3.Bölüm Parçalanmış Kalpler

25 1 1
                                    

Saat dokuz civarındaydı;fakat bu saate rağmen sokak pek işlek görünmüyordu. Chelsea sakin bir şekilde yok alırken, içini çok tanıdık bir duygusallık kapladı. Düşünceleri onu, Wes'i ilk kez ailesiyle tanıştırmaya getirdiği zamana doğru sürüklendi. Sanki bu tür yerlerin var olacağına inanmamış gibi evlere  bakarken parlak mavi gözleri nasıl şaşkınlık içinde genişlemişti. Giriş kapısına doğru yol alırken onun ışık saçan gülümsemesini ve onu eve getirmekle ne kadar gurur duyduğunu hatırladı.

'Chelsea durdur şunu! O gitti!'


Chelsea arabayı kenara çekti,kız kardeşi yanına gelmek ve onu görmek için dışarı doğru koştu. Chelsea arabadan çıkarken Charlotte onu sıkı bir şekilde kucakladı. Son dedikodularden ve gelişmelerden birbirlerini haberdar ederken,Charlotte'nin kıvırcık, açık kızıl renkli saçları havalandı ve koyu kahverengi gözleri parladı. Eve doğru uzun adımlarla ilerlerken,sohbetleri aralıksız bir şekilde devam etti.Uzun,ince kız kardeşinden oldukça kısa olan Chelsea,ona ayak uydurmak ve yetişlebilmek için adımlarını sıkılaştırdı.

Geniş salona girdiklerinde, tüylü gri kedi etrafta gezinerek, arada bir Chelsea'nin bacaklarına dolanıyordu.

"Merhaba Sebastian." Chelsea, sevdiği kedisini yukarı kaldırırken gülümsedi. "Seni görmeyeli çok uzun zaman oldu."


Büyük çocuğunu kucaklamak için Sarah'ın kısa, minyon bedeni aceleyle merdivenlerden aşağı inerken Chelsea, Sebastian'ı yere bıraktı.

"Canım benim! Burada olduğun için ne kadar çok mutluyum, anlatamam! Senin için endişelenmeye başlamıştım. Erkenden yola çıkacağını ve hava kararmadan önce burada olacağını sanıyordum."

"bugün iş yerini erken kapatamadım. Bu hafta sonu, bir düğün için çiçek buketlerini bitirmek zorundaydım."

Birkaç yıl önce, iş kredisi yardımıyla aldığı bir çiçek dükkanı vardı. Chelsea varlıklı ailesinden hiçbir yardım almadan bunu elde ettiği için kendisiyle gurur duydu.

"Chelsea, çok çalışıyorsun! Belki yanında daha çok yardımcı eleman çalıştırmalısın." Sarah sustu. Onu susturan Chelsea'nin yüz ifadesiydi. "Tamam,öğüt yok. Haydi bizimkiler neredeymiş bir bakalım!"

Charlotte, Chelsea'yi son havadisler hakkında bilgilendirmeye devam ederken iki kız da, annelerini çalışma odasına doğru yürüyerek takip etti.

"İnanmayacaksın! Ama Evan daha şimdiden Sasha Brooks ile ilgileniyor."

"Nerdeyse üç hafta önce ayrıldın, değil mi ? Ben zaten onun ciddi olmadığını düşünmüştüm."

"Önemli olan konu bu değil! Onunla ayrıldık ve hala kederli olması gerekli."

"Peki, sen başka biriyle ilgileniyor musun ?"

"Tekrar ediyorum bak! Mevzu bu değil."


Çalışma odasına ağır ağır yürümeden önce dudaklarını büzdü. Chelsea, kız kardeşinin budalalığına  deliliğine neşelenip güldü. Her zaman onların bir sığınağı olmuş olan odaya doğru yürüyüp Charlotte'yi takip ederken rahatlatıcı bir sıcaklık etrafını sardı. Kalbinden çıkan alevli bir ateş, ona hoş bir coşku verdi. 

Büyükbabası Harold, her gece yatmadan önce içtiği konyağını içerken, ateşin yanındaki deri kumaş kaplı sandalyelerden birine oturdu. Kalın sakalı, her daim torunlarının yanaklarını ve yüzlerini gıdıklamak için hazırdı; dalgalı,gri renkli saçları da her zaman olduğu gibi dağınıktı.

Chelsea, büyük babasını her zaman canayakın ve neşeli bulurdu.Babası Bradley ise tam karşısında kitap okumaya çalışarak oturuyordu. Nerdeyse uyuyakalacağı için koyu renkli dalgalı saçları yüzüne düşmüştü.

Kulaklarındaki müzik çaların kualklıklarıyla bitişikteki kanepede oturan Chelsea'nin erkek kardeşi Hayden, babasının daha genç versiyonuydu. Bacaklarına vurarak, dinlediği müziğe ritim tutuyordu.

Kendisinden on yaş küçük , on beşindeki küçük erkek kardeşini görmek onda şefkatli hisler doğuruyordu. Tıpkı kendi çocuğuymuş gibi ona karşı sevgi besliyordu.

 Uyuya kalmış olan Bradley, odaya giren kadınların seslerini duyduğunda birdenbire gözlerini açtı. Herold ise torununa gülümsüyordu.

"Buraya gel ve yaşlı büyükbabana bir öpücük ver," dedi Herold.

 Chelsea büyükbabasını sevgiyle kucaklamak ve öpücük vermek için ona doğru yürüdü.

 "Merhaba büyükbaba, seni görmek çok güzel! Umarım iyisindir."

 "Hayır iyi değilim. Bayan Simpson'ı ayak parmakları üzerinde yolda tutmak zorundayım," diye cevap verdi gülümseyerek.

Chelsea güldü ve babasına yöneldi. Onu kucaklayarak, "Merhaba,baba," dedi "Sizi çok özledim,hem de çok!"

"Biz de seni özledik tatlım. Çok uzun zaman oldu."

Chelsea, hala tempo tutan ve etrafında ne olup bittiğinden habersiz Hayden'e gözlerini çevirdi.


"Hayden!" diye seslendi Sarah

Müziğe tempo tutarak, "Ne?" Gözlerini açtı ve kız kardeşini karşısında gördüğünde kulaklıları çıkardı 

"Hey, Selam!"

Chelsea, erkek kardeşine doğru yürüdü ve onu başının üstünden öptü. "Selam Hads."

"Şimdi yatağa gidebilir miyim ?" diye mırıldandı.


Hayden uzun,zayıf bedenini koltuktan kaldırdı ve evin sol tarafında bulunan odasına çıktı.

"Konuşkan, sohbet dolu Hayden'imiz," dedi Sarah gözlerini devirerek.

"Hayden, ergenlik çağında anne! Ben o dönemde ondan daha iyi olduğumu hatırlamıyorum Hayden'e biraz daha özgürlük tanı."

"Yapıyorum Chelsea. Bazen onunla konuşmaya çalışmak eziyet olabiliyor."

 Chelsea, erkek kardeşinin boşalttığı koltuğa kıvrıldı; etrafında konuşulanları dinlerken, içinde ir mutluluk duymaya başladı. Aylardır ilk defa kendini rahatlamış ve gevşemiş hissetti.

 Çok geçmeden gözleri ağırlaşmaya başlamıştı. 

 Chelsea, uykuya dalmışken belli belirsiz bir şekilde kendi ismini duydu ve yanındaki Sarah'ın sevecen yüzünü görebilmek için gözlerini açtı.

"Bence yatağına gitmelisin, tatlım. Özellikle de yarın bahçede erken bir başlangıç yapmak istiyorsan."

Charlotte ve Sarah'ın hala ayakta olup olmadıklarına bakmak için etrafına bir göz attı. İlk geyordu. Bçlik yıllarından beri kullandığı leylak renkli ve kelebek motifleriyle süslü odasına gitmek üzere merdivene yönelmeden önce, "İyi geceler," dedi.

Beyaz tül perdelerle gölgelenmiş yatağı her zamanki gibi davetkar görünüyordu. Bavulunu arabasında unutmuş olabileceğini düşünerek tam odadan çıkmak üzereydi ki, onun pencerenin kenarındaki koltuğun üzerinde durduğunu gördü. Bavulu taşıyan muhtemelen Bradley idi.

Uykuya dalmak için hazırlanırken, Wes ile ilgili anılarını aklına getirmemek için çok çabaladı. Bu odadaki bazı hatıraları canını çok sıkıyordu. Yıldızlarla dolu gökyüzünün altında evlenme teklifi ettiği ve beraber geçirdikleri son ziyaretlerini anımsadı.

Aile kutlamalarından sonra birlikte bu yatağa uzanmışlardı. Uçuk mavi gözlerine bakıp, bir kolunu ona yasladığında geniş omuzları onu sarmıştı. Çocuksu, sevimli tarzıyla gülümsediğinde, düz sarı saçları bir gözünün üzerine düşmüştü.

Beraber geçirecekleri bir hayatın beklentisi içinde mutluluklarını ve heyecanlarını gizlemek olanaksızdı. Birbirlerine aşk dolu gözlerle bakmışlardı

'Eğer bereaber geçireceği bir hayat istediyse, neden terk edip gitti? Neden onu unutamıyorum? Nerdeyse bir yıl oldu  Normal hayatıma devam ediyorum, bir dükkanım  var  ve bir şeylerle meşgulüm; fakat o, sadece gölge gibi yavaşça hayatımın içine süzülüyor. Durdur şunu Chelsea! O gitti! Kendine gel ve onun etkisinden kurtul!'

 Kendisini yorgun ve tükenmiş hissedip gözlerini kaspattı; hatıralarını artık anımsamak istemiyordu.

Lucas

Cuma

Kadının ona sarılışı sıcaktı; kendisi de aynı şekilde teselli ve sevgi ile dolmuştu. Onun yüzünü öpmüş ve saçlarını okşamıştı. Aslında kendisi biraz alay etmişti; fakat yine de kadının ona olan ilgisini sevmişti. Kadın el sallayarak,"Hoşça kal." demiş ve geç kalmamasını söylemişti.

 Kadının yüzünün rengi solmaya başladığında, ev birden gözden kayboldu. Lucas kendi etrafında dönerken nerede olduğunu fark etti. Kadının düşmüş olduğu yere koşturdu; kanı çok koyu görünüyordu, neredeyse siyahtı. Onun soğuk elini tuttuğunda, ela gözleri donuk bir ifadeyle bakıyordu. Ona doğru yaklaşırken giysileri kanla sırılsıklam olmuştu. Anlamsız bir şekilde kalbinin hala atıyor olduğunu gözlerinin heycanla, içtenlikle dolu olduğunu umut etmek istiyordu, Onun hiçbir zaman gitmesine izin vermemişti; İçinden gelen sesler bunu zolradığında bile. Annesini alıp götürmelerini hiç istememişti.

 Lucas sarsılmış ve ter içinde kalmıştı. sessizlik içinde geçen yıllardan sonra kabuslar geri dönmüş, korkular tekrar ortaya çıkmıştı. Anıları sanki dün gerçekleşmiş gibi tazeydi. Göğsü ağrıdı ve gözleri yandı. Hızlı kalp atışlarını yavaşlatmak için derin derin nefes aldı. Artık rüyaları sadece rüyada kalmayıp, gündelik hayatta da aklından çıkmıyordu. Polis kimliğini teslim aldığından bu yana, ilk defa davayı devam ettirme kabiliyetinden şüphelenmeye başladı Hiçbir şeye odaklanamıyor ve kendi sınırını kaybetmeye başlıyordu; çünkü şimdi kabuslar geri dönmüştü ve uyku, artık onun iyi bir arkadaşı değildi.




izlenemezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin