Hafta sonu arkadaşlarıyla aquapark planlarını sonunda gerçekleştirebilecekleri için seviniyordu. Haftalardır her seferinde planyapmalarına rağmen her seferinde bir sorun çıkıyor ve bu yaz eğlencesi erteleniyordu.
Bugün hava kendinden beklenmeyecek bir performansla tüm sıcaklığı ve güneşi ile Seoul'u ısıtırken, sırt çantasına havuz şortu, havlu ve yeni giyecekler tıkıp evden çıktı Suho. Arabasına atlayıp Lotte World'e doğru yola koyuldu. Arkadaşlarıyla ortak buluşma noktaları olarak burayı belirlemişlerdi. Ulaştığı noktadan sonra arabasına ihtiyacı olmayacağı için kapalı otoparka girip dev alanda arabasını koymaya uygun bir park yeri aradı. Olabildiğince kapıya yakın bir yerdi gözüne kestirdiği.
Park işini hallettikten sonra asansöre binip ana kapının olduğunu kata çıktı. Sıcaktan bunalmış olan bir insan seli kendini klimaların egemenliğindeki alışveriş merkezine akarken Suho umursamazca sele karşı kulaç atıyor gibi hissetti. Bu yaptığı saçma benzetmeye elinde olmadan gülüp "Ahh, ne güzel bir gün." dedi seslice. Kapıdan çıktığı sırada arkadaşlarından biri omzuna dokunup Suho'nun korkuyla sıçramasına neden oldu. Diğer arkadaşları da ikisine katılınca kendilerini sosyal tesislere dar attılar.
Birkaç saattir havuzda çeşitli oyunlar ve kahkahalarla eğlenirlerken susadığını hisseden Suho, havuzdan çıkıp bir şeyler içmek için poolbara geçti.
Standart erkeklerde olmayan bir yüzü vardı Suho'nun. Hafif çıkık elmacık kemikleri, uzun yüzü, sivri çene yapısı, bir Koreli'ye göre büyük sayılabilecek gözleri ve yüzünden hiç eksik olmayan bir gülümsemesi ile arkadaşları arasında Flower or olarak anılıyordu. Fiziksel özellikleri bir yana genel anlamda soğuk ve garip bir çocuktu. Bunun en belirgin nedeni ise yetiştirildiği aristokratik aile kurallarıydı. İnsanlarla hemen kaynaşamaz önce herkesi uzaktan izler sonra iletişim kurmaya çalışırdı. Tabi doğal garipliği nedeniyle her seferinde ilk izlemi karşı tarafta tuhaf bir tat bırakırdı.
Bugün tüm soğukluk ve tuhaflıklarının aksine poolbara oturup şirin şirin gülümseyerek barmenden bir kokteyl istedi. Yetenekli barmen gösterişli hareketlerle büyük kokteyl bardağına birbiri ardına farklı tatları eklerden hayranlıkla onu izlemeye başladı. Ta ki yanındaki sandalyeden gelen "Seoul'deki birçok insanla ortak noktamız varmış." sesiyle tüm seyir zevki bölünene dek. Suho ilk anda yanındaki gencin kiminle konuştuğuna anlam veremeden sadece duyduğu sese tepki olarak kafasını çevirip saf saf yanındakinin yüzüne baktı.
"Üzgünüm, Sizi rahatsız etmek istemedim, sesli düşünüyordum sadece. Sık sık kendi kendime konuşurum da." beyaz dişlerini göstererek gülümsedi genç adam. İnsanlara temkinli yaklaşan Suho için bir ilkti bu, adama ısınmıştı bir anda.
"Yoo, ben üzgünüm, bir an benimle konuştuğunuzu sandım." dedi utangaç bir tavırla, sonra dada hazır olan kokteylini almak için barmene dönmeye yeltenmişken yeniden yanındaki yabancıya baktı.
"Aslında biliyor musunuz, ben de çok kendi kendime konuşurum." Az önce almadığı kokteyl bardağını alıp bir yudum tadına baktı. Havuzdan çıktı çıkalı daha da sıcaklamıştı ve bir yudum bile içini serinletmeye yetmişti.
"Demek ki daha çok ortak özelliğimiz varmış, bu günü burada eglenerek degerlendirmekten baska. Sanirim arkadaslarinizla geldiniz siz de."
"Evet, siz?" çocuk gibi kafasını sallayarak ağzından çıkan kelimeleri destekledi.
"Ben de arkadaslarimla geldim. Bakin orada egleniyorlar. Biraz susadim ve bir seyler icmek icin ara verdim." ileride havuzda sakalasan kizli erkekli bir grubu isaret etti.
"Ayni sekilde. Soguk bir seyler iyi gelir diye dusunmustum."
"Kim Jongdae." elini uzattı gülümsemesine bir saniye bile ara vermeyen yabancı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Exo (Tradianen)
FanfictionTarih boyunca dünyada var olmuş ve insanlara hizmet için görevlerini sürdüren doğaüstü güçlere sahip Astrall kolonileri bulunmaktadır. Astrall kolonileri içlerinde her güçten mutlaka en az bir tane bulundurmak ve kolonilerini olabildiğince genişletm...