ஸ 44

55 3 0
                                    

** "Seninle ilk tanıştığım gün... Elindeki sıcak kahvenin yarısını kendi üstüme, yarısını da senin üstüne dökmüştüm. Öyle çok sinirlenmiştin ki, bir küfür patlattığını duymuştum. Yine de bir şey demedim, haklıydın. "Alt tarafı masa değiştirdik, şu hale bak." dedin sanki duymamı istermişcesine. Tüm kafeye beni rezil etmiştin yani. Uzun uzun sana baktım, bende sinirlenmiştim sana beni küçük düşürdüğün için. Ancak küfür ettiğin için özür dilemen tüm öfkemi dindirmişti. Bir kaç hafta sonra, aynı kafe de aynı masa da otururken gördüm seni. Hala utanıyordum ve bu yüzden kendimi göstermemek için en uzak masaya oturdum. Gözümü senden alamadım biliyor musun? Konuşurken yanağında oluşan derin çukur, boynundaki ben, kapkara gözlerin... Garsonla konuşmandan devamlı müşteri olduğunu anlayıp, sürekli gelmeye başladım. Hep aynı masadan, senin gülüşünü izliyordum. Sonra o gün, sende bana baktın. Kalbimdeki güm sesi kulaklarımı patlatacak gibi oldu. Beni tanıdın, bana gülümsedin. Heyecandan ellerim birbirine dolandı, önümdeki çayı üzerime dökmeyi başarmıştım. Bir an ayağa kalkacak gibi oldun, ancak yanıma gelmedin. "İyi misin?" diye sordun. Kafamı salladım, merak etme yanmamıştım. Masaya oturur oturmaz bir çay isterdim ve seni izlerken çayım buz gibi olurdu. Yine soğuktu... Hesabı ödemek için ayağa kalktığımda, sende kalktın. Heyecandan yine bir yerleri yıkmamak için dua ediyordum. Kafeden çıkıp, sallana sallana yürürken arkamdan seslendin, "Hey sakar, bakar mısın?" Arkamı öyle bir döndüm ki, ayağımı burkmuştum. "Hırkanı unuttun galiba?" Sağ elinde hırkamı sallıyordun. "Evet, teşekkür ederim." Ayağımın acısına rağmen sana doğru ilerleyip hırkamı aldım. "Her zaman sakar mısındır?" diye sordun alay eder gibi. "Hayır, bazen." dedim ancak yüzüne bakamıyordum. "Bana denk geldi yani o bazenler öyle mi?" Hiçbir şey söylemeden yoluma devam ettim ancak yanaklarıma hücum eden kan kızarmama neden olmuştu. Olaylar aynı şekilde devam ederken bir gün kafeye girip masama doğru ilerlediğimde, masamda oturduğunu gördüm. Görür görmez gülümseyip ayağa kalktın ve, "Hoş geldin." dedin. Ayaklarım sana doğru ilerlese de beynim kaçmam için ısrarcıydı. Ancak ben karşına oturmayı kabul ettim. "Nasılsın?" diye sordun ancak konuşamayacak kadar şaşkındım. Çayını karıştırırken, "Sürekli beni izliyorsun." dedin. Ağzımı açıp iki kelime söyleyemedim inanabiliyor musun? "Neden beni izliyorsun?" İnan ne demem gerektiğini bilmiyordum. Derin bir iç çektim ve dilimin ucunda ne varsa söyledim, "Bilmiyorum, ben sana bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Sen, sen güzelsin. Erkeklerinde güzel olabileceğini gördüm sende. Saatini beğendim, alaycı olmanı. Gülerken yerinden oynayan o, o..." Bir yandan boğazını işaret ediyordum. "Adem elması." diyerek tamamladın beni. O gün akşama kadar konuştuk. Her şeyi... Beni evime bırakmak istedin ve bu reddedemeyeceğim kadar mükemmeldi. Hep konuştuk. Ben sana aşık oldum. Gripin konseri çıkışı bir parka gittik seninle. Tam tepemizde 38 tane havai fişek patladı. Sen bana bakıyordun. "38 tane patlattılar." dedim. Söylediğin tek söz, "Çok güzelsin." oldu. Beni öptün, inanabiliyor musun? Artık benimdin. Dudakların, ellerin, boynundaki benin benimdi. Beni seviyordun ve buna hala inanamıyorum. Sen, beni sevmiştin. Her şey o kadar mükemmeldi ki... Aylarca asla sahip olamayacağım mutluluk verdin bana. Kafedeki masamızı, kafeden satın alıp evine yerleştirdik, çaylarımızı hep onda oturup içerdik. Ancak bir anda hayatım kaydı. Hayatımız kaydı... O kazada yaralanan tek kişi sen değildin. Yüreğim yaralandı. Yatağının başından bir an için ayrılmadım, gözünü açar açmaz beni gör istedim. Bir kaç gün sonra parmaklarını hareket ettirdin. Koyu gözlerin hafifçe aralandı. "Buradayım sevgilim." dedim elini öperken. Ancak beni tanımadın. Anneni, kardeşini... Kimseyi tanımadın. Hepimize yabancı gözlerle baktın. Doktorlar kalıcı bir hafıza kaybı yaşadığını söyledi. Saatlerce ağladım, artık beni sevmiyordun, beni hatırlamıyordun. Her şeye rağmen yanındaydım ancak hayatında eski yerimi edinemedim. Beni yeniden sevmedin. Bir mucizenin ancak bir kere olabileceğini öğrendim. Bunun üstüne yüzüne bakıp, "Biz birbirimizi sevdik." diyemedim. Sonra sen, başka birine aşık oldun. Hep beraber akşam yemeği yerken, bir anda aşık olduğunu söyledin. Elimdeki çatalı kalbime saplamak için nelerimi vermezdim bir bilsen. Masadaki herkes acıyan gözlerle bana baktı. Oysa sen mutluydun, herkesin aksine gülüyordun. Derin sessizliği ben bozdum, "Çok güzel bir haber. Kız çok şanslı olmalı." Hepimiz aşık olduğun insanla tanıştık. Ona aynı bana baktığın gibi bakıyordun. Bu beni mutlu etti biliyor musun? Demek ki bana da aşıktın. Ancak dayanamadım ve seninle görüşmeyi bıraktım. 4 ay kadar sonra annen beni aradı. Kafeden aldığımız masayı çok gereksiz bulduğunu söylerek attığını, ancak kendisinin sakladığını söyleyip, alıp almamak istediğimi sordu. Yüreğimdeki ateş sönmüyordu. 1 buçuk yıl sonra, masamızda oturup sana bizi anlatmaya karar verdim çünkü 5 gün sonra evleniyorsun. Artık gerçekten benim olmadığı anlıyorum. Sen beni sevdin, bunu bil istedim. Bu duygunun ne kadar mükemmel olduğunu sana asla anlatamam. Ancak sanki rüyaydı çünkü sadece ben hatırlıyorum. Senin hiç haberin yok. İnan bana asla unutan taraf keşke ben olsaydım demedim. Ben seni asla unutmak istemedim. Sen en güzel rüyamsın, keşke hiç bitmeseydin."


TumblrLandHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin