Kırılan kapıdan içeri paldır küldür giren Bay Jones ve iki tane ızbandut gibi adam görmeden elimdeki kağıdı uzun kollu beyaz gömleğimin sağ bileğine tıkıştırdım. Hiddetle ayağa kalkıp "Bay Jones bir sorun mi var acaba?" diye sordum. Bu sorumun üstüne umuttan yoksun bir gülümseme gönderdi. Acı çeker gibi bir hali vardı.
"Var." dedi kafasını sallayarak "Çok büyük bir sorunumuz var Aydan." Izbandut gibi olan iki adamı gerisinde bırakıp bana doğru yürümeye başladı. Çatılan kaşları, kırışmış alnı, kirli sakalları yaşının yirmi altı olduğunu bildiğim Bay Jones'i otuzlu yaşlarının başında gösteriyordu. Ayrıca normalde aksanlı konuşan Bay Jones, şu anda kelimeleri benden daha güzel telaffuz ediyordu.
"En büyük sorunumuz sensin Aydan. Çok az zamanımız kaldı. Sana gerçekleri anlatıp olanlara doğru bakış açısından bakmanı sağlamak zorundayım. Şimdi bana bugün kırtasiyede neler olduğunu anlatmanı istiyorum."
"Bay Jones, neler saçmalıyorsunuz? Bugün kırtasiyede hiçbir şey olmadı. Ayrıca siz benim kırtasiyeye gittiğimi nereden biliyorsunuz?"
"Ben her şeyi bilirim Aydan. Ama sen hiçbir şey bilmiyorsun. Mesela öz abin olduğumu bilmediğin gibi."
Boğazıma oturup yutmama engel olan şeyin ne olduğunu düşündüm bir süre. Bay Jones diye bildiğim adamın abim olduğu gerçeği soluğumun kesilmesine neden oldu. Hani bazen olur ya kin kusmak istersin, bağıra bağıra nefretini dile getirmek istersin ama gözlerin dolar, boğazına bir yumru oturur ve hiçbir şey yapamazsın. Şu an onu kelimesi kelimesine yaşıyordum. Kısacık zaman zarfında onu dikkatlice izledim. Cidden... Kardeş olabilirdik. Çok fazla benziyorduk. Ben yıllardır bunu nasıl gözden kaçırmışım? Benim açık kahve belime kadar gelen uzun saçlarım onun düzgün kesimli bir kaç tutam alnına dökülmüş saçlarından bir ton koyuydu. Benim kahverengi içinde birazcık kızıl renk pigmentinin bulunduğu gözlerim onun gözleriyle neredeyse aynıydı. Tek fark onda benim kızıllarımdan yoktu.
Yavaşça aldığım nefesi bırakıp "Nasıl?" diye mırıldandım. "Nasıl böyle bir şey olabilir? Bu neredeyse imkansız."
"Seni anlıyorum Aydan ya da en azından anlamaya çalışıyorum. Ama bunlar çok uzun ve karışık konular. Ve bizim o kadar zamanımız yok. Tabii bu sana anlatmayacağım anlamına gelmiyor. Sadece şu anlık yüzeysel olarak anlatacağım. Öncelikle kırtasiyede olanları anlatmanı istiyorum. Bugüne kadar ne zararımı gördün? Güven bana kardeşim." uzanıp kendi eline tezat sıcaklıkta olan yaşadıklarımdan dolayı buz kesmiş elimi iri elleriyle tuttu. Zamanında ellerinde oluşmuş nasırları hissediyordum. Hızla elimi çektim.
Bu his bambaşkaydı. İçimde ki buz tutmuş duygular erimeye başlamıştı sanki. Bir tanıdıklık hissi okşadı vücudumu, bir yaşamışlık ürpertisi. Bir bebeğin ilk kez nefes alması gibiydi bu. İlk başta acıtıyor, can yakıyor sonra da muhtaç oluyor insan. Eğer onu kabullenirsem olacakları biliyordum. Sevgiye muhtaç ruhum yalnız bir geyik görmüş aslan gibi saldırıya geçmiş, ona güvenmemi söylüyordu. En fazla ne olabilirdi ki? Ben alışmıştım zaten düşmeye. En zirveden yere çakılsam ne olurdu? Durmaksızın her şeyi anlattım. Belki ben her şeyi anlattıktan sonra giderdi ve ben de yalnız kalabilirdim.
"Kırtasiyede bir bayan yanıma yaklaştı. Belki bilmiyorsundur kalem almaya gitmiştim. Görevli bayan kalemin depoda olduğunu söyleyip uzun bir süre boyunca da gelmedi. Bende peşinden gittim. Sonra kırtasiye yerini ahşap duvarlardan oluşan bir koridora bıraktı. Bir ses duydum kapı gıcırtısı gibi, çok yakınımdan geliyordu bu ses. Sesin yan taraftan geldiğini düşünüp kulağımı duvara dayadım. Sonra bir çığlık duydum. Sanki içeride biri vardı ve yardım dileniyordu. Kulağımı duvardan çekip geri gidecekken bir acı saplandı. Tüm vücudum uyuşmuş gibi hissediyordum. Ama sonra acı geldiği gibi bir anda çıktı gitti. Bende geri yürüyüp kadını kırtasiyeyle ahşap yerin birleştiği yerde beklemeye başladım. Kadın beni görünce telaşlanıp beni kırtasiyeden kovdu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN NEFESİ
FantasyBazen karanlığı dinlerim, sessizliğimde pek ses olmadığı için. İnsanlardan saklarım kendimi, ruhumu derinlerindeki tahta sandıklara gömer üstüne de zincir vururum.