"Biriyle kavgalı mıydı ya da sorunu olduğu biri?" Dedemin sadece benimle problemi vardı. Ona göre ben kötü biriydim. Suçum ise annemi öldürmekti. Oysa ki annem kanserden öldü. Benim olayda parmağım bile yok.
"Hayır." dedim yorgunluktan gözleri şişmiş, uyuklayan polis memuruna. Şu an tek istediği biraz uyumak, çocuklarıyla oyun oynamaktı. Benimse tek istediğim 2 saat öncesini hayatımdan silmek. Çünkü öyle bir şey oldu ki, sevmediğim dedeme bile muhtaç olduğumu anladım.
Ayşe Teyze sofrayı kurup gitmişti. Dedemin eve gelmesini bekliyordum. Çok acıkmıştım ama yersem ve tok olursam dedem kızardı. Tek yemek yemeyi sevmiyordu. Bu da bir kuraldı. İkimizin yaşadığı bu evde o kadar kural vardı ki, 40 kişilik bir sınıfı adam ederdiniz. Genelde kurallara ben uyardım. Yemekten sonra odaya gitme kuralı, 12'den önce uyuma kuralı, dışarı çıkmama kuralı... Eğer ona karşı çıkarsam yiyeceğim dayak kurallara uymaya değerdi.
Dedem salona yavaş adımlarıyla girmiş, sofraya oturmuştu. Ben de hemen kendi yerimi almıştım. Sessizce yemeğimizi yerken salonun camı kırıldı. İlk baş yaramaz çocukların işi sandım ama silah sesleri gerçeği açığa çıkarmıştı bile.Dedem eğilmemi söylediğinde korkudan ölüyordum. Ama o kadar rahattı ki, sanki 3 boyutlu film izliyor gibiydi. Bağırarak eşyalarımı toplamamı ve kasadan tüm parayı almamı, not defterindeki adrese gitmemi söyledi. Dedemi arkamda bırakırken, hiç birşeyin farkında değildim. Dediklerini yapmıştım. Ta ki küçük valizimi kapatıp elime aldığımda, dedemi yalnız bırakamayacağım aklıma gelmişti. Ben polisi arayana kadar silah sesleri de kesilmiş, arabanın gürültüyle oradan uzaklaştığını duymuştum.
Sonuç olarak karakoldaydım ve dedem ölmüştü. Polisler etrafımda geziniyorlardı. Suçluyu arıyorlardı. Hala bulamamaları beni korkutuyordu. Peşime düşmesinden ya da düşmelerinden korkuyordum. Ağlamamıştım ve ağlamak istiyordum. izin istedim ve dolmuş gözlerimden bir iki damla yaşı akıtarak tuvalete girdim. Kapıyı kilitledim ve sessizce ağlamaya başladım.
Kimsesiz kalmıştım. Dedem adrese gitmemi istedi ama babam değilse? Ya taşındıysa? En kötüsü de evlenmiş çoluk çocuğa karıştıysa? Benden habersiz, beni görünce inkar ederse? Çok riskliydi aslında. Hiç babamı görmedim, tanımadım. Babalık da yapmadı tabii, 18 yaşından sonra yapsa ne olur?
Düşünmek istemiyordum ama beynime her dakika üşüşüp duruyordu. O kadar soru işareti vardı ki, düşünemeden başkası üşüşüyordu. Yalnızlıktan hep korkmuşturum. Dedemi sevmezdim ama en azından yanımdaydı, yalnız hissettirmezdi.
Kapım tıklatılınca sessizce ayağa kalktım, yüzümü kuruladım. "Ağladığınızı duydum ve ben... Rahatsız etmek istemiyorum. İyi olup olmadığınıza bakmak istedim." Kalın erkek sesi, konuştukça inceliyordu. Mahçup olmaktan korkuyordu ya da konuşmaya utanıyordu. Kapıyı açıp, benimle konuşmaya çalışan adama bakmak istedim. Büyük ihtimal polisti.
"Özür dilerim." dedi sessizce. Üstümü başımı düzeltip, yüzümü kuruladım. Kapıyı açtığımı duyunca yüzünü bana döndü, gidiyordu herhalde. Büyük görünüyordu, siyah saçlarını yukarıya doğru taramış, sakalları yeni yeni uzuyordu. Mavi gözleri beni süzdü. "İyi misin?"
"Sayılır, teşekkür ederim." dedim gülümseyerek. Daha 5 dakika önce ağlıyordum, şimdi neden ağladığımı unuttum. O kadar yakışıklıydı ki, yüzünün her yerini ezberlemek istercesine süzdüm onu.
"Kızlar tuvaletinde bir erkeğin ne işi olabilir?" dediğinde güldüm. "Gelin dışarıda konuşalım."
Arıç bir polis memuruydu. Ankara'ya bir arkadaşını görmeye gelmiş, normalde İstanbul da çalışıyormuş. Bende kendimi anlattım ona. Dedemin ölüşünü, buraya gelişimi üstün körü anlattım. Aslında yabancı biriydi ama içimi dökmeye ihtiyacım vardı. Gitme saati gelip çattığında "Kendine dikkat et, Armin." dedi. Adımı o kadar güzel söylüyordu ki başkası sandım kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARMİN(Düzenleniyor)
Fantasia18 yaşında olan Armin, bildiği tek akrabası olan dedesi ölünce hiç tanımadığı babasını bulmaya karar verir. Ancak babası kızı olduğunu inkar eder. Sorunlar peşini bırakmaz. İlginç rüyalar görür, eşyaları hareket ettirebilir. Sebebini anlayamadığı b...