kalirim artik su orangutanla."

Guldu.

"Tesekkur ederim, bu arada ben Eren."

Gulumsedim ve elini sıktım.

"Ben de Melek, anlamis olacagin uzere."

Gulustuk ve -eski- odama cikarak valizlerimi aldim. O kadar da yerlestiydik ha.

Eşyalarımı topladim ve odadan ciktim. Yeni odama gectim ve esyalarimi yeniden yerlestirdim.

Fakat benim oda arkadasim olacak orangutan yoktu ortaliklarda.

Neyse diye dusundum ve yine asagi indim.

---

Dusundugumun aksine ilk gun eglencesi baya guzel geciyordu. Baya bir kisi tanima firsatim olmustu.

Kamp ikiye ayrilmisti, muzikciler ve danscilar.

Bir de benim gibi arada kalanlar vardi ama bizde kendimizce gecmistik bir yerlere.

Herkes kendine gore bir kareografi sergilemisti.

Benim kareografim mi?

Hastasi oldugum Chainsmokers - Roses'a bir kareografi hazirlamistim, kisaydi ama alkis toplamama yetmisti.

Ve tabii bir de ilginc begenme yontemleri vardi.

Eger dansi cok begenirsek ayakkabi firlatiyorduk. Evet bunu cidden yapiyorduk.

Bir iki inanilmaz kareografi vardi ve ben dahil cok kisi ayakkabilarini firlatmisti.

Tabii sonra giydik...

---

Tanisma fastlinda Ceren ve Eren'i tanistirmis, ayrica da Gizem - Gökay kardesler, Sarp, ve Selinle tanismistik.

Hepsi inanilmaz iyi insanlardi tabii.

Olusturdugumuz grupla otelin bahcesinde konusuyorduk. Yuksek bar masalari vardi ama maalesef burasi Türkiye olmadigi icin o muhtesem limon suyu + salatalik + havuc dilimleri kombinasyonu yoktu.

Nasil acidi icim anlatamam.

Bizimkilere dondum.

"Gencler ben bir kahve alip gelecegim, isteyen?"

"Ben!" dedi gizem.

Ordan Gökay ve Gizem de atildilar, sonra tabii Eren,Sarp ve Selin'de atilinca birden boyle aklima Lemonade Mouth geldi.

Ceren beni yalniz birakmayinca beraber iki tur yaparak kahveleri dagittik.

"O zaman..." dedim Cerenle yaptigimiz gibi, "Kahve Danscilari!"

Bununla hepimiz güldük.

Kamp guzel gececege benziyor.

KahveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin