Bölüm 2: Yalnızlık

46 4 0
                                    

Kollarımı tutmuşlardı. Onlardan kurtulmak için çırpınıyordum ancak ahtapot gibi yapışmışlardı. Küçük kızın da benden farkı yoktu. İlk yere yatırdılar kızı. Kollarını ve kafasını tuttular. Siyah ceketli adam -sanırım patrondu- cebinden bıçağı çıkarttı. Daha çok çığlık attım. Beni engellemeleri, daha suçlu hissettiriyordu. Çünkü daha çok küçüktü ve bir hayata son verme hakkı hiçbirimizde değildi. Ama şu an onlara yardım ediyormuş gibi hissediyordum. Küçücük kızın ne suçu olabilirdi ki? Şeker çalmak mı, yoksa küçük yalanlar söylemesi mi? Peki cezası öldürülmek olan suçu nasıl yapmıştı? Kızın boğazına bıçağı sapladığında tekrar çığlık attım. Kollarımdaki baskı azaldığında, dizlerimin üzerine düştüm. Korkudan ağlarken kanlı elleriyle çenemi tutup, kaldırdı. O kadar gıcık suratı vardı ki, yaptığını kendine yakıştırıyordu. İnsanları öldüren gıcık bir tip. Bana bir şeyler söylüyordu ama anlamıyordum. Görüntü yavaş yavaş silikleşti.

Gözlerimi yavaşça açtığımda 2'li açık kahverengi, demode koltukları gördüm. Sonra duvarın kırık beyaz olduğunu fark ettim. Üzerime örtülen pembe battaniyeye o kadar sarılmıştım ki boğulacağım sandım. Pembe yastığıma biraz salya akıtmıştım, ıslaktı. Cam açıktı, çiçekli perde uçuşuyordu. Saçlarım yüzüme yapışmıştı. Çok terlememiştim çünkü... 1 dakika; tişörtüm  neredeydi?

Hızla doğruldum, başıma ağrı saplandı. Biraz oturdum ve geçmesini bekledim. Salonun kapısı kapalıydı. Odada hiç resim yoktu. Masanın üzerinde tabak ve kaşık vardı, bir kaç tane de ıslak bez. Tişörtüm; katlanmış, tekli koltuğun üzerine bırakılmıştı. 

"Onu eve almamalıydın Ural. Söylediği her şey yalan." bağırdı biri. "Ne olursa olsun."

"Üzerime bayıldı, ateşi çıkmıştı. Kapıyı üzerine kapatamazdım"

"Ne yani biz hastane veya aşevi miyiz?" dedi ukalaca. "Her 'ben Barış Aydının kızıyım' diyene inanma Ural." dedi. Cam kapıdan yansımaları gözüküyordu. Tişörtü kaptığım gibi giyindim. 

Kapı aralandı, içeriye beni içeri alan -havluyu çıkarmış yerine pantolon giymiş- yarı çıplak adam ve resimlerde yakışıklılığıyla övündüğüm babam geldi. Arkadaşlarıma asker olduğunu söylediğim ve hiç görmediğim bu adamı çok sevdiğimi fark ettim. Onun beni bıraktığını göremeyecek kadar aşıktım ona ve hala da aşığım. 

Şişmanlamış, saçı başı dağılmış. Gözleri yarı kapalı. Benim babam çökmüş, yaşlanmış. Zavallı babam bir aile bile kuramamış, gençliğine güvenmiş galiba. Gözlerimiz buluşunca nefesimi tuttum. O da etkilenmişti, ağzı açık bana bakıyordu. Gülümsediğimde yarı çıplak adama döndü. "Ural,üzerine bir tişört geçir." dedi. 

Yattığım koltuğun karşısındaki 2'li koltuğa oturdu, ben de tam karşısına. "Adın neydi?" dedi ilk. Ah salak kafam, adam varlığımdan süpheli, ben ona aşık. Ortalıklarda 'Canım babam, babam' diye geziniyorum. "Armin Kaya. " dedim soğuk tavırla. Gülümsememe bile karşılık vermemişti. "Annem Meryem. Nişanlıymışsınız."

"Tanımıyorum." dedi, parmaklarını birbirine geçirdiği ellerine bakarken.

"Annemle resimleriniz vardı. Bence tanıyorsun." Gözlerini bana çevirdiğinde kafamı koparacak sandım. 

"İçki içmek istiyorum." dedi adını sık sık duyduğum Ural'a. "Şu aptal kıza baktıkça bira içmek istiyorum!" diye bağırdı. Yumruğunu masaya vurdu. Sanırım sinir krizi geçiriyordu. Hızlı hızlı soluk alıyordu. Korkuyla Ural'a baktım ama o da çok ciddiydi. "Dedenin de, annenin de amı-" durdu, nefeslendi. Küfür etmek üzere olduğundan ona karşılık verebilirdim ama korkuyordum.

"Deden öldürüldü he? Çok çok iyi. O içi geçmiş, insanlıktan mahrum canavar ölmeliydi zaten. Keşke ben yapsaydım." dedi. Sonra ayağa kalkıp, içeriye gitti. Gözlerimiz Ural'la kesişti.

ARMİN(Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin