Tik tak. Tik tak. Tik tak.
Hiçbir şeyi kontrol edemiyoruz. Önümüze sunulduğunu sandığımız seçeneklere odaklanmışken hayat, önüne set çekilen asi bir nehir gibi kendi yolunu buluyor. Hep buldu, hep bulacak. Sadece gözlemleyebiliriz, bizler görkemli bir bütünün ufak parçalarıyız, küçük gözlemcileriz. Varlığımızı anlamlandıran tek şey uyum ve tutku.
Zaman doluyor.
"Lalin!"
Elimdeki kalemi masaya bırakıp şakaklarımı ovdum. "Ne var?" dedim sertçe.
Odamın eski, kirli beyaz kapısı verdiğim tepkinin aksine sakince -ve sinirimi fazlasıyla bozan gıcırtısıyla- açıldığında annemin yüzü belirdi. "Kahvaltıya gelmiyor musun?"
"Sana daha kaç defa söylemem lazım, ben yokmuşum gibi davran." Sinirle soludum ve zehrimi akıtmaya devam ettim. "Sesinizi duymak istemiyorum."
Gözlerinde hayal kırıklığı vardı şimdi. "Kızım lütfen. Bizi iteklemekten-"
"Duymak istemiyorum dedim." Kulaklığımı takıp başımı çevirdim, görmezden geldiğimde gidiyordu en azından.
Uzun zamandır onlarla iletişim kurmamaya çalışıyordum, bir ay sonra, on sekizime girdiğim gün buradan gidecektim zaten. Hala beni kazanmaya çalışıyorlardı, onları sevmemi istiyorlardı. Bunca yıllık kinimi unutabilirmişim gibi.
Az da olsa sakinleşip yazdıklarımı okurken telefonum titredi. Ekranı kaydırıp WhatsApp'a girdim, mesaj Özgür'den gelmişti.
'Akşam geliyorsun kesin. İtiraz yok.'
Gözlerimi devirip en yakın arkadaşımı hızlıca onayladım. Ekilmekten hoşlanmıyordu, zaten bu geceyi uzun zamandır planlıyorduk. Orada olmam lazımdı muhakkak.
Düşüncelerimi toparlayıp birkaç satır daha karalamak istiyordum ancak kafam çoktan başka şeylere kaymıştı. Yıpranmış duvardaki en az benim kadar yorgun görünen saate baktım ve çıkmam gerektiğine karar verdim.
Okuldan sonra eve uğramayı düşünmüyordum o nedenle akşam giyeceklerimi Ekin'den alacaktım. Hızlıca siyah skinny ve ince, geniş yakalı kırmızı kazağımı üzerime geçirdim. Girişte çizmelerimi giyerken annem tekrar yanıma geldi. Üzerinde mutfak önlüğü vardı, sarı saçları tepesinde toplanmıştı ve kahve gözleri bana az önce köpek yavrularına işkence etmişim gibi bakıyordu. Elbette tepki vermedim, ondan gelen buram buram hüzün bile benim konyak gibi yıllanmış öfkemi dindirmiyordu.
"Hayatım," dedi yumuşak bir sesle. "Akşam dayın gelecek. Erken evde olsan?" Yüzündeki gülümsemeyi soldurmak istedim o an.
Çizmelerimle işim bitince askıdan deri ceketimi aldım. "Parası bitmiştir." dedim neşesiz gülümsememle, kapıdan tam çıkacakken annem kolumu tuttu.
"Bizi çok üzüyorsun." Sözleri samimiydi ama bende hiçbir yansıması olmadı. Onları sevmiyordum, hele ki böyle zamanlarda.
"Umurumda değil." diye fısıldadım ve ben de samimiydim. Çocukluktan beri bu aptal hayat tarzlarından rahatsızlık duymuştum, buna katlanmak zorunda değildim artık.
"Akşam beni beklemeyin!" dedim merdivenleri ikişer ikişer inerken.
Paslı apartman kapısını kendime çektim ve Antalya'nın puslu, soğuk havasını ciğerlerime çektim. Şehrimi seviyordum aslında, içinde yaşayan insanlarla ciddi problemim vardı. Gerçi arkadaşlarım çoğu zaman yanımdaydı, onlar da olmasaydı o evde yaşadığım hayata dayanabileceğimi sanmıyordum.
Küçük apartmanın görüş açısından çıktığımda elimi çantama atıp bir sigara yaktım ve telefonuma baktım tekrar. Derse geç kalacağımı sanmıyordum.
Otobüse binene kadar Ekin'le laflamaya karar verdim ve ezbere bildiğim numarasını tuşladım. En yakın kız arkadaşım ikinci çalışta açtı telefonu.
"Günaydın!" dedi neşeli bir şekilde. "Bende tam seni arayacaktım. Alışverişe gidelim mi? Babamdan yeni kredi kartı aldım-"
"Yavaş konuş." dedim gülerek. "Okula gidiyorum şimdi. Akşam için kıyafet almadım sana uğrasan olur mu?"
