karanlık günler

4.4K 897 162
                                    

Işık verin karanlığın içine
Söndürün bu sonsuz karanlığı
Yoksa doğmayacak mı güneş yine
Görmeliyim karanlıktaki aydınlığı

Uzun ve belirsiz bir karanlık içinde oradan oraya gittiğimi hissediyordum. Ne bir ışık ne bir cisim nede bir madde kendimden bile uzak bir halde karanlığın içinde yolumu bulmaya çalışıyordum.  Hani bazen derler ya uzun süre uyuya kalan kişi diğer dünyaya gider ve ondan sonrası bu dünyadakilerle ve onlar arasında bir dünyada kalır bu sadece bir deli saçması yada bir şehir efsanesinden başka bir şey değil. Yada en azında bende öyle bir şey olmadı.

Sadece son hatırladığınız şey koskoca bir karanlık. Tıpkı uykudan uyanmak gibi ama daha farklı. Işıksız bir gecedeki karanlığın yavaş yavaş çekilip aydınlığa ulaşmak ama ne bedelle. Müthiş bir acı muthiş bir ızdırap adeta uyumaya alışmış vucudun uyanmamak için gösterdigi bir çaba. Ama sonuçta gözleriniz açıldığı anda uyuşmuş gözlerle neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Ve kısa bir süre sonra artık tüm varlığınız gerçeği anlamaya başlıyor. Gerçeklik ve hayal alemi arasında gidip gelmelerin ardından beyin yavaşça tüm gerçeği kabul etmeye başlıyor.

Bende öyle bir hisle gözlerimi açtım. Bembeyaz duvarlara vuran güneş ışığı gözlerimi acıtıyordu. Beynim sanki yerinde duramıyordu. Hiç alışılmadık bir bulantı içimi kaplıyordu. O an insanın aklına gelen ilk şey ellerine bakmak oluyor. Nedendir niyedir bilmem ama ellerini bir öne bir arkaya çeviriyor dikkatlice bakıyordum. Sanki gerçekle hayal arasından gidip geliyorsunuz. Hiç varolmamış ama bu dünyadan da hiç ayrılmamış. Böyle karmakarışık bir durum işte. Zamanla bunu basit bir hale getirmeye çalışıyorsunuz. Pek fazla bi zaman geçmeden her şey yavaşça rayına oturmaya başlıyordu. Kendime gelip her şeyi anlayana kadar bir hafta geçmişti. Aslında ayaklarımdaki hissizlik ilk uyandığımda belliydi. Ama o an insan kötü olanı kabullenmekten kaçıyordu. Kendi aklımda ayaklarımın olmadığı gerçeğini yalanlamak için türlü senaryolar üretiyordum. Ancak zaman geçtikçe  gerçek insanın yüzüne bir tokat gibi vuruyordu.  Bana ayaklarımın kısa bir süre hareket edemeyeceğini soylediler. Ama bunu benim beynimin derinliklerinde bile biliyordum. Bu koca bir yalandan başka bir şey değildi. Hayatımın en acı anı bu hastane odasına giren ve benim ömür boyu zindanım olacak tekerlekli sandalyeydi. Ne kadar kabul etmekte zorlansamda sonunda bu zindanın bir mahkumu olacaktım. Asıl mesele buda değildi uçurumdan düstüğümde parlak yüzüm şimdi kıllanmaya başlamıştı. Gerçek şuydu beş seneden fazladır komadaydım. Beş sene insana söylerken çok kolay geliyor ancak etraflıca düşünüldüğünde de gerçek hiçte o kadar kolay olmuyor. Bir ara doktorlar bile benden umudu kesmiş zayıf bedenim makineler sayesinde ayakta duruyormuş. Çoğu profesör bitkisel hayata gireceğimi çoğuda beyin ölümüm ne zaman gerçekleşir diye aralarında adeta bahse tutuşmuşlar. Ve bir insan ömrünü sadece rakamlar arasına sıkıştırmışlar.  Yaşayıp hayata dönme ihtimali yüzde iki. Sadece bi hayat yüzdelerle ifade edilebiliyorsa bu bir trajedidir. Ve hayatta kalıp kalmayacağın sadece bu sayıların yüksekliğine bağlıdır. Sayı ne kadar düşük olursa başındaki akbabalar o kadar çok oluyormuş. Ve vücudun ölürken geriye bırakacağın organların  çok kıymetli oluyor. Ancak annem ve babam asla benden vazgeçmemişler ve bende bu yaşam savaşını kazanmışım. Ve her gün ellerinde bir cok evrakla gelip zayıf bedenime ait olan organlar için bahse giren profesörleri ters köşeye yatırmışım. Büyük bir ringde kocaman rakiplerimi bir sağ bir sol derken nakavt etmişim. Ben ben değilken bile koskoca bir şampiyon olmuşum.

Her şeyin güzel olduğunu ve mutlu sonla bittiğini söyleyebilseydim keşke. Birde felçli durumum var tabii belden aşağısı tamamen felç sağ kolum dirsekten sonra kapanmıyor. Oda ilginç bir hikaye ya sürekli beş parmak açık osmanlı tokatı almış vaziyette. Onun düzelebilme ihtimali varmış. Ancak biraz güçlenip kendime gelebilmeliymişim . Ama belden aşağısı için şu anda olabilecek bir umut yok. Yinede bunada şükür ya sol kolumda olmasaydı.

Zaman geçiyordu. Her gün tıbbi tetkikler rehabilitasyon ve muayeneler arasında  hastanede bir ay geçti ve büyük gün geldi çattı, artık evime gidebilecektim. Odadan ayrılırken bilinmez bir beş yıl ve koskoca bir bir ayı geride bırakıp evime doğru yol alıyordum. Ya bir umuda gidecektim yada kendi hapishaneme. Ama aklıma okuduğum şu söz geliyordu;

Uçurtmalar rüzgar gücü ile değil, o güce karşı koydukları için yükselirler.

William Churchill

ayaklarım yoksa kanatlarım var (Askıya Alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin