Skrillex and Diplo- MİND
Uykularımı yavaş yavaş düzene girmişti ve gördüğüm rüyalar eskisi kadar rahatsız etmiyordu beni. Hasta değildim. Hatta mükemmeldim. Yemek yiyordum hem de çok. Bazen 4-5 tabak yemek yememe rağmen doymuyordum. Şu bir hafta da ömrümde yediğimin 2 katını yemiştim sanırım. Kusmuyordum, ateşim yoktu. Hatta o kadar iyiydim ki, küçük bir antikacıda iş bulmuştum. Hem de kaldığım otele yakındı. Sahibi olan Ömer Amca maaşım konusunda çok rahattı. Beni çok sevmişti. Ak düşmüş saçlarını tarar, sakalını kesmez; çoğu kez kazak giyer ve gözlüklerini asla çıkarmazdı. Sanırım çillerimi ve giydiğim kıyafetleri komik buluyordu. Haklıydı. Toz alıyordum, yerleri süpürüyordum, Ömer Amcaya yemek yapıyordum. Ama çoğu zaman Ömer Amcanın arkadaşı oluyordum.
"Bu moruğun anlatacakları ilgini çekecek, İstanbul Hanımefendisi." derdi. "Çünkü bu kokuşmuş, gençken birçok İstanbul kadınının kalbini kazandı."
Öyle şeyler anlatırdı ki, İstanbul'u farklı görmeye başlamıştım. Tarihi yapısı, insanları, geçmişi... Ömer Amca mükemmel biriydi ki, mükemmel İstanbul'u bana tanıtmıştı. Bana yardımcı oluyor, tavsiye veriyordu. Beni seven birinin olması çok rahatlatıyordu. Onu büyüğüm olarak gördüğüm için, hatta tek yakınım, ona eşyaları hareket ettirme becerimi anlatmak istedim. Bu aptal şey neydi? Nasıl kurtulabilirdim? Vereceği tepki beni ne kadar korkutsa da, karşılıklı çorbamızı içerken konuya girdim.
"Şey size birşey sormak istiyorum." dediğimde, çorbasına tuz atıyordu. Devam etmem için kafasını salladı. "Benim bir derdim var. Nasıl olduğunu bilmiyorum. Kendimden başka kimsede duymadım. Ben... Ben bazen eşyaları hareket ettiriyorum. Bazen çok fazla hareket ediyor, bazen de farkında olmuyorum."
Kaşlarını çatarak bana baktı. Düşünceliydi, aklına gelen şeyleri az çok tahmin edebiliyordum. Ama yine de devam ettim. "Biliyorsunuzdur diye size sormak istemiştim." Biraz sessiz kaldı. Sanırım ne kadar aptal olduğumu düşünüyordu. Belki de içinden bana sövüyordur. En iyisi unutturmaktı. "Boşverin, saçmaladım." dedim ve hızla çorbamı içmeye başladım.
O gün Ömer Amcayla konuşmaktan sakındım. Ömer Amca da çok düşünceliydi zaten. Bana belli etmemeye çalışsa da söylediklerimi düşündüğünün farkındaydım. İşlerim bittiğinde çıkmak için izin istedim. Ama babacan tavrıyla beni durdurdu.
"Kızım, anlattığın şey benimle mezara gider. Sebebini düşündüm. Bunu 6. hissine bağlıyorum. Bazı insanların 6. hissi kuvvetlidir. Seninde 6. hissin budur belki." dedi omzuma dokundu. Bu adamın babacan tavrı beni mutlu ediyordu. "6. his, aslında geleceği görmek falanla alakalı. Sinirlendiğinde, üzüldüğünde, mutlu olduğunda yani tepkilerinle aynı doğrultudaysa, bu yetenek 6. histir."
Şu 6. his olayı mantıklı geliyordu ama kendimle bağdaştıramıyordum. Mantıklı gelmiyordu. Benim uydurduğum birşey olabilirdi. Zor dönemden geçtiğimi kabul ediyorum. Her yiğidin harcı değil yaşadıklarım. Delirmeye müsait biriydim. Teşekkür edip, çıktığımda Ömer Amcanın yanına daha gelemeyeceğimi, onu son kez gördüğümü hissettim. Öyle oldu da zaten. Onu çok seviyordum, Beraber geçirdiğimiz zamanı asla unutmayacaktım. Yaptığı bir çok iyiliği de.
Ömer Amcayla daha görüşmemek kalbimi çok kırmıştı. İnsanları kaybetmeye alışmış olmalıydım. Ama hazırlıklı değildim, tüm gün ağladım. Yemek yemedim, uyumadım. Dostlarımı teker teker kaybetmenin acısını yaşıyordum. Yalnızlığıma acıyordum, konuşmak, susmamak istiyordum. En azından kendi kendimle konuşmayı bırakmalıydım. İnsan suratı görmeliydim.
O yüzden Arıçı ardım. "Ben Armin, naber?" dediğimde anlayamamış olabilirdi çünkü çok hızlı konuşmuştum. Ama neşeli sesi beni mutlu etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARMİN(Düzenleniyor)
Fantasy18 yaşında olan Armin, bildiği tek akrabası olan dedesi ölünce hiç tanımadığı babasını bulmaya karar verir. Ancak babası kızı olduğunu inkar eder. Sorunlar peşini bırakmaz. İlginç rüyalar görür, eşyaları hareket ettirebilir. Sebebini anlayamadığı b...