Ekin'in telefonun diğer tarafında gözlerini devirdiğini tahmin ettim. "Sormana gerek yok Lal. Dersinin çıkışında seni alırım o zaman." Sesinde sadece yakın arkadaşların fark edeceği hınzır ton vardı.
"Seni küçük şeytan. Sadece Orkun'u görmek istiyorsun değil mi?" Tekrar güldüm.
"Elbette hayır!" dedi yapmacık bir öfkeyle. "Her neyse bebek, Elif çağırıyor konuşuruz sonra."
"Görüşürüz." diye kapattım telefonu. Konuşurken sigaram bitmiş, durağa da varmıştım. Son bir nefes çekip izmariti yere attım ve tekrar saate baktım.
Elif, Ekin'in ablasıydı. Aralarında biyolojik olarak sadece iki yaş vardı ama Elif kendini oldukça üstün görür ve insanlarla arasına uçurum açardı. Ya da sadece benimle.
Onlarla aynı liseye gitmiştim, ben burslu ezik kızdım onlar okulun en popüler grubuydu. Özgür, Ekin ve Berke. Nasıl arkadaş olduğumuz aklıma geldiğinde dudaklarımda bir gülümseme belirdi ve eski günlere kapılıp gittim.
Kolejden burs kazandığımda sosyal sınıf atlayacağım için havalara uçmuştum. Artık her şey yoluna girecekti, istediğim hayata kavuşacaktım.
Ama işler beklediğim gibi gelişmedi, ilk günden burslu etiketi yemiş ve spor salonunda aşağılanmıştım. Karakter gereği asla altta kalmamaya çalışırdım, kendimi ezdirmezdim. Klasik burslular gibi oturup ağlamak yerine gözlerimi dikip 'gerçekten mi?' bakışı attığımda Özgür'lerin dikkatini çekmiştim.
"Akşam parti veriyoruz." demişti Ekin yanıma gelip. "Seni de görmeyi çok isteriz."
Elbette direk buna inanacak kadar saf değildim ama kabul ettim. Eve gittim ve annemin özenle sakladığı parasından biraz aşırıp kendime kıyafet ve ayakkabı satın aldım. Onlardan olmak istiyordum.
Akşam Özgür'ün mesaj attıkları evine gittiğimde köşkün büyüklüğünden etkilenmiştim. Kapıda bir hizmetçi karşılayıp oturdukları salona yönlendirdi. Etrafımı incelememek için çaba sarf ederek içeri girmiştim. Çocuklar film izliyordu, etrafta birkaç bira şişesi ve çerez vardı. Parti bu muydu?
"Merhaba." diye mırıldanmıştım ilk defa ne yapacağımı bilemeyerek. Berke bıyık altından gülüp Ekin'i dürtmüştü. Özgür ise oturmama izin vermeden konuşmuştu.
"Biz de seni bekliyorduk. Güzin!" diye seslenmişti. Beni karşılayan hizmetçi salona girdi. "Buyurun Özgür Bey."
"Bir önlük daha getirsene." Sinsice sırıttı. "Yardım edecek birini buldum sana."
Sinirden ellerim titremeye başlamıştı. "Ne?" dedim güçlükle. Gelene kadar çoğu iyi biten bir ton senaryo kurmuştum ama hiçbirinde bana evi temizleteceklerini düşünmemiştim.
Ekin kahkaha attı bu sefer. "Seni partiye çağırdık işte. Temizlemen için."
Pekala, bu benim çileden çıkmamı sağlayan sihirli cümle olmuştu. Üzerimdeki yeni elbise, makyaj yada karakterim onlar için hiçbir şeydi. Sadece burslu bir eziktim. Ama henüz beni tanımıyorlardı.
"Temizlemeye nereden başlasam..." dedim salonu gözden geçirerek. Sol tarafımda duran sehpanın üzerindeki antika görünümlü vazoyu aldım. "Buldum!"
Vazoyu alıp parlak parkeye fırlattım. Parçalar etrafa saçılırken hizmetçi de dahil dört çift göz beni hayretle izliyordu ama zincirlerimden kurtulmuştum bir defa.
"Şurası da dağılmış sanırım." Birkaç adım ötemdeki cam bibloları teker teker duvarda asılı duran yağlı boya tablosuna attım. Sandalyeyi devirdim ve çantamı alıp evden çıktım.
İşte o günden beri biz, en yakın arkadaşlarız.
Ama her şeyin değişeceğini düşünmemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAHŞİ
Fiksi RemajaBen biraz karanlıktım galiba. Biraz dik başlı, mutsuz...Ve vahşi. Katkımla ve katkılarıyla paramparça olmuş bir ailem vardı. Sahip olduğum tek şey arkadaşlarımdı. Bunu hep biliyordum, lise bitmişti ve değişiyorduk. Bilmediğim şey en yakın arkadaşıma...