"Gökyüzü bir savaş alanı."
Göğün gündüzden sıyrıldığı bir akşam vakti, gece sızarken yeryüzüne, rüzgâr soğuğu üfledi.
Genç adam alnına dökülen saçlar uçuştuğunda kaşlarını çattı. Soğuk havaya rağmen açık gökyüzüne baktı, ay ışığıyla birleşen mavi gözleri parladı.
Göz bebeklerinin içindeki altın sarısı damarlar, onu eşi benzeri görülmemiş bir güzellikle bir kez daha boyadı. Bir görenin bir daha baktığı, çocukken onu utandıran bu özelliği çoğu zaman ayna karşısında uzun vakitler geçirmesini sağlamıştı.
Lapis mavisi gözler lanetli bir güzelliği ömrüne yaymıştı.
Işıldayan bakışlarını bir yıldız gibi gökyüzünden kaydırarak yeryüzüne kondurdu. Adımları hız kazandı. Kemikli ellerini ceplerine yerleştirirken bakışlarını doğruca ağaçlığa dikti. Ütopik bir romandan fırlamış gibi keskin bir ışık süzmesiyle parlıyordu gözleri.
Güneşin izi silinmişti ancak nihai bir karanlık söz konusu değildi. Bu yüzden mezar taşları arasında büyümüş ağaç dalları siyah bir siluete bürünmüştü. Ölümün dibinde yaşam bulan ağaçlara baktı.
Ağaçların bir ruhu olduğuna inanırdı.
Uzun zaman sonra kendini yeniden içinde bulduğu mezarlık derinlere gömdüğü acıyı dürttü. Bir ölü gibi üzerine atılan topraktan dirilerek gün yüzüne çıktı acı, çürümüştü. Genç adamın canını yakmıyor, onu tiksindiriyordu.
Adımlarında ki kararlılık, yanından geçtiği mezar taşlarını titretecek türdendi. Bulutlar tonlarını koyulaştırarak çoktan batmış güneşin ayak izlerini gizliyor, ruhsuz uçan kuşlar bu kareyi basitleştiriyordu.
Pantolonunun arasına sıkıştırdığı tabanca her adımında kendini hatırlatıyordu ona; omzunu sıvazlayan günahkâr bir suç ortağı gibi.
Doğru yolda olduğunu bir kez daha kontrol etme isteğiyle adımlarını yavaşlatıp etrafa bakındı. Görüntülerin arasına anıları da karışınca yutkundu, kendi çığlıklarını duydu. Gözyaşları ağzını açmadan tüm hatıraları yerine yatırıp üzerini örttü.
Beyaz mermer üzerinde ki taşları sırasıyla okumaya başladı, beyni her ismi kaydederken kendini daha iyi hissetti. Buna ihtiyacı vardı. Ağaçların arasından sıyrılırken ileriye baktı, aradığı isim buralarda bir yerde olmalıydı.
Aradığını buldu. Yıllar sonra tekrar gördüğü mezar taşı, acılarını tekmelediğinde nefesini tuttu.
"Kardeşim."
Mermere kazınmış ismin sesi kulaklarında çınladığında ürktü. Bu ses ne mermerlerle çevrili toprağın altından gelemeyecek kadar silik, onu korkutacak kadar gerçekti.
Mavi gözlerini yumdu ve dudaklarını birbirine bastırdı. Özlem hissini vicdan azabıyla örttü. Bu mezar, bu isim, bu tarih onun eseriydi.
Gözlerini derin soluklarla araladı, ilerlemeye kararlıydı. Ancak gözüne ilişen bir ayrıntıyla bir adımdan ileri gidemedi. Mezarın yanında toprağa serilmiş karartı kafasındaki her şeyi bir anlığına silmişti.
Dağılan dikkatini toparlamaya çalışarak doğru yerde olduğunu kontrol etmek için gözlerini çekip mezar taşına baktı. Hedefi doğruydu, ancak mermerin yanında kıvrılmış uzanan bedenin manasını çözemiyordu.
Kaşlarını çatarak dikkatle birkaç adım attı. Aynı zamanda eli çoktan belindeki silaha uzanmıştı. Ayaklarının ezdiği topraktan tipik hışırtılar yükseldiğinde ıssız mezarlıkta duyuldu. Gözlerini dikip baktığı beden olduğu yerde kıpırdandı.