Ve kül yığını, yeniden alevlendi.
Pas kokusu burnuma dolarken parmaklarımı yavaşça soluk duvarda gezdirdim. Ardındaki kötülükleri kamufle eden duvarın soğukluğu tenimle uyum gösterirken dilimle dudaklarımı ıslattım. Karanlığa uzanan merdivenlere attığım her adımda siyah mini eteğim havalanıyor, enseme serin bir ürperti yayılmasına neden oluyordu. Beni gölgem gibi takip eden bedeni düşünmeyi bir kenara attığımda, az sonra yapacak olduğumuz şeyden hiç korkmadığımı fark ettim. Barlas'ı bulma amaçlı psikopat mafyaların masasına gitmekten korkmamak, normal insanların yapacağı bir şey sayılmazdı. İlik ilik içime işleyen cesaret miydi beni güçlendiren, yoksa kim olduğumu bulma merakı mı?
Dar tünelin sonuna geldiğimizde ben çelik kapıyla bakışıyorken Savaş'ın beni sanki şu giysilerle erkekleri kendime davet ettirdiği yetmiyormuş gibi boydan boya alıcı gözüyle süzdüğünü, tenime yayılan tanıdık sıcaklıkla hissedebiliyordum.
Nefret dolu bakışlarımı, nefretimi dahi hak etmeyen o'na döndürdüğümde asil görüntüsüne çok yakın olduğumu fark ettim. Siyah saçları ıslak bir biçimde arkaya doğru taranmış, kaşları gerginlikten uzak bir halde havaya kalkmıştı. Yeşilin her tonunu barındıran gözlerinin çevresi bu seferliğine açık bir sarıyla süslenmişti. Bakışları daha çok, gizemliydi. Ve o gizem çözülmeye değerdi.
Pembe dudakları hafifçe aralandığında gözlerimi devirme isteğimi bastırdım. "Unutma."
"Adım Alev. Dikkat çekmek yok." diye cümlesini tamamladım. "Bana işimi öğretmeye kalkışma."
Dudağını gülmemek adına ısırdığında yanağında derin bir çukur belirdi. Bakışlarımı sinir bozucu görüntüsünden çekip kapıya döndürdüğümde elini takım elbisesinin cebinden çıkarıp kapıya vurdu. Parmaklarının bıraktığı etki tünel boyu yankı yaparken ağrı, karnımda en korkunç heybetiyle volta attı.
Sen Pera Akman'sın. Bunun yanında Gece'sin ve şimdi kırmızı dudaklarınla bağdaşan Alev. Kendinden korkmuyorsan, korkacak başka kimsen yok.
Kapı açıldığında bambaşka bir kimliğe bürünmüştüm. Giyinişimle, davranışımla ve ruhumla. Benim canavar karakterimin aksine, masumane olacaktı Alev.
Savaş karşımızda dikilen iri yapılı adamın bizi süzmesine olanak vermeden hamlesini yaptı. Adamın avucu arasına bir şey bırakırken kulağına doğru eğilip bir kaç kelime fısıldadı. Geriye çekildiğinde adamın buruşuk suratına hafif bir gülüş kondu. Kapı bizim geçmemiz için genişlerken elimi Savaş'ın sert koluna yerleştirdim. Hareketimi beklemediğini belli eden tavırla duraksayınca yapmacık bir biçimde gülüp yanağına doğru sokuldum.
"Oyun icabı."
Bir mırıltı gibi bıraktığım kelimeler kulağına ulaşırken ferah kokusu beni bir mıknatıs gibi zorla kendisine çekiyordu. Yeşil gözlerinin ayrı bir havaya büründüğünü gördüğümde önümde uzanan koridora adım atıp Savaş'ı da peşimde sürükledim. Alçak tavana yerleştirilen aydınlatmalar loş ışık sebebiyle gözlerimi alıyordu. Etrafa hakim olan boğucu hava, her soluduğum nefeste içime dolarken nefes almamak daha iyi bir şık gibi görünüyordu gözüme.
İri adam "Bu taraftan." dediğinde önüme geçip ikiye ayrılan yoldan sağa saptı. Sol taraftan gelen müzik ve çığlık seslerini işiten kulaklarım sağ tarafa gittiğimiz için bana minnet dolu sözcükler yağdırdı.
Dar koridorda ilerlerken karşımıza çıkan adamların çoğu takip ettiğimiz adam gibi iri yarı, göz korkutucu bir görünüme sahipti. Savaş'a dikkat çekmeyen bir biçimde tekrardan sokulurken kendimi şimdiden buradan atma isteğiyle yanıp tutuşuyordum. Siz duvarların üstüne değil, duvarlar sizin üstünüze geliyor gibiydi. Ve sanki, her an o duvarların arasına sıkışıp ezilebilirdiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Dansı
Acción* Bir yoktu ve bir vardı o, masalların tersi gibi. Kendi yazdığı masalda, kaynağı öfke olan senfonide dans ediyordu. Gecenin karanlığı altında bir yabancı eşlik etti O'na. Kırmızının şehvetle sunulduğu dans kızıştı. Senfoni çığlıklara, kal...