Bölüm 11

3.9K 267 11
                                    

YEŞİM ÖZGÜR

Öfke dolu bakışlarımı Eren'e çevirdim.

"Sana ve arkadaşına anlatmayacağım." dedim sinirle. Neden ısrarla öğrenmek istiyorlardı anlamıyorum. Birinin çaresizliğini dinlemek istemezdim açıkçası. Ama o ikisi bunu duymak için her şeyi söylüyorlardı.

"Sıra kimde?" dedi Cemre konudan sıkılmıştı. Pınar gözlerini bana çevirdi. Anlaşılan benim maceram başlamıştı. İşim Sinem gibi değildi Daha tehlikeli ve daha ölümcül.

"Yeşim?" dedi sorarak Cemre. Gözlerimi kısarak kendime emin olup olmadığımı sordum. Evet. Kesinlikle intikam almaya hazırdım.

"Benim intikamım için güzel bir gün. İstanbul'a dönelim o zaman." dedim başımı kaldırarak.

Uzun geçen bir uçak yolculuğunun ardından yorulmuştum. Ancak katillerimi bulmak için enerjiye ihtiyacım vardı. İstanbul'da kendi evimizde kalabilirdik. Bu yüzden Eren ve Oğuz'a ihtiyacımız yoktu. Eve geldikten sonra Pınar kendini koltuğa attı.

"Evim, evim güzel evim." Bu cümleyi ondan beklemediğim için surat astım. Şehrin kokusunu içime çekince rahatlamıştım. Sinem ve Pınar bir şeyler hazırlamak için mutfağa gitti. Oğuz'un şüpheci bakışları altında yemeği bitirdikten sonra derin bir nefes aldım. Sonunda gelmişti intikam vaktim. Sadece buna konsantre olmalıydım.

"Tamam, senin intikamın kim?" dedi Eren. Güzel ve mantıklı bir soruydu.

"Kim olduklarını bilmiyorum. Adlarını, yaşadıkları şehirleri ve şuan da hayatta olup olmadıklarını bilmiyorum." dedim açıkça. Oğuz dalga geçer gibi baktı. Onlar hakkında hiçbir şeyi bilmiyor olamam öğrenmeyeceğim anlamına gelmezdi elbet. Eren derin bir nefes aldı.

"Peki onları nasıl bulacağız?" dedi. Samimi sormasaydı bunun altında art niyet arardım ama gözlerindeki samimiyeti görmüştüm. Cemre bu çocuğa ne anlattıysa işe yaramıştı. 

"Sadece bir kaç ayrıntı hatırlıyorum." O günleri düşünmek istemiyordum. Her düşündüğümde Rüya'nın çığlıkları ve vicdanımla baş başa kalıyordum. Kesinlikle kan akmasını istiyordum. Toprak kokusu gibi kan kokusuna ihtiyacım vardı. Bana saldıranı hatırlamaya çalıştım. 

"Yılan dövmesi vardı birisinin. Diğeri kumraldı. Saçları siyah olanın ise ensesinde bir doğum lekesi vardı." dedim güçlükle. 

"Çok güzel. Tüm İstanbul'daki adamların ensesine mi bakacağız? Veya tüm yılan dövmeli olanlara." Oğuz'un bu tutumu karşısında tam ağzımı açacaktım ki Pınar boğazından yakalayıp duvara dayadı. Bakışları o kadar sertti ki. Şuan tam benim yapmak istediğim şeyi yapıyordu. 

"Bana bak kendini bir bok sanan piç! Burada, benim evimde onunla veya herhangi biriyle böyle konuşamazsın. Yoksa o konuştuğun ses boğazından çıkamaz. Anladın mı beni?" derken hala boğazını tutuyordu. Oğuz nefes alamadığı için Eren müdahale etmek istedi ama Cemre geçmesini engelledi.

"Birinin ne yaşadığına dair bir fikrin yoksa çeneni kapatacaksın." dedi Pınar. Kolunu boğazından çektikten sonra Oğuz öksürükler içinde yere düştü. Çektiğim acılar, yediğim dayak hiçbiri canımı vicdan azabım kadar yakmamıştı. Tek bir seçim en yakın arkadaşımı öldürmüştü. Tek bir seçim beni öldürmüştü. Karanlığa sürüklemişti tüm hayatımı. 

Sessizliğin ardında yaşadığım zamanlarda kötü biri oldum. İsteyerek değil. Şimdi hesabı sadece ben veriyordum. 

"Ölüm sessizliği olan arkadaşımın girmeyelim dediği bir sokağa girdim. Arkadaşıma tecavüz ederlerken beni öldüresiye dövdüler. Tam yaklaşan o elleri bana dokunacaktı ki birisi arkadaşımın öldüğünü söyledi. Ve kaçtılar. Arkadaşım benim yüzümden öldü ben de onun ölümü sayesinde kurtuldum." dedim.

Odaya kara bir bulut çökmüştü. İlk defa yüksek sesle kızlardan başkasına anlatıyordum. İçim kan ağlasa da yüzümde tek bir kas kıpırdamadı. Eren'in şaşkın yüzü yerini acıya bırakırken Oğuz'un yüzünde pişmanlık görüyordum. Söylediklerine ve tavırlarına karşı pişmanlık duyuyordu.

"Ben çok üzgünüm." dedi Eren kısık bir sesle. Bakışları değişmişti. Acıyarak bakıyordu.

"Acı diye anlatmadım. Acıyı küçümsemeyin yeter." dedim. Nefes alamıyordum. Olanları dile getirmek canımı çok yakıyordu. Kendimi bahçeye atmak için kapıya yöneldim. Dışarı çıktıktan sonra kaldırma bıraktım kendimi. 

Bencil. Sorumsuz. Havalı. Rüya'nın arkadaşı buydu. Onun sayesinde kurtulduğum kız toprağın altındaydı. Böyle acı veriyordu olanları anlatmak. 

"Senin suçun değil." dedi bir ses. Oğuz yanıma kadar gelmişti. Elindeki battaniyeyi üzerime bırakarak yanıma oturdu.

"Bunu bir başkasına söyleyebilirsin. Ama kendin inanamazsın." dedim. 

"Olacakları bilemezdin."

"Hissedebilirdim. Onun hissettiği gibi. Eğer o diğer yoldan gitseydi. O an orada ben ölürdüm. Ne senin kardeşin gibilerin canı yanardı ne de bu vicdan azabıyla yaşardım. O gece ölmesi gereken bendim."

"Yeşim, senin suçun değil. Bundan kurtul."

"Bu ancak onlar öldüğünde bitecek." dedim nefretle.

"O zaman onlar ölecek." dedi kararlılıkla. 

O gece uyuyamamıştım. Yarın ne yapacağımızı düşünmüştüm. Sessizliği içime çekmiştim. Plan kurmuştum. Hayal etmiştim. Mutlu olacağım günü ve intikamsız bir hayata başladığım günü hayal etmiştim.

Medya da Yeşim

kötü KIZLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin