JUSTİN'İN AĞZINDAN
Doktorlar bir hışımla içeri girdiler. İçimde büyük bir panik dalgası oluşmuştu. Hepsi Alexandra'nın bedenin etrafında birleşmişlerdi. Jale paniklemişti. Ben gibi. Şuan meraktan ve korkudan ölüyordum. Doktorun ağzından çıkan iki kelime onu duyan herkesi büyük bir şok ve üzüntü dalgasına sürüklüyordu.
"onu kaybediyoruz." Bu iki kelime istemsizce gözlerimden iki damla süzülmesine sebep oldu. Gülerek yukarı çıkan bizim çocuklar benim bu halimi görünce koşarak yukarı çıktılar. Şimdi onlarda görüyordu ve benimle aynı şeyi yaşıyorlardı. Alexandra'ya yaptıkları her şeyi görüyorduk. Elektro-şok verdiler. Bir kere iki kere üçüncüyü yaptıklarında kesintisiz bir dıt sesi duyuldu. B-bu b-bu olmadı. Olamaz.
"ölüm saati 17:43." Hayır hayır hayır. Bacaklarımdan tüm güç kesildi bir an. Ne hissedeceğimi bilmiyordum. Kaybolmuş gibi hissettim. Kayıp. Savrulmuş ve paramparça. Artık o yoktu. Ben bırakıp gitmişti. O an sadece yok olmak istedim. Kaybolmak buharlaşmak istedim. Dizlerimin üzerine düştüm. Hiç gücüm kalmamıştı. Tekrar bağrışmalar geliyordu. Neler olduğu bende zerre kadar merak uyandırmıyordu. Benim için tek önemli olan şey oydu ve o gitmişti. Melissa
"b-bu b-bir m-mucize." Marc
"aman tanrım inanamıyorum." Orada ne gördüklerini bilmiyordum. Zack eğilerek beni kaldırdı.
"o yaşıyor." Yaşıyor mu? Hemen yerimden fırladım ve cama yapıştım. Gerçekten yaşıyordu ve heey bu kız ne yapıyor? Çığlık çığlığa bağırması her şeyi yıkması ve ve tanrım! Doktara az önce ne fırlattı o? Kolundaki ve üzerindeki her şeyi söktü. Makineleri oradan oraya sarsıyordu. Hemşirenin bir tanesi ona fark ettirmeden yaklaştı ve koluna iğneyi bastı. İğneyi basınca melissa'dan küçük bir çığlık çıktı. Yapılan iğne onu sakinleştirmemişti. Aksine daha da delirtmiş gibi görünüyor. Tanrım. Resmen içeride kıyameti koparıyor. Başka bir tanesi ikinci bir iğneyi sapladı. Elimde olmadan içimi çektim. Alexandra yine sakinleşmiyordu. Acaba yanlış iğneyi mi yapıyorlar diye düşünmeye başladım. Üçüncü iğneyi yedikten sonra yerinde sendeledi ve son anda yere düştü. Kafası yere çarpmadan doktor onu tuttu. Komadan yeni çıkmış birinin bu kadar enerjik olması normal mi? NORMAL Mİ? Pardon. Alexandra'dan bahsettiğimizi bir an için unuttum. Üç iğneden sonra anca yatışan Alexandra'yı tekrar yatağa taşıdılar. Yaşıyordu ve uyanmıştı. Çok şükür uyanmıştı. O an önümde olan ilk kişiye sarldım. Bu kişi melissa'ydı. O da bana sarıldı. Sonra ne yaptığımızı fark ettik ve geri çekildik. Melissa kafasını yere eğdi.
"b-ben şey herneyse." Dedik ikimizde aynı tepkiyi vermiştik. Küçük dudaklarını dişliyordu. Şüphesizki bu kız yattıklarım arasında iyiler arasındaydı. Clara ile birbirlerine sarılınca ona bakmaktan vazgeçtim. Zack'e ve marc'a sarıldım. Sonra diğerleriyle sarıldık. Şuan aşırı mutlu olmuştum. Diğerleride öyle. Telefonu açıp annemlere haber verdim ve doktorun çıkmasını bekledim. Odadan çıktığında hemen önüne geçtim. Soru sormama gerek kalmıyordu çünkü 97 günün 97'sinde de aynı soruyu sormuştum.
"mucizevi bir şekilde öldükten sonra uyandı ve gördüğünüz üzere bir tür kriz geçirdi. Üç sakinleştiriciden sonra onu anca yatıştırabildik. Vücudu güçsüz olması gerekirken tuhaf bir şekilde direnç gösteriyor. Bundan sonrası onun için çok önemli bir dönem. Vücudunu eski sağlığına kavuşturmayı deneyeceğiz ancak ruhsal sağlığı hakkında bir şey demek için henüz çok erken." Uyandı ya ben her şeye razıyım. Doktor ilerlemeye başladı. Bundan sonrası daha kolay olacak. Onu yanımdan ayırmayacağım. Bizimkilerle kantine indik. Herkese kahve ısmarladım. Jake en çok merak edendi. Yerinde bir türlü duramıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW YORKER (İST-YORKER2)
Teen FictionTek bir dilekle hayatı değişen Alexandra grown Her şeyin yavaş yavaş farkına varır. Yaşadıkları onu bambaşka bir yaşama atar Asla yapmam dediği şeyleri yapmaya başlar Her seferinde hayat ona başka bir engel çıkarır Ama o her birini teker teker geçer...