Özünü bulmak.

49 4 2
                                    

Herşey aklımı karıştırmıştı. Ben normal bir insandım. Annem vefat etmişti. Babam aşağlık bir insandı. Anannem yaşlı ve hasta bir kadındı. Okulumu okuyordum bir sevgilim vardı. Herşey sıradandı. Tâki dün geceye kadar. Evren "Gel herşeyi konuşalım." Sessizlik bi an bozuldu. Şaşkınlıkla "Hı? Ne ? Ne konuşcaz?" "Dünkü mesele hakkında." Artık pekte umrumda olmayan mesele desek yeridir. "Dinliyorum." "Baban bana açıklama yaptı senin kaza geçirdiğini duymuştu ve o telaşıyla yanına geldi." Aklım onda değildi. Ben tam gitmeyi kabul edecekken kapı çaldı ve o adam "beni sadece sen çağırabilirsin." Deyip yok oldu gitti. Gelen Evren'di. Hayatımda hiç küfür etmeyen ben son 1 haftadır küfürleri hayat felsefesi olarak algılamaya başladım. Evrenin gitmesi için yalvarır hale gelmiştim. Ama kime ? Tanrıya mı? Yoksa Tanrıçaya mı? Kendime mi yoksa? Deliriyordum. Benimsediğim şeylerin alt üst olması beni aptallaştırmıştı. Evren'den rüyadan dolayı nefret etmiştim ve yüzüne bakmak bile istemiyordum. Bişeyler anlatıyordu hala. Ben dinlemiyordum ve bunun farkına varması uzun sürmedi. "Bişeyler mi var Venüs?" "Ha.. hayır." "Neye dalıyorsun peki?" "Evren bitsin mi?" "Ne bitsin mi manyak mısın sen? Marketten salça mı aldın bitecek? Yoksa ben bir tuvelat kağıdı mıyım? Haa yok tabii bir kitap yazıyorsun ve artık kitap kahramanının ölümü yaklaştı değil mi?" "Hayır beni anlamıyorsun benden bişeyler saklıyorsun. Ve sakladığın sürece yanımda olamazsın." "Saklamasamda yanında olamayacağım. En azından böyleyken bir imkan var. Her neyse uzatmaya gerek yok." Araba anahtarını alıp çekip gitti. Saat 17.00 dı . Evren gitmişti. Dünkü (adı her neyse) adam gelecek miydi acaba? Bir an önce anneme kavuşmak istiyordum. 1 2 saat geçmişti bende oyalanıyordum. Ama hala gelmemişti. Onu ben nasıl çagırabilirdim ki? Bunu öğretip gitseydi Evren ölmezdi bence. Yemek yaptım. Saat sekiz olmuştu. Dışarı çıkıp biraz abur cubur almak istedim. Benim evim şehir merkezine yakındır. Ama İstanbul sokaklarını bilirsiniz. İşlek yerler dışında tenha yerleride vardır. Benim evimde tenha yerdeydi. Zaten o çocukların gelip beni taciz etmesi işlek bir yerde olamazdı. Anlayacağınız kadarıyla pek evin dışına akşam vakitleri çıkamıyordum. Market benim evime çokta uzak sayılmazdı 100 metre falan uzağımda kalıyordu ve evimin olduğu sokaktan daha sakin bir sokaktaydı. Resmen titreye titreye yürüyordum sokakta yaprak bile kımıldamıyordu. Tam tatil ayı olduğu için hiçkimsede kalmamıştı. Kışın daha cıvıl cıvıldır. Havalar serinlemişti. İnce bir hırka almıştım üstüme altımdada kot bir şort vardı. Bu tarzları çok seviyordum ve kendimede yakıştırıyordum. Markete varmıştım. Ekmek ve kola alıp çıktım. Dışarda çok uzaktan küçük bir kız sesi geldi. Sesin geldiği noktaya doğru yürüdüm. Yürüdükçe yaklaşan bir çığlık. Karanlık olduğu için nerede olduğumu çözemiyordum. Gittikçe sese yakınlaşmıştım. 10 yaşlarında küçük bir kız kaçırılıyordu. Zorla bir apartmana sokmaya çalışıyorlardı kızı, napacağımı şaşırmıştım. Dünkü gelen adam şu an yanımda olsaydı keşke diye geçirdim içimden arkamda "Tanrıçam" diye bir ses duyup irkilip elimdeki poşetleri düşürdüm. Hemen arkama döndüm. Gözlerimin dolduğunu ona bakarken hissettim. "Çocuk..." parmağımla yeri gösterdim. "Tanrıçam istediğinizi yapabilirsiniz. sizin takdirinize kalmış " "Nasıl yapacam? Biliyorum." sesim titriyordu. "Beni nasıl çağırdınız tanrıçam?" "bilmiyorum." "Kalbinizle bana seslendiniz." "Ama hani Dünya'da sadece insandım?" "Siz Tanrıçasınız. istediğinz herşeyi yapabilirsiniz." dediğinde kızı içeri sokmayı başarmışlardı. Büyücü müydüm ki ben? Sihir mi yapacaktım yani? Keşke bir silahım olsaydı ve onların hepsini gebertseydim diye düşündüm. Belimde bir ağırlık hissettim, silahtı bu. Sırtımda bir acı. bu benim bağırmama sebep oldu. Ağlamaya başladım sırtımdaki acı beni rahat bırakmıyordu. Hareket etme mi engelliyordu. Öldüren cinsten değildi. Yanıyordu sadece sanki bir bıcak değmiş ve onun sonrasında bir sızı. Adama dönüp baktığımda değişik bir gülüşle karşılaştım. "Bana noluyor? sırtımdaki acı ne?" "Tanrıçalık simgeniz oluşuyor efendim." Kızın acı bağırışıyla kendime geldim ve hemen o apartmana doğru koştum apartman kırık dökük sanki bin yıllık terk edilmiş hatta içinde bomba patlatılmış bir apartmandı. İçeri koştum zaten tek katlı bir apartman olması işimi kolaylaştırmıştı. Yukarı çıktığımda iki tane iri yarı adam kızı bağlamaya çalışıyorlardı. "Bize iyi bak sürtük. Biz seni patronunuz ona göre davran yoksa aç kalırsın." Dediler iyice sinirlenmiştim. kız sadece ağlıyordu benim geldiğimi fark edememişlerdi bile. Silahı çıkardım "Kızı rahat bırakın." titrek bir sesle daha silahı tutmasını bile bilmiyordum ve bir kaç film repliğinden başkada bir bilgim yoktu. sanki hergün kaçırılma hikayelerinin başrolündesin Venüs diye kendimi azarladım. Irkilip bana baktılar bwni görünce çiğ bir sesle kahkaha attılar "Küçük hanım sizde mi bizimle çalışmak istiyorunuz?" ağlamak üzereydim nolurdu ki biraz daha cesaretli olabilseydim. Sırtımdaki ağrı üstüme yapşmıştı. Adamlardan biri tam silahını çıkaracakken eline ateş ettim. "Bir daha ani bir hareket yapmazsınız umarım. Bu sizin iyiliğiniz için olur. Şimdi kızı bırakın yoksa olacaklardan ben sorumlu olamam." eline sıktığım adam acısıyla uğraşıyordu. Sonra diğeri silahını çıkardı ve çoçuğun kafasına dayadı zavallı kız ağlamaktan gözleri şişmişti. "Lütfen abla beni kurtar lütfen." Tamam canım benim sakin ol!" dedim. Adam dikkatini dağıtmışken. ayağına sıktım. diğer adam uzakta oturmuş elini sarmaya çalışıyordu . Sadece aptallıklarıyla küçük kızları yakalayabilen salaklardı. Polis siren seslerini duymaya başladım . "Abi polisler geliyor napacaz." deyip kaçmaya çalıştılar ama pekte becerdikleri söylenemez tam çıkacakken 2 sivil polis onları tutmuştu bile ben sadece donup kalmıştım.Elimde silah ilk defa birini yaralamıştım. Polisler gelip kızı çözdüler benimde ifademi istediler. Resmen ağlıyordum. İfadem yazıldıktan sonra polisler beni eve bıraktılar. Kapıyı açıp kendimi koltuğa fırlatıp ağlamaya başladım. "Tanrıçam size ağlamak hiç yakışmıyor." korkudan bağırdım. "sessiz sessiz geleceğine haber versene gerizekalı ödümü kopardın." "tanrıçam sizin ağzınıza küfürde yakışmıyor." sırtımdaki ağrıyı unutmuştum bir anda öyle bir hatırlattı ki kendini kalkamadım. Yatalak gibi koltuğa yapıştım. "Tanrıçam dövmeniz tamamlandı galiba." "Ne dövmesi? Lanet olsun. " ağrı bir anda kesildi. "aynaya bakın isterseniz" ayna uzattı. Bu adamda bana ayna uzatmaktan başka bir işi yok sanki." aynayı tekrar ona verdim sırtıma kendi elimdeyken bakmam değil mi?" "peki tanrıçam." üzerimi çıkardım sudyenimle tek kalmıştım. Ama hiç utanmadım neden olduğunu bilmiyorum. Dövmeyi görünce büyülendim. Yarım güneş içinde birbirinden farklı yılan gibi yamulmuş s harfine benzer çizgiler vardı. Ve tam ortasında kedi gözü vardı. Güneş çok değişikti. Sanki rastgele çizilmiş bir s harfinin yuvarlağıydı. Güneşin parlaklığını temsil eden o çizgiler aslında prons harflerinden oluşmuştu. Çok değişikti. Gözlerimi alamıyorumdum bu büyüleyici dövme benim sırtımdaydı. "Neden s harfi öncellikli?" "S harfi sadakati simgeliyor. Yani gezegenine sadık kalman için." "Bu kedi gözüde ne?" "Prons gezegeninde sadece hayvan olarak kediler yaşar. kediler asilliği ve iradeyi simgeler." "İrade ne alaka?" "Annenizin yarattığı gezegen irade üstüne kuruludur. Bir pronsun cinsiyeti doğuştan yoktur. 18 yaşında kendi cinsiyetlerini seçerler. " "nasıl ya?" "Dişi veya erkek diye sınıflandırmamız yoktur. herkes pronstur. ve herkes istediği cinsiyeti kendisi belirleyebilir. bunun haricinde pronsların adlarıda yoktur. köprücük kemiklerinin üstünde herkesin farklı bir dövmesi vardır ve pronslar birbirlerini ordan tanırlar. ayrıca pronslar doğumlarını, hastalıklarını, kime aşık olacaklarını zamanı gelince bunlar olmadan öğrenebiliyorlar. bu kader değilde önceden seçim yaparlar. Seçtikleri insanları yada hastalıkları , doğumlarını unutup gezegene gelirler. hepsinin gözleri yeşildir. sadece sizinki siyah. Çünkü siyah her rengi içinde barındırır. her detayında farklı bir renk vardır. ve bu renkler karışınca siyah ortaya çıkar. aslında siyah kötülük değilde bir çok iyiliği barındırır. pronslarımız size itaat ederler ve kim sizin adınız için bir iyilik istese ve karşılık görürse karşılık gördüğü prons adına sizde o iyiliği temsilen bir dövme oluşur. " anlattıkları karşısında büyülenmiştim. "Beni oraya ne zaman götüreceksin." "Siz istediğiniz zaman Tanrıçam ." "Hemen şimdi." gözümü açtığımda ordaydım. Bir sürü siyah gül solmuştu. Siyah kedilerin hepsi ölü gibi uyuyordu. Pronslar... hepsi çok güzeldiler. Tenleri sanki parlak bir zeminden oluşmuştu. Bir çizik bile yoktu. Gözüm annemi aradı hepsi yerdeydi annem ise yukarda uyuyordu. "Tanrıçam biraz geri çekilin." Ve işte o an rüzgar havalandı ve yanında gülleride kaldırdı. Kedilerin hepsi bir anda gözlerini açıp miyavlamaya başladılar. Sanki çiçekler konuşuyordu yapraklar şarkı söylüyorlardı hepsi aynı ahenkle sesler çıkarıyorlardı pronslar uyandı. Hepsi bir ağızdan aynı ton ve şekilde "O geldi. Tanrıçamız geldi." diye bağırıyordu. Annem hala uyanmamıştı. rüzgar beni havalandırıp annemin yanına götürdü. o adam bana bakıp "annenizi sadece siz uyandırabilirsiniz gelişiniz değil." annemin tenini öyle özlemiştimki. Dokundum ve dokunur dokunmaz o da uyandı. "Ahh, Venüsüm diyarımın , gezenimin Tanrıçası. gelişinle gezegenim uyandı. gelişinle hayatımı canlandırdın. Tanrıçam benim küçük prensesim.." anneme sarılıp ağlamaya başladım. onu hiç bırakmak istemiyordum. pronslar beni göremiyordu. "Burda hissediyorum burda yanımızda!" diye bağırdı birisi. adama bakıp "Beni göremiyorlar mı?" diye sordum. "Evet tanrıçam sadece sesinizi duyabilirler o da isterseniz." Bir anda kapımın çaldığını duydum evimin kapı ziliydi. Gözümü kapatıp açtığımda eve gelmiştim. Evren olamazdı kimdi ki bu? Kapıyı açtım. Kimse yoktu. Tam kapattacakken kapıyı bişey hareket etti bu bir mektup zarfıydı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 06, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

VENPRONSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